BIST9.981,76%0,67
USD32.4516%-0.26
EURO34,7636%-0.43
ALTIN2.425,29%-0.40

İktidarın tepesindeki kapitalizm sopası, bağımsız siyasete engel

Sabri Balaman

Abone OlGoogle News
06 Aralık 2022 09:10

Bütün iktidarlar kapitalizm düşmanı olarak bilinir, ancak işleyeceğimiz konu bağlamında ne denli çarpık ilişkiler kurulduğunu hep birlikte göreceğiz.

16. yüzyılın ikinci yarısında sömürgecilik faaliyetlerinin beraberinde getirdiği sermaye birikimi, kapitalizm adıyla anılacak olan yepyeni bir ekonomik sistemin doğuşuna kaynaklık etmiştir.

Kapitalizm, Batı Avrupa’da ortaya çıkmıştır. Ancak kısa süre içinde tüm dünyayı etkisi altına almıştır.

Kapitalizmin değişmeyen nitelikleri yoğun sermaye birikimi ve kâr arayışı, yeni uluslararası pazarların, teknolojilerin, ürünlerin ve üretim örgütlenmelerinin inşası, bu süreçlerin yol açtığı kaygan ve belirsiz ekonomik zemin, görece güçlü devletlerin varlığı ve beşeri sermayedir.

Bu yazımızda kapitalizmin klasik teorisyenleri olan, Adam Smith, David Ricardo ve Karl Marx ile günümüzün en önemli teorisyenlerinden olan Immanuel Wallerstein’ın kapitalizm teorilerinin, kapitalizmin doğuşundan bu yana değişmeyen temel nitelikleri üzerinden karşılaştırmalı, kafa yormakla birlikte düşüncelerin farklılığı yoruma açık tutulmalıdır.

İslami anlayış ve ahlakın hâkimiyeti nasıl olmalı? Birçok noktada olduğu gibi ekonomik olarak da bunun açık örneklerini Hz. Peygamberimizin yaşamından alabiliriz.

İslam dini belli bir kâr oranı getirmemiştir. Kârı belirleyen piyasa şartlarıdır.

Bir mal piyasada ne kadar ise üç aşağı beş yukarı bir fiyata satılabilir. Müşteriyi aldatacak kadar fahiş bir fiyatla malı satmak ise caiz değildir. Hadîs-i şerîfte ifade edildiği üzere İslâm iktisadi sistemi, ticaretin temelini doğruluk ve dürüstlükle fert ve cemiyete hizmet anlayışı üzerine kurmuştur.

Malın, üreticiden tüketiciye intikali demek olan ve sermaye kadar gayreti de gerektiren üstelik kâra kadar zarara da dönüşmek ihtimâli bulunan ticari faaliyet, malın, faidesini artırdığı cihetle helâl kılınmış, hatta teşvik edilmiştir.

Hazret-i Peygamber’in (s.a.v) Mübarek lisanından “Kazancın onda dokuzunun ticarette olduğu...” (Münâvî, Feyzü’l-kadir, 3/220)hususunun ifade edilmiş bulunması düşünülürse, bu teşvikin derecesi daha kolay anlaşılabilir.

Diğer taraftan İslâm inancının dayandığı beş temel amelî esasın hac ve zekât gibi en ehemmiyetli iki tanesi, zengin olan mı ‘mine mahsustur ki, bunlar da aynı zamanda meşru yoldan zengin olmanın teşviki mahiyetindedir.

Hadîs-i şerîfte ifade buyurulan “Veren el alan elden üstündür.” (Müslim, Zekât, 106) şeklinde verici olmaya yönlendiren hüküm de, bu istikamette değerlendirilebilir.

Örnekler üzerinden şu konuyu bağlayalım, son zamanlarda gıda fahiş fiyatları almış başını gidiyor, iktidarın ve devletin ilgili makamları bile bu konu karşısında aciz kalıyor. Bu konunun çok irdelenmesi gereken konuların başında geldiğini unutmayalım.

Malum Kasımpaşa’da büyüyen Başkan Erdoğan, mahalle semt pazarlarını bilen, simit bile satan, tipik bir sıradan vatandaş profilli taşımaktadır.

Siyasetin yanı sıra gıda toptancılığı, buna benzer bazı yerlerde yöneticilik gibi görevlerde bulunmuş ender siyasetçilerden biridir.

Başkan Erdoğan’ın belediye başkanlığı döneminde, semt pazarlarına ağırlık vererek iyi bir denge oluşumunu da sağlamış, ciddi hizmetleri olmuş bir belediye başkanı olmuştur.

İstanbul halkı ile iletişim dilini yakalamış ve hatta İstanbul büyük şehir belediyesi sosyal tesislerini halka açarak, içe kapanık mütedeyyin camiayı restoran ve kafe kültürü ile barıştırmış, tekelci akımlara karşı ciddi sınavlar vermiştir.

Böyle mücadeleci bir sürecin ardından ne oldu da iletişim bağlarında arızalar oluştu?

Bakın, Başkan Erdoğan 2002 yılında iktidara geldiğinde yanında kapitalizmin parlak çocukları vardı, bu parlak zekalar Erdoğan’ı toplum sisteminden uzak, modernizm adı altındaki sistemli vergi toplama düzenine sevk etmiştir.

Çevre, AVM’cilerle kuşatılıp tekelci bir gıda sektörüne dönüştürülmüştür.

Gıda tamamen kartel sistemi adı altında birleşerek kontrolsüz, sivil itaatsiz bir gücün ve tekelin konumundadır.

Küresel sistemin parası iktidarlara göre renk değiştirmez, hata bazı iktidarlar farkında olmadan kendi ürettikleri sermayeye esir olurlar.

Güçleri ile kapital sisteme entegre edilmesini sağladılar. Sıcak para girişi ile başlayan sistem, çağımızın kapitalizm monşerleri ile bugün farklı önerilerde bulunarak, küresel sermayenin gömleğini giyip üç maymunları oynayarak sömürgeci sermayeyi sürdürdü.

Devletlerin sistem esareti adı altında kurumsal köleliği değil, toplumun refahı için yeniden yapılanmaya gitmesi zorunludur.

Kapital sistemin kölesi olmuş iktidarlar, bağımsız politikalar ve siyaset üretemez.

Vesselam…

Sabri Balaman

Akit TV köşe yazarı