BIST9.981,76%0,67
USD32.4399%-0.30
EURO34,7409%-0.50
ALTIN2.422,27%-0.53

Derin izler ve Anglosakson aklı

Sabri Balaman

Abone OlGoogle News
08 Kasım 2022 09:04

Anglosakson geleneğinin izleri yaşamın her anında bizleri takip ediyor. Son zamanlarda İngiliz aklının veya kraliyet zekâsının tartışılmaz bir hayat yaşadığını görmekteyiz. Hatırlar mısınız? 2010 yılında Cumhurbaşkanı Erdoğan Arap dünyasına aday gösterilirse devlet başkanı seçilir, Erdoğan Birleşmiş Miletler’e aday olsa karşısına aday çıkamaz deniliyordu. Afrika kıtasına aday olsa Afrika devletler başkanlığına seçilir. İşte tam da burada Anglosakson aklı devreye girer. Kısacası adamlar, ‘bizler dünyanın sahibiyiz’ derler ve dedikleri gibi de yönetirler.

Bizler bu tiyatroyu bir gözden geçirelim kısaca neler olmuştu? Türkiye’de 17 Aralık operasyonunun başladığı gün, Mısır’da darbeciler İhvan hareketini terör örgütü olarak ilan etti. Libya’da hükümet güçleri ile muhalif bazı gruplar arasında çatışmalar hızlandı. Tunus’ta Nahda Hareketi iktidardan uzaklaştırılmaya çalışılıyor. Lübnan’da Sünni ve Şii gruplara yönelik bombalı saldırılarda artış oldu. Irak’ta bombalı eylemlerin olmadığı gün yok gibi... Rusya’da uzun bir aradan sonra canlı bomba saldırıları yaşanmaya başlandı. Suriye’deki çatışmalar halkın özgürlük mücadelesi olmaktan çıkarıldı, Esed-El-kaide ikilemine dönüştürüldü. Sesiz ve sedasız ayaklanmalar, iç savaşlar, faili meçhul cinayetler ve daha birçok benzeri olaylar başladı. Tüm bu olup bitenlere Anglosakson aklı denir.

Büyük güçler arasında Suriye’deki çözümün nasıl olacağına ilişkin kesin bir formül bulunamıyor. Peki, tüm bu gelişmelerin anlamı ne? Aralarında anlamlı bir bağ var mı? Yoksa hepsi birer tesadüf mü? Türkiye’de Recep Tayyip Erdoğan hükümetini zayıflatma girişimiyle, Mısır’daki ve hatta Rusya’daki gelişmeler arasında nasıl bir ilişki var? Ukrayna-Rusya savaşının harlanmasının, çözümden uzaklaşarak olayların büyütülmesinin ne anlama geldiğini görelim. Son birkaç yıldır Arap Baharı süreciyle başlayan ve Balkanlar’dan Uzak Doğu’ya uzanan siyasal coğrafyadaki ülkeleri etkileyen gerginlik, istikrarsızlık ve çatışmacı ortamı açıklamak için iki tartışmayı doğru okumak gerekiyor.

ABD’nin içinden geçmekte olduğu derin siyasi/ekonomik kriz bu ülkelerin küresel sistemdeki rollerini ciddi biçimde sarsarken, yükselen yeni güçlere ise önemli bir manevra alanı açmaktadır. Geleceği biçimlendirmek için en hararetli tartışmalar ise ABD’nin siyasi ve güvenlik elitleri arasında yapılmaktadır. Yeni süreç ve başkan Biden doktrini, ekonomik verimliliği zayıflayan ABD’nin emperyalist yüklerinden kurtarılmasını ve geriye kalan gücünün daha zekice kullanılmasını savunmaktadır. Bu amaçla Obama, Arap Baharına minimum ilgi gösterilmesini; Afganistan’dan çekilmeyi, İsrail-Filistin sorununun çözümünü ve İran’la barışı öngören bir siyaseti savunmaktadır. Ancak ABD başkanı Biden çözüm ve önerilerden uzak ve bir o kadar yorgun olduğu aşikâr. Anglosakson aklından uzak ve çaresiz kalmaktadır.

İçinde İngiliz ve Amerikan muhafazakârları ile İsrail şahinlerinin bulunduğu derin Anglosakson yapı ise Batı’nın emperyalist hayallerini yaşatmak için geleneksel ve yeni güç merkezleriyle mücadele edilmesini savunmaktadır. Anglosakson yapının varlık nedeni uzun dönemde Batı’nın medeniyet ve stratejik çıkarlarını garanti altına almaktı. Bugünkü konjonktürde ise Batı’nın 1990’larda ele geçirdiği ayrıcalıklı konumunu her ne pahasına olursa olsun, eldeki tüm imkânları sonuna kadar kullanarak, muhafaza ederek kalıcı zekasını pekiştirmektir.

Derin yapı için, Çin’in uzak doğudaki bölgesel hegemonya arayışı, Rusya’nın sopa ve havuca dayalı olarak sürdürdüğü Avrasya Birliği politikası ve Türkiye’nin Ortadoğu’da ve Asya’da artan etkinliği ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Bu güç merkezlerinin etkinliğinin kırılması için ise derin emperyalist yapının en tecrübeli olduğu alan olan istihbarat oyunları, darbeler, örtülü siyasi-ekonomik operasyonlar, medya üzerinden yürütülen psikolojik savaş teknikleri ile terör gibi provokatif şiddet yöntemleri teşvik ederek Türkiye’yi başta olmak üzere üremekte olan yeni güç ülkeleri zayıflatmaktır.

Çin’in çevresindeki ülkelerle artan güvenlik sorunları ve Sincan bölgesindeki hareketlenmeler ile Türkiye gibi İslam dünyasının en gelişmiş ülkesinde sergilenmeye çalışılan istikrarsızlaştırıcı operasyonlar bu derin yapının ve İngiliz ve ABD merkezli yönetimin aklıdır. İran-Batı yakınlaşmasını da şüpheyle karşılayan Anglosakson yapı, tarihin akışını kendi haline bırakmayı değil, kontrol altına alarak kendi lehine değiştirmeyi amaçlamaktadır. Gücü ve kontrolü azaldıkça da giderek hırçınlaşmakta ve daha acımasız hale gelmektedir.

Ortadoğu’da Anglosakson Stratejisi: Mısır, Türkiye ve İran’ı ayrıştırmak ve Osmanlı sonrası dönemde Ortadoğu bölgesinin kurucu ve denetleyici aktörleri büyük ölçüde Anglosaksonlar olmuştur. İkinci Dünya Savaşı’na kadar olup bitenler bir İngiliz aklı üzerinden şekillenmişti ve bundan sonra da şekillendirmek için çalışacaklardır. AK Parti hükümetine ve Başkan Erdoğan’a karşı girişilen oyunlar bu bağlamda oldukça anlamlıdır. Burada asıl sorun, Türkiye’nin bütün bu okumalara karşı hamlesi var mıdır? Veya devlet geleneği yeniden Cumhurbaşkanı Erdoğan başkanlığında hayat bulacak mı?

Vesselam…

Sabri Balaman

Akit TV köşe yazarı