BIST9.645,02%-0,50
USD32.5868%0.20
EURO34,7825%0.41
ALTIN2.412,37%-0.84

Yusuf KAPLAN’a ve MTO’ya sahip çıkalım! (2)

Yaşar Değirmenci

Abone OlGoogle News
11 Nisan 2021 08:00

Türkiye, Batılılar tarafından fiilen sömürgeleştirilemedi ama kurumları hukuk diktasıyla İslâm’dan temizleyerek, toplumu da eğitim sistemiyle İslâmî duyarlıklardan, ruhtan ve kimlikten uzaklaştırarak içeriden sömürgeleştirildi bu ülke!

Böylelikle bu ülkenin Batılılar tarafından işgal edilmesine gerek kalmadı; zihnimiz işgal edildi ve toplum bütün kurumlarıyla İslâm’dan arındırıldı!

Bu toplum, bundan büyük bir cinayet yaşamadı. Hukuk diktasının, dolayısıyla Batılıların içimizdeki “beyinsizleri” kullanarak yaşadığımız durumu oluşturdular.

Kendini yaşama, kendi tarihini yapma, kendi kişisel tarihini, akıp giden ülkenin tarihine katma coşkusunu...

Tarihin dışındayız; tarihi biz yapmıyoruz, bizim çağrımızın kurduğu bir çağda yaşamıyoruz; başkalarının çağrılarının kurduğu bir ağ’da yuvarlanıyoruz sadece oraya buraya... Rüzgâr nereden eserse oraya...

Bilimsel devrimlerin insanlığı getirdiği nokta çok net: Kaskatı, ruhsuz bir dünya inşa edildi. Dünya bir düğmeye basarak bütün dünyayı ve insanlığı yok edecek yüksek teknolojik silahların geliştirildiği insanın kendi kendini yok etme tehlikesi taşıyan bir cehennemin eşiğine sürüklendi. İnsanlığın önünde iki seçenek var:

Ya hayata anlam ve değer katacak, dünyayı yaşanabilir bir yere dönüştürecek, adaletin, merhametin ve kardeşliğin hâkim olabileceği hakikat medeniyetinin ihyasıyla yeni bir dünya inşa etmek ya da kendi eliyle her bakımdan intihara sürüklenmek...

Adam yetiştirecek adamları yetiştirerek bu ruhu yaşatırız. İnanmış ve adanmış bir öncü kuşak yetiştirerek. Dirençli, donanımlı, hem dünyayı hem de kendi dünyasını iyi tanıyan, özgüveni yüksek, ruh sahibi, önümüzü açacak, yıkılmayacak güçlü şahsiyetler yetiştirerek. Bizim hukukumuzu öğreterek. Bu hukuk; hükmetmeyi değil, hikmeti ve izzeti; hâkimiyet kurmayı değil, hakikati ve adaleti esas alır. O yüzden İslâm’ın insanı; insanın kurdu değil, yurdu, umudu ve ufku olarak gördüğünü söyleyebiliriz. Çünkü İslâm, “liteârefû” sırrı gereğince, tanıma’yı, tanışma’yı ve tanış olma’yı eksene alır her alanda ve her düzlemde. Hikmeti yitirenler, izzetlerini ve iffetlerini yitirmekten; hakikati yitirenlerse, adaleti ve hakkaniyeti bitirmekten kurtulamazlar.” Ve sonuçta, kendi bitişlerinin tohumlarını ekmiş olurlar. Hikmet, her şeyin gâyesidir. Hakikatse, hikmetin yegâne kaynağı ve adaletin tek dayanağı. Bir yerde hukuk, hikmete dayanır ve hakikate yaslanırsa, orada adalet ve hakkaniyet tecellî eder. Ama bir yerde hukuk, hükmetmeye dayanır ve hâkimiyet kurmaya yaslanırsa, orada adalet biter ve hakkaniyet de, merhamet de çekilir aradan ve sürgün yer, başka yere gider oradan. Yusuf Kaplan’ın hedefi nedir? “Hedefim; Müslüman zihnini inşa etmek, Müslümanca düşünme melekelerini geliştirmek, medeniyet perspektifi kazandırmak. Dili, kelimelerden kavramlara ve kavramlardan ruha dönüştürecek şekilde yaratıcı şekillerde kullanmak ve zenginleştirmek. Medrese ve üniversite karışımı bir şey yapmaya çalışıyorum. Bizim iç dünyamız İslam’dır. Dolayısıyla insanın iç dünyasına yolculuk içeride yapılır, dışarıda yapılan yansımalarıdır. Pergelin sabit ayağını İslam’a ve bu coğrafyaya basıyorsun, pergelin hareketli ayağı ile bütün dünyaya, kültürlere, medeniyetlere açılıyorsun. Eğitim sisteminin merkezinde de bu var. Bu, ‘Ehli Suffe’ yöntemidir. Senelerdir buna kafa yoruyorum. Dünyada geliştirilmiş en iyi eğitim modeli budur. Eğitimden maksat, sadece kuru bilgi vermek değildir. Mesele bilmek değil, olmaktır. Bilme, bulma ve olma çabası. Bu; ilim, irfan ve hikmet. Akıl, kalp ve ruhu aynı anda harekete geçirecek bir eğitim metodu. Asıl mesele, o bilgiyi ruha dönüştürebilmek.” Yusuf Kaplan’ın yapmak istediği nedir?

İlim, fikir ve sanat hayatımızın kalbi, merkezi haline getirmek ve iki asırdır yaşadığımız medeniyet krizini aşacak köklü bir fikriyat ortaya koyacak öncü bir kuşak yetiştirmek”

Çağ kuran insanlar içinde yaşadıkları çağın ağlarından, bağlarından kurtulabilen insanlardır. Benim derdim çağı kurabilecek insanlar. Çağrı, çağını kurmak zorundadır. Bu çağı başkaları şekillendiriyor. Bütün inançları fosilleştirdiler, İslam’ı fosilleştiremediler. Benim yeni bir Gazali’ye ihtiyacım var. MTO’da benim yapmak istediğim şey, İbn Haldun, Mimar Sinan ve Mevlanaları yetiştirecek tohumlar ekmek. O yüzden ‘akılla bilirsin, kalple bulursun, ruhla olursun’ diyorum. ‘Akılla yorulacaksın, kalple yoğrulacaksın dolayısıyla ruhla doğrulacaksın’ diyorum. Ben aslında ‘Dijital Nizamiye’yi kuruyorum, benim yaptığım şey bu. Burada sınav yok, büyük sınava hazırlık var. Karakter, model insan inşa edebilmek. Hazreti Peygamber modeli üzerinden bir insan tipi ve dünya inşa etmek. Benim yapmaya çalıştığım budur. Biz de diyoruz ki: Direniş, Diriliş ve Yenileniş yolculuğu yapacak, Türkiye’yi yeniden eksen yapacak, Nizamülmülk’lerin izini sürecek hakikat medeniyetinin insanlık çapında yürüyüşünü gerçekleştirecek bir nesil yetişeceğiz İnşallah…

Şükürler olsun Rabbim’e. Biz O’na yürüyoruz... O’na yürüdüğümüzün şuuruna erdikçe şiarlarımızın bizi hakikat şiirine gebe bırakacağının bilinciyle nefeslerimizi alıp veriyoruz.

Tarihi duyduk, yaşadık. Yaşadık çünkü tarihi yaşatacak küçük de olsa bir kıvılcım çaktık, tarihi yapacak tohumlar ektik, surda bir gedik açıldı hamdolsun.

Evet dünyaya söyleyecek bir sözümüz var: O sözü yeşertip büyütmek için yola çıkıyoruz...

Dünya bize gebe, biz hakikate, diyoruz. Allah (cc) utandırmasın. Dualarınızı bekleriz.”

Yaşar Değirmenci

Akit TV köşe yazarı