BIST9.704,28%0,61
USD32.5193%-0.11
EURO34,8083%-0.16
ALTIN2.426,13%-0.16

Derdimiz de ümidimiz de öğretmen

Yaşar Değirmenci

Abone OlGoogle News
24 Kasım 2021 06:56

“Öğretmenler Günü” vesilesi ile ilgili çok şey yazılıp çiziliyor. Bu günle ilgili fikriyatımı/hissiyatımı siz değerli okuyucularımla paylaşmak istiyorum. Öğretmenin malzemesi de insan. Öğretmen sadece gözleri değil; yüreği ağlayan insan’dır. Yaptığı hizmet, gönüllü yapılan hizmettir. “Gönüllüler hizmeti”dir. Öğretmenin malzemesi insandır. Aklıyla, kalbiyle, ruhuyla cesediyle maddesiyle- manasıyla, kabiliyetleriyle, zaaflarıyla, güzellikleriyle-çirkinlikleriyle iyilik ve kötülük yönleriyle… Kısaca en hayırlı veya en şerli olmaya meyilli kompleks bir varlığın eğiticisi, öğreticisi, rehberidir öğretmen. Bu ülkenin en köklü, mutlaka çözülmesi gereken mesele ‘eğitim meselesi’ olunca, ‘öğretmenler günü’ olarak kutlanan bu günü eğitimden bağımsız konuşamayız, yazamayız. Eğitimde kendi dilimizi, kendi değerlerimizi, başındaki ‘millî’ kelimesinin içini (muhtevasını) ilim-irfan-hikmet yolculuğunu, öze/özümüze dönmenin lüzumunu yazamayınca bu günle ilgili ne yazabilirsiniz ki. Yuvarlak birkaç cümle, ekonomik şartların düzeltilmesi gibi. Bizim manevi gücümüzün ve kaynağımızın meyvesi medrese ve tekkenin özünü özümseyerek Batı’daki üniversiteden de beslenecek kendi maarif sistemimizi inşa ettiğimiz maddi atılımların toplumun sekülerleşme/dünyevileşme katsayısını arttırarak, ruhsuzlaştırarak sonuçta bizi vuracağını asla unutmayalım. Bir ülkenin eğitim sistemi, çocuklarına, sadece kuru bilgi vermez. Bir ülkenin eğitim sistemi, çocuklarına ruh vermekle, ideal, kişilik ve tabiî ahlâk kazandırmakla yükümlüdür. Eğitim sistemi de, kültür-sanat hayatı da, medya rejimi de çocuklarımızı mankurtlaştırılıyor. Kimliksiz, ruhsuz kaybedilmiş bir gençliğin farkına varıp kurtarmalıyız. Tabi ki önce öğretmenler olarak yüzme bilmeden boğulmakta olan çocuğu kurtaramayacağımız gibi. Unutmayalım: Başkalarının kavramlarıyla, bakış açılarıyla kendi dünyanızı kuramazsınız! Kültür, sanat ve fikir hayatı, yalnızca Batı’da üretilenleri buraya aktarmakla ya da burada tepe tepe tüketmekle, bu ülkenin önünü açamaz; bu ülkenin çocuklarının ufkunu genişletemeyiz. Çocuklarımızı kaybediyoruz. Genç kuşaklar, gözümüzün içine baka baka yok oluyor, elimizden kayıp gidiyor. Gençlerimizin bu durumuna; ailelerinin de, yöneticilerimizin de öğretmenlerimizin de şu soruları sormaları gerekiyor kendilerine: Hangi kültürü yaşıyoruz hangi idealleri taşıyoruz? Hangi iddiaları hayata geçirme mücadelesi veriyoruz, hangi kültür ve medeniyet, dünyamızda? Hassasiyetlerimizi belirlemede hangi eğitim hâkim? Sabit değerlerimizden haberdar olup pergel misali sabit ve açılan yapıdan haberdar mıyız?

Düşünme melekelerini iptal ederek sürüleştiren ve kendisini köle haline getiren insanlığı bitiren bir yapıyı düzeltecek tek zümre ‘öğretmenler ordusu’dur. Bu kadro da ‘eğitim tezgahı’ndan çıktığına göre eğitimsiz /öğretmensiz hiç olmaz. Son iki yüz yıldır (Tanzimat’tan beri) hangi iktidar olursa olsun bu çarpık ve çatlak yapıyı ıslah edememişlerdir. Köklü, kalıcı, muhtevaya dokunmayan, birkaç ‘devletçi örnek’ var o kadar. Biraz akıllı tahtalar, görüşmeler, şeklî millî meseleler, ders kitaplarının dağımı gibi.

Anaokulundan üniversiteye kadar putlaştırılan, ‘laiklik, demokrasi’ gibi kelimeler Anayasa yapılırken bile dokunmayan/dokundurtulmayan kelimeler. Bin yıl dünya tarihini yapan bu milletin medeniyet ufku ruhu olan İslâm; toplum hayatından çıkarıldı. Her on yılda bir ‘laiklik adına darbe’ yapıldı/yaptırıldı. Bu gidişin intihar olduğunu gören/gösteren seviyeli devlet adamları da idamla cezalandırıldı. Batı uygarlığı diyerek vahşete, kan ve gözyaşına, caniliğe ve katliama ‘Batı ‘Uygarlığı’ denilerek de kendi medeniyetimizden habersiz yetişen/yetiştirilen öğrenci ve öğretmenlerimizle bu ülke, bu millet, bu ümmet ve insanlık için ne yapabiliriz ki. Cennet toplumunu cinnet toplumuna getirmekten başka. Çarşafla sınıfa girip, mini etekle derse devam ede ‘modern kıyafetimiz bu’ diyerek ders yapan sınıf öğretmeninden, 10 Kasım’da âdeta öğrencileri putlaştırarak malûm portrelere secde halini yaşatan, serbest bırakılan ‘baş örtüsü’ne düşmanlıklarını canlı tutan öğretmenlere yavrularımızı teslim etmenin vahametini düşünmeliyiz. “Ben, muallim (öğretmen) olarak gönderildim” diyen bir Peygamberin ümmeti olduğunun, on kişiye okuma yazma öğreten esir öğretmeni (12 kg. Gümüş bedelini ödetmeyip) serbest bırakan, müşriklerin işkence ve zalimliklerinin hâkim olduğu Mekke dönemi, (Darül Erkam’ın evinde devam eden eğitim)Medine’de İslâm devletini kurup ‘ashab-ı Suffe’ eğitim faaliyetlerini (örgün/yaygın ve her kesime yaşlı genç, fakir, zengin, makam mevki sahibinden mustaz’aflara varıncaya kadar) durmayan eğitim. Bu millet bunlardan haberdar edilmeyip özgüven verilmeyip hep aşağılık kompleksiyle yetiştirildi. Eğitimimize girmemiş tek hak kitap Kur’an-ı Kerim’dir. Uygulayıcısı ve uygulatıcısı Peygamberimizi siyeri eğitimimize sokulmazsa, eğitim verilmemiş olur.Öğretmenlerimiz de bilgisayar internet, on line ile bilgi naklinden ibaret olursa hangi eğitim, hangi öğretmen meselesini yazıp konuşabiliriz? Geç kalındı ama bundan sonra köklü, kucaklayıcı adımlar atılırsa, geleceğimizi kurtaracak ve kuracak bir yola girmiş oluruz. Köklü bir eğitim sistemi fikri, birleştirici, bütün tepkileri bertaraf edici ve kuşatıcı bir yaklaşımla kendi medeniyetimizi öğrencilerine öğretecek kaliteli, vasıflı, idealist, vefakâr, fedakâr, cefakâr öğretmenlerimizle düzeltiriz. Tek kanatlı kuş uçamaz. Kanadı kırık bir kuşun uçmasını beklemek de hayaldir. Türkiye hem tek kanatlı kuş hem de kanadı kırık kuş gibi. Dünyanın sömürgeleştirilemeyen tek ülkesiyiz ama müstemleke ülkesini andırıyoruz. Her hal ve şartta yaşanan bir dinin mensubu olan bizlerin eğitim sistemimiz olsaydı hasreti çekilen şefkat, merhamet, rahmet, insanlık, samimiyet, bizi BİZ yapan değerlerle yetişen kaybedilmemiş bir gençliğimiz olurdu. Allah yardımcımız olsun. Hepimizi hıfzu himaye buyursun.

Yaşar Değirmenci

Akit TV köşe yazarı