BIST9.915,62%2,05
USD32.509%-0.09
EURO34,7916%0.04
ALTIN2.440,94%0.09

İlkokulda bir başöğretmenim vardı ki…

Yavuz Bahadıroğlu

Abone OlGoogle News
12 Ekim 2020 09:27

“Bizim zamanımızda” diye söze başlamayı hiç sevmem, ama bugün böyle başlayacağım…

Bizim zamanımızda ilkokul “müdür”lerine “Başöğretmen” denirdi. Başöğretmenim Hikmet Bey’di: Hem derse girer, hem de okulu idare ederdi. Ben onun “rahle-i tedrisi”nden geçtim…

Köy Enstitüsü mezunuydu, ama her öğretmenden daha “öğretmen”di. İdealistti: Türkiye’yi kendisinin yetiştireceği çocukların kurtaracağına yürekten inanmıştı. Ancak kafası çok karışıktı: Aile ile devlet arasına sıkışıp kalmıştı. Bu kafa karışıklığı zaman zaman bize de yansıyor, birlikte kıldığımız Cuma namazı dönüşünde uzun uzun laiklik nutku atıyordu…

İdeolojik duruşu belirgindi: Yaşımıza bakmaz, Atatürkçülük, cumhuriyetçilik ve laiklik üzerine, mahiyetini ancak çok sonra kavrayabildiğim nutuklar atardı. Milli bayramları huşu içinde kutlar, dini bayramlarla pek ilgilenmezdi…

Cuma namazına giderdi, ama “dindar” kesimle asla ilişki kurmazdı: CHP’li kimliğiyle tanınmış, halk tarafından pek de sevilmeyen arkadaşları vardı: Onlar gibi fötr şapka giyer, yine onlar gibi şapkasını hafif yan yatırırdı.

Kış günlerinden birinde, hava sulusepken serpiştirirken, beni tahtaya kaldırdı: “Türklerin dünyaya dağılışını anlat” dedi, “hani şu büyük göçü.”

Ders kitabında okuduklarımı abartarak anlatmaya başladım: “Orta Asya kuraklıktan kurumuştu...”

Kitaptaki her kelime doğruymuş gibi, bula bula benim yanlışımı buldu: “Orta Asya değil, iç deniz kurudu.”

“He” dedim, “iç deniz... Kuruyup verimli topraklar çoraklaşınca, Türk boyları, yani büyük büyük atalarımız dünyanın dört bucağına göç ettiler. Kimimiz doğuya, kimimiz batıya, kimimiz güneye, kimimiz kuzeye yerleştik.”

“Anlaşıldı, devam et...”

“Zamanla aksanımız farklılıklar gösterdi. Bazı bölgelerde Türkçeden farklı diller türedi. İklim şartlarından dolayı insanlarımızın bir kısmı esmerleşti. Bugün yurdumuzun Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde yoğun olarak yaşayan vatandaşlarımız böyledir. Aslında onlar da katıksız Türk’tür.”

“Peki, neden Kürt diyorlar?”

“Çünkü yaşadıkları bölge çok dağlık. Fazla kar yağıyor. Kar yağınca her taraf buz tutuyor. Üzerine bastıkça da buzlar kırılıyor. Kırılınca kart-kurt diye sesler çıkıyor. Kart-kurt sesleri zamanla Kürt şeklini alıyor. O bölge halkı da bu isimle anılıyor: Kart-kurt=Kürt.”

Bu konuyu anlatırken, Başöğretmenimiz öyle heyecanlanırdı ki, adeta transa girer, gözü dünyayı görmezdi. Gözleri yarı kapalı, elleri arkasında, vücudu gergin anlattıkça anlatırdı:

“Bütün dünya milletleri Türk Milletinden, bütün dünya dilleri de Türkçeden doğmuştur. Buna ‘Güneş Dil Teorisi’ deniyor...”

Vakti zamanında, sözde tarihçiler bu masala inanmış gibi yaparken, Türkiye’nin yetiştirdiği en büyük tarihçilerden Ahmet Refik (Altınay) burun kıvırıyor, bu yüzden yönetimin hışmına uğrayıp önce üniversitedeki kürsüsünden atılıyor, sonra tüm devrim yobazları tarafından aşağılanıyor, hakarete maruz kalıyor, hatta İstiklâl Mahkemesi’nde yargılanıyordu.

Gerçekler Başöğretmenimin umurunda değildi. O bildiği gibi anlatmaya devam ediyordu: “Şu halde, Türkiye Avrupa’nın, Avrupa Türkiye’nin bir parçasıdır. Böyle olunca da Avrupalı gibi giyinmemiz, Avrupalı gibi yazmamız, Avrupalı gibi yaşamamız, Avrupalı gibi düşünmemiz, Avrupalı gibi yürümemiz, Avrupalı gibi oturup kalkmamız...”

Anlatıyor anlatıyordu; sonra avaz avaz soruyordu: “Anlaşıldı mı?”

Her defasında bir öğretmen edasıyla değil, bir komutan edasıyla soruyordu. Küçücük bir öğrenci olduğumu unutup, “Anlaşıldı komutanım!..” diye bağırasım gelirdi. Tam zamanında kendimi toplayıp, arkadaşlarımın koro halinde verdikleri cevaba katılırdım: “Anlaşıldı Başöğretmenim!”

Oysa çoğunu anlamazdım, kafam sorular yumağına dolaşırdı.

Yavuz Bahadıroğlu

Akit TV köşe yazarı