BIST9.915,62%2,05
USD32.509%-0.09
EURO34,9257%0.43
ALTIN2.433,05%-0.23

Batı bize düşman mı?

Yavuz Bahadıroğlu

Abone OlGoogle News
20 Ekim 2020 11:39

Sayın Cumhurbaşkanımız ve bakanlarımız büyük bir çaba göstererek Batılı liderlere dert anlatmaya çalışıyorlar, ama her defasında hayal kırıklığına uğruyorlar: Yalan, iftira, isnat, provokasyon havada uçuşuyor…

Bu hale şaşıranlar olabilir, ancak tarihten nasibini almış olanlar için hiç sürpriz değil. “Gâvur”un bizi neden anlamak istemediği kaynaklarda kayıtlıdır. Zaten bu yüzden ecdadımız, “Domuzdan post, gâvurdan dost olmaz” hakikatini kayıtlara geçirmiştir.

Bırakınız “gâvur”u, Arap Müslümanları yönetenler bile bizi anlamak istemiyor! Çünkü her olaya İngilizlerin öğrettiği klişe yalanlar çerçevesinde yaklaşıyorlar. Âlemlerinde gerçeği görme merakı, analiz etme derdi, hakperest davranma kararlılığı ve “din kardeşliği” yoktur. “Ne Şam’ın şekeri, ne Arab’ın yüzü” deyimi bu deyimlerden sonra doğmuştur.

Türkiye zaten bu yüzden mazlum Müslüman (devletlerin değil) milletlerin yeniden umudu haline geldi. Cumhurbaşkanımız’ın “OneMinute” çekmesi, İkinci Dünya Savaşı sonundan beri Birleşmiş Milletler’de karar mekanizmasını ellerinde tutan “Beş büyükler”in gözlerinin içine bakarak, “Dünya beşten büyüktür” diye defalarca haykırması, hâlen yürürlükte tutulduğunu tezahürlerinden gördüğümüz “Sykes-Picot Anlaşması”nı(1916’da Fransa adına François Georges Picot, İngiltere adına da Sir Mark Skyes’in imzaladığı, Osmanlı Devleti topraklarının iki devlet arasında paylaşımını öngören gizli antlaşma)yırtıp çöpe atması, Lozan’ı tartışmaya açması, dünyanın her yerinde ezilen mazlum milletlere ne pahasına olursa olsun sahip çıkması, Batı gücü karşısında ezilen milletleri umutlandırıyor.

Bunu Batı dünyasının hazmetmesi mümkün değil. Bu yüzden de bizi anlamalarını kimse beklemesin. PKK/PYD’nin elinde yıllardan beri esareti yaşayan ezansız şehirlere giren askerlerimizin neden ilk iş olarak ezan okuduklarını da anlamazlar: Sadece Batı değil, inancına bağlayacağı umudunu Batı’ya bağlamış Arap dünyası dâhi anlayamaz. Ezan okurlar, ama deruni mânasını bilmezler. Bizde ezan, sadece namaza çağrı değil, aynı zamanda fetih sembolüdür, müjdedir, varlık sebebimizi cihana ilân etmektir.

Askerlerimiz tarihin derinliklerinden gelen mantığın çocuklarıdır: Komandolarımız eski “akıncı” birliklerimizin karşılığı, özel kuvvetlerimiz eski “deliler sınıfı”nın bugüne yansımasıdır. Güç kaynağı ise dünün aynısıdır: İman! Ölüm “şehadet”, savaş “gaza”! İşte bu yüzden, kendisine uzatılan mikrofona, Mehmedciğimiz arkada bıraktıklarına şu mesajı verebiliyor:

“Dualarını eksik etmesinler, bi çay içip geleceğiz!”

Trump da bilsin, dünya da bilsin ki, bizim mantığımız farklı çalışır. Duygularımız derindir. Detaya saplanıp kalmayız. Gözümüzü hedefe diker, “ya devlet başa, ya kuzgun leşe” diye yürürüz. Burca ölümüne bayrak dikilecekse, dikeriz (yerine göre hepimiz Ulubatlı Hasan’ız)!Zigetvar’a gidilecekse, gideriz (Kanuni’nin askerleriyiz)! Mısır fethedilecekse de ederiz (Yavuz’un ahfadıyız)!..

Biz bozkırlarda kımız içip kurutulmuş et kemirerek dünyanın en geniş imparatorluklarını kurmuş bir milletiz!

Ne “gâvur” anlar bizi, ne de “gâvur”un kucağına oturmuş içimizdeki ve dışımızdaki Müslümanlar anlar: Biz birbirimizi anlayalım kâfi!

Biliyorlar ki, bu coğrafyada artık ne İsrail rahat yüzü görür, ne Ermenistan Azerbaycan’ı dövebilir, ne Mısır’ın Sisi’si huzur içinde uyuyabilir, ne Suriye’nin Esed’i kendi halkına dilediğini yapabilir, ne Amerika, ne Rusya hâkimiyet kurabilir.

Her daim enselerinde “Türk Milletinin yakıcı nefesi”nı hissedecekler ve “geldiler mi?” diye soracaklar. “Bir gece ansızın gelebiliriz!”

Yavuz Bahadıroğlu

Akit TV köşe yazarı