BIST10.247,75%-0,86
USD32.2509%-0.04
EURO34,6717%-0.12
ALTIN2.399,81%-0.02

Gündemimizde, yangında kurtarılacaklar listemizde ne var?

Yaşar Değirmenci

Abone OlGoogle News
30 Temmuz 2021 09:23

Cenab-ı Hak bizi “insan” olarak yarattı. İrâde verdi, akıl verdi. İnsan da (Cenab-ı Hak, öyle yarattığı için) önemli ve değerli. Bunu bilirsek; şuuruyla hareket edersek, sorumluluk ve şükür düşünceleri ve duyguları “kulluk bilinci” oluşturursa seviyeli mü’min olmuş oluruz.

İnsan, önemli ve değerli, dağların taşların kabullenmediği emâneti üstlenme sorumluluğu da bununla birlikte var. İnsan, önemini ve değerini anlarsa uhdesindeki sorumluluk şuuru uyanır. Nefs muhasebesi yapar. Üzerinde taşıdığı her şeyin emanet olduğunu, asıl sahibinin Allah Teala olduğunu unutmadığı için de “emanet şuuru” ile amel edilmiş olur.

Rızıklar da nimet, ama akıl daha büyük bir nimet. İman, sevgi, mutluluk, sıhhat de öyle.

Sevgili Peygamberimiz, “Herhangi biriniz canı ve malı emniyette, vücudu sıhhatte, bir de günlük yiyeceği elinde olarak sabahı ederse bütün dünya kendine verilmiş demektir” buyururken işte buna işaret etmiştir. Çoluk çocuğumuz yanı başımızda, huzur ve güvenliğimiz yerinde, karnımız tok ve sırtımız pek ise kendimizi dünyanın en mutlu insanı olarak görmeyi alışkanlık haline getirmeye bakmalıyız. Yukarıda zikredilen hadis, kurtuluş ve mutluluğun ilk şartı olarak Müslümanlığı, sonra yetecek kadar helal rızka sahip bulunmayı ve daha sonra da kanaatkârlığı göstermektedir. Müslümanız ve mutluyuz belki. Ama bunların tamamlayıcısı olan kanaate sahip miyiz? Allah’ın bizim için takdir ve tayin ettiği hayat tarzına razı mıyız? Kanaat, sabır, şükür. Bu üç kelime üzerinde düşünüp kafa yormaya ne dersiniz? İşin temeli budur. Çünkü mutluluğumuz bununla tamamlanmış olacaktır. Sade hayatı, halleşmeyi, dertleşmeyi, sevincimizi, üzüntümüzü paylaşmayı, aile efradımızla beraber olmayı, eş-dost-akraba ziyaretlerine zaman ayırmayı, hangi bütçemiz olursa olsun, ondan “Allah için verme”yine zaman hayatımızın bir parçası haline getireceğiz? Okumayı, düşünmeyi Müslümanların derdiyle dertlenmeyi ne zaman günlük hayatımızın içine katacağız? Gündemimizi ne zaman gözden geçireceğiz? Peygamberimizin; başkalarının belirlediği gündeme tâbi olan değil, gündemi belirleyen bir Peygamberimiz olduğunu da unutmayalım. Her hal ve şartta yaşanan ve yaşatılan bir dinimiz olduğunu da…

Sınavlarımız esas itibarıyla benzer özellikler taşıyor ve nefsanî zaaflarımızı yenmemizi gerektiriyor. Son yaşadığımız ‘korona imtihanı’ da bir başka. Bu imtihan fırsatını da değerlendirelim. Ev veya mal sahibi isek; Vererek, almayarak, sıkıştırmayarak, maiyetimizdeki ihtiyaç sahiplerini rahatlatarak. Geçici (fâni) dünyadayız. İmkanlar da imkansızlıklar da geçici. Eskiye nazaran nefse hitap eden etkiler ve aldatıcı cazibeler, bugün çok daha fazla, çok daha renkli. Şimdi konfor kolaylaştırmaları varsa da denge zorlukları daha çok. Sosyal sınavlar çok daha ağır. O yüzden de hayat zorlaştı. Sahip olunanların şükürle tadına varmak değerini bilmek, onları bir mutluluk vesilesi haline getirmek duyguları unutuldu. Dünyanın ve eşyanın değişmesi apaçık görülüyor; asıl mesele insanın ne yönde nasıl değiştiği. İnsanın değişimi kompleks (karmaşık) ve çelişkili... Tezatlar dünyası!

İnsanlık yeni imkanlar elde etmek için büyük tutkularla ve uğraşlarla çırpınıp dururken, ‘imkanlarımızı nasıl artırırız’ diye kafa patlatırken, çok yönlü bir israf bataklığının içinde kendimizi ve birbirimizi nasıl tükettiğimizin farkında bile değiliz. Yine farkında olmadan düştüğümüz şu haller bize yakışır mı? Müslüman’a kabalık, katılık, nezaketsizlik, anlayışsızlık, duyarsızlık, kindarlık, sevgisizlik, ve benzeri haller. Tabii şu ilaveleri de yapabiliriz. Gayretsizlik, gösteriş, gurur, cimrilik, çirkin, incitici ve gücendirici olmak, bencillik, duygusuzluk, düşüncesizlik, basiretsizlik, güzelliğe karşı ilgisizlik, geçimsizlik, vefasızlık, uyumsuzluk, saygısızlık. Güzel amel işleyenlere tebrik, takdir, teşvik, taltif, teşekkür, tebessüm. (Hatırımızda kalsın diye 6 T) Olmaması gereken birkaç kelimeyi de yazayım. Nefs muhasebesi yapıp iç dünyamıza dönmemize vesile olur diye. Soğukluk, kendini üstün görmek, paylaşımsızlık, yardımsızlık, hoşgörüsüzlük, can sıkıcılık, antipatiklik, şefkatsizl ve merhametsizlik, sorumsuzluk, gönül almayı bilmemek, rahatsızlık verici ve tedirginlik uyandırıcı dik bir tavır içinde olma, derbederlik, savrukluk ve benzeri haller yakışır mı? Bunlardan kurtulma gayretini göstermemiz gerekmez mi?

İnsanımız ‘yalnızlık ve yalnızlığa mahkûm edilme’ hastalığını yaşıyor/yaşatılıyor. Anne, babamızla, büyüklerle, yaşlılarla alakadar olup ‘cennet ameli işlemek’ varken bunu yapmayanlara “burnu sürtülsün” ikazını yapan Peygamberimizin izini süren “ümmet şuuru”nu kaybetme davranışları normalleşir hale geldi.

“İmtihan dünyası”nda yaşıyoruz, yaşayacağız. Zaten hayat düz bir yol değil. İnişleri ve çıkışları var. Müminin imanı devamlı sınanır. Bazen Âdem gibi iblisle, bazen Nuh gibi tufanla, bazen İbrahim gibi ateşle, bazen İsmail gibi canla, bazen Yakup gibi evlatla, bazen Yusuf gibi kadınla, bazen Asiye gibi kocayla, bazen Musa gibi iktidarla, bazen Dâvud gibi sultan olmakla, bazen Yahya gibi kurban olmakla sınanır. Bazen Süleyman aleyhisselam gibi iktidarla. Dost da imtihandır, düşmanda. İktidar da imtihandır, muhalefet de. Esas olan yalnız dostlara karşı değil, düşmana karşı da imtihanı başarıyla verebilmek ve nefsî hareket etmemektir. İktidarda da imtihanı başarıyla verebilmek, yokluğa sabrederken varlıkla sınandığında da çözülmemektir. Sen ey Kur’an ile amel etmeyi hayatının gayesi edinmiş mümin! İki şeyi daima gözet. Af (Bağış) ve merhamet! Unutma, en büyük nankörlüklerin, vefasızlıkların, şükürsüzlüklerin, günah ve isyanların yapıldığı şu dünya hayatında, Allah’ın merhameti “Herşeyi ve herkesi” kapsar. Biz de Kur’anın ahlakıyla ahlâklanalım. Bu sonsuz bağış ve merhametten payımıza düşeni alalım.

Rabbimizin Gafur ve Rahim isminden payımıza ne kadar düştüğünü, affediciliğimizle, şefkat ve merhamet duygularımızla, hassasiyetlerimizle gösterelim. Tıpkı yangında ilk kurtarılacak listeler gibi. Herkesin yangında kurtarılacaklar listesi farklı olabilir. Önemli olan bizim kendi listemizdir. Bizim için yangında ilk kurtarılacak ne var listemizde? İmanımız mı, ruhumuz mu, cesedimiz mi, malımız mı, makamınız mı, mevkiimiz mi, akrabamız mı, kabilemiz mi, evimiz, eşimiz, işimiz mi?

Dinî değerlerimizi ritüellerin içine sokmayalım. Hayatı dinin, dini hayatın içine sokalım. İslam, hayatın yaması olmamalı. Hıristiyanlık gibi, zulmet sürüklenişinin ardından gelip o’nun pisliklerini temizleme durumunda bırakılmamalı. İslam aslî hayatın tâ kendisidir ve öyle yaşanmalıdır. Nefes nasibinin bir zerresini dahi ziyan etmeyen bir heyecanla dolu-dolu yaşanmalıdır.Bu dünyadaki imtihan nedir? İnsanın, değerine önemine sorumluluğuna yaraşır biçimde yaşamasıdır. Öyle yaşayacaksın ki, Allah’ın rızâsını kazanacaksın. Senden râzı olacak.

Cennet işte bu! Cennet, Allah’ın rızâsına lâyık görüldüğünü anlama ve görme mutluluğuna erişilen yer. Cehennem de bunun tersi! Cehennem ateşi, hasretin ve hüsrânın ateşi.

Yaşar Değirmenci

Akit TV köşe yazarı