BIST9.096,36%0,18
USD32.3721%0.09
EURO35,0038%-0.04
ALTIN2.325,93%0.24

Pandemi sonrası güçler savaşı

Sabri Balaman

Abone OlGoogle News
23 Kasım 2021 08:54

Çin ve ABD arasında başlayan ticaret savaşlarıyla birlikte finansal sistem ve reel ekonomi doğrudan etkilenmiş, birçok sektörün içinden çıkılmaz bir yola girmiştir.

İki ülke arasındaki ticaret savaşı, 2019 ve 2021 arasındaki küresel bütün hareketleri belirsiz ve kırılgan hale getirdi. Salgın, ekonomik ve sosyal alanlarda zaman dilimi içinde daha aktif ve agresif yol izlemini göstermektedir.

ABD ve Çin ekonomik savaşlarının, iyimser havayı geride bıraktığı, küresel ve kapital sistemin alışılmış tedarik sisteminin çökmesiyle birlikte dünya ticareti sitemini bloke ettiği görülmektedir. Ülkelerdeki yaşam biçimleri, siyasi ve ekonomik düzenleri, toplumların sosyalleşme ve mobilite eğilimleri derinden sarsıldı. 2019 yılından itibaren hızla gelişen pandemi veya kimilerine göre ‘plandemi’ yakın tarihimizin en büyük krizlerinden biridir.

Öncelikle Kovid-19 salgınının dünya sistemi ve küresel ekonomi üzerindeki uzun vadeli etkilerinin gerçekçi biçimde değerlendirilmesi için normalleşme sürecinin belli bir aşamaya ulaşması ve salgının büyüme, istihdam, yatırım gibi alanlardaki yansımaları üzerinde kapsamlı hasar-tespit çalışmaları yapılması gereklidir.

Diğer taraftan dünya ekonomisindeki büyüme dinamikleri hem arz hem de talep yapıları içinde ortaya çıkan yapısal daralma baskıları sonucu ciddi darbe yedi. ABD ve Avrupa ekonomileriyle birçok gelişmekte olan ülkede daralma sürecine girilirken; Çin ve hızlı büyüme hızlarıyla dikkat çeken Asya ekonomileri büyüme ivmelerinin düşmesiyle yüzleştiler. Dahası, üretim süreçlerinden tüketim ve hizmet sektörlerinin tasarlanmasına uzanan bir yelpazede küresel büyüme dinamiklerinin önümüzdeki dönemde onarılmasını derinden etkileyecek ve daha önce hiç hesapta olmayan kamu sağlığı maliyetleri ortaya çıkacaktır.

Ekonominin arz tarafındaki üretim süreçleri salgının zirve noktasına ulaştığı dönemlerde sosyal mesafe kuralları ve uluslararası tedarik zincirlerindeki aksamalar nedeniyle yavaşladı ya da kesintiye uğradı. Bu yüzden tedarik zincirlerinin yerel üreticileri önceleyecek ve kamu sağlığı krizlerinden etkilenmeyecek biçimde yeniden yapılandırılmaları üretici sektörler için ciddi bir ihtiyaç olarak gündeme alınması gereklidir.

Başta ABD ve Japonya olmak üzere birçok sanayileşmiş ülkenin küresel firmalarını üretim tesislerini Çin sınırları dışına taşımak için teşvik paketleri çıkarmaları, önümüzdeki yıllarda Çin’in “küresel fabrika” konumunu kaybetmesine yol açacak süreçleri başlatabilir. Yakın coğrafyamız açısından Türkiye için tarihi bir fırsat olarak değerlendirilmelidir.

Normalleşme süreçleri ilerledikçe tüketim alışkanlıkları eski seviyelere yaklaşmaya başlasa da bu tür geniş kapsamlı kriz durumlarında toplumsal psikolojinin yönetilmesi ve sosyal kesimlerin gelecek beklentilerinin iyileştirilmesinin ekonomik performans açısından ne kadar önemli olduğu somut biçimde ortaya çıktı. Küresel salgın ortamında dünya ekonomisinin hem arz hem de talep tarafında eşzamanlı bir daralma yaşanması, bu tahribatın sosyal boyutlarında ABD gibi hizmet sektörü ağırlıklı ekonomilerde çok daha net biçimde görülmüştür.

Birçok ülkede tarım ve gıda üretiminin geçici olarak kesintiye uğraması, buğday-pirinç gibi temel gıda hammaddelerine ihracat yasakları getirilmesine yol açtı. Tıbbi malzeme ve cihazlarla ilgili olarak da benzer bir durum yaşandı ve hükümetler yerli üreticilerin tüm üretimlerine kamu adına el koyup ihracat yasakları getirdiler. Kamunun ekonomik alandaki varlığının ve etki gücünün gözle görülür biçimde artmasına ve liberal serbest ticaret söylemlerinin zayıflamasına neden olan bu eğilimler salgın sürecinde zor durumda kalan kritik şirketlerle ilgili kamusal kurtarma paketleri hazırlanmasıyla devam etti.

Aksi halde bir yandan dijital dünyanın avantajlarından faydalanan yeni milyarderler ortaya çıkarken diğer taraftan yoksulluk ve işsizlik içinde kıvranan milyonların ortaya çıkması hiç de yabana atılır bir ihtimal değil. Dolayısıyla küresel piyasalardaki durgunluk eğilimlerinin dayattığı devlet kapitalizmi rüzgârlarının sosyal adalet ve istihdam önceliklerini dikkate alarak, eşitsizlikleri azaltacak şekilde yapılandırılmaları zorunludur. Pandemi süreci içinde değişen dengeler toplumsal reaksiyonların geliştiği gibi devletlerin bazı durumların göz önünde tutulması elzemdir.

Son zamanlarda küresel sermeyenin gıdayı bir terör sopası gibi kullanması buna karşılık devletlerin gıda arzını teminat altına alması, sürdürülebilir ekonomi açısından zorunludur. Yakın zaman dilimi içinde lojistik sisteminin yetersiz kalması birçok devlet açısından sosyal, politik ve ekonomik açıdan bir tehdit olarak algılanmalıdır. Bütün bu gelişmelere karşın, Türkiye bulunduğu konum itibarı bu tarihi fırsatı değerlendirmelidir.

Vesselam…

Sabri Balaman

Akit TV köşe yazarı