BIST9.915,62%2,05
USD32.509%-0.09
EURO34,7760%-0.56
ALTIN2.438,67%0.10

Artık Batı’yı tanıyoruz, çünkü tarih okuyoruz

Yavuz Bahadıroğlu

Abone OlGoogle News
18 Ekim 2019 01:35

Altını çize çize  ve bağıra bağıra br kere daha söyleyeyim ki, Batı insanında “dostluk”, “kardeşlik” kavramları yoktur!..

Bunlar olmadığı için, “müsamaha” (onlar tolerans diyor), “şefkat”, “yardım”, “vicdan” gibi derin duygular gelişmemiştir.

Biz “kul hakkı” üzerine titrerken, onlar “menfaat” üzerine titrerler…

“Hayat mücadeledir” anlayışı içinde, “altta” kalana bir tekme daha atarlar…

Bu yüzden tarihleri “sömürge” tarihidir.

Baştan aşağı “soykırım”larla,  “katliam”larla doludur…

Savaşları “beka savaşı” değil, “çıkar” savaşıdır! 

Ya birleşerek gözlerine kestirdikleri bölgeleri yağmalamışlar (haçlı savaşları) ya da birbirleriyla boğazlaşmışlardır (Yüzyıl savaşları ile Birinci ve İkinci Dünya savaşları).

Türkiye’ye diş geçirebileceklerine inandıkları anda ise topyekûn üzerine gelmişlerdir.

Birinci Dünya Savaşı sonrasında, savaşın esas müsebbibi Alman topraklarına dokunmadıkları halde, bizim topraklarımızı talân ettiler…

Topraklarımızı aralarında bölüştüler. Petrol yataklarına el koydular. Haritayı yeniden çizerken, iki dakika da Ürdün’ü ve Lübnan’ı kurdular. Geride kalan toprakları Arap akrabalar arasında bölüştürdüler. Kardeşi kardeşe düşman ettiler. Müslümanların zaman içinde toparlanmalarının önünü kesmek için de Hilâfeti kaldırttılar.

Lozan’da İsmet Paşa’nın eline “yapılması gerekenler” listesi ile korunması son derece zor sınırlarla çevrilmiş bir “Türkiye haritası” tutuşturup Ankara’ya gönderdiler.

Yeni Türkiye haritasında Musul-Kerkük yoktu, Batı Trakya yoktu, 12 Ada yoktu; yeni Türkiye haritası “Misak-ı Millî” sınırlarını kapsamıyordu.

Milli mücadele kahramanlarından General Rauf (Orbay) “Misak-ı Millî yarım kaldı” diye bağıracak, ama sesini egemenlere duyuramayacaktı. Bu çığlığın bedeli “İzmir Suikastı”na adının karıştırılması, milletvekilliğinden düşürülmesi, on yıl kalebentliğe mahkûm edilmesi ve 1935’e kadar sürgünde yaşaması oldu. 

Benzer itirazlarda bulunan Trabzon Milletvekili Ali Şükrü Bey ise TBMM yakınlarındaki bir ormanda ölü bulundu. Cinayet, Mustafa Kemal’in Muhafız Alayı Kumandanı Giresunlu Topal Osman Ağa’nın üzerinde kaldı. “Ölü ya da diri” ele geçirilmek üzere asker sevk ettiler. Evinin yakınlarında kıstırıp öldürdüler. Yetinmediler, başını kestiler. Başsız cesedini de ayaklarından Meclis’in kapısına astılar: “İbret-i âlem olsun”! Daha doğrusu Meclis’tekilere gözdağı olsun!

Demek ki, Batılılaştıkça merhametsizleşmişiz!

Şimdi sıkı durun: ABD’nin Meksika ile sınırı 3 bin 100 kilometre uzunluğunda. Ama dünyanın en süper gücü ABD, bu sınırı korumaktan âciz kaldığı için, Trump, sınır boyuna duvar çekiyor. Amaç, Meksika’dan ABD’ye göç akışı olmasın…

Bizim Suriye ile 20 Ekim 1921 tarihli Ankara Andlaşması’yla belirlenen sınırımız 911 kilometre. Sınır boyunun her metresinden kırk yıldır terör, Suriye iç savaşından beri de göç geliyor. Şimdiye kadar gelen göçmen sayısı dört milyonu buldu. Bu küçük çaplı bir Avrupa devleti nüfusudur. Toplam kırk milyar dolar para harcadık. Bu konuda ne ABD verdiği sözleri tuttu, ne AB. Sorunu çözmeye yönelik adım attığımızda ise topyekûn karşımıza dikildiler: “Yapamazsınız!”

Valla yaparız! Batı’nın ve ABD’nin yalanlarından, oyalamalarından, lâf-u güzaflarından, tehditlerinden, ambargolarından bıktık! NATO üyesi olmamıza rağmen, PKK/YPG saflarında yer almalarından, sıkıldık. Nalıncı keseri gibi salt kendilerine yontan politikalarından gına geldi.

“PKK’yı NATO’ya aldınız da haberimiz mi olmadı?” demek zorunda kaldık…

Peki, şaşırdık mı? Hayır, hiç şaşırmadık: Çünkü tarih okuyoruz.

Yavuz Bahadıroğlu

Akit TV köşe yazarı