Kudüs’ün gerçek sahipleri bekleniyor!
Prof. Dr. Ahmet Maranki
Bin yıldır İslâm’ın sancaktarlığını yapan aziz milletimizin önderleri, zaman zaman imkân ve şerâit doğrultusunda temel vecibeleri olan Hacc’dan feragat etmişlerdir. Üstâd Bediüzzaman da Hacc’ını ifa etmemiş olmakla birlikte asla geri plana itmemiş; bilâkis Hacc’ı eda edememekten kendini muzdarip hissetmiştir!
“Hac ibadeti, Dünya adı verilen gezegenin, Yer ve Gökler Rabbine karşı kulluğunu küllî ve kapsamlı bir ubudiyetle bütün âleme ilân ettiği muhteşem bir merasim ve bir kutlu bayramdır. Bu bayramda, her bir mü’min, velâyet mertebelerinin tamamını kat etmiş en büyük bir evliya gibi, küllî bir mertebede ubudiyet sırrına mazhar olur. Hac anahtarıyla gözünün önüne serilen o âlemlerdeki tecellîler, öylesine geniş ve azametli manzaralar tasvir eder ki, bu manzaraların verdiği hayret, hararet, dehşet ve heybet, ancak tekrar tekrar “Allahuekber, Allahuekber” haykırışlarıyla teskin edilebilir…”
Hac’la ilgili olarak Allah dostlarından sual edildiğinde; “bugünkü hac için ne diyorsun?” sözlerine karşılık hac farizasının yekazada temaşasıyla “baktım! başıma önüme eydim! hicap ettim sustum..!” sözleri çok manidardır!
Hakikaten 1987 yılındaki ilk hac farizamızdan sonra iki yıl önceki ailevi haccımızda “hac’ın ille’yi gayesinden tamamen uzaklaştığını görmek..” bu kutsal beldelerin mutlaka asıl sahiplerinin eline geçmesi gerektiğini göstermiştir!
Bediüzzaman, Müslümanların birbiriyle tanışması, aralarında fikir birliğinin sağlanması, yardımlaşma ve işbirliğinin gerçekleşmesi gibi hususları haccın en önemli hikmetleri arasında sayar. Ve haccı ve ondaki hikmeti ihmal etmenin İlâhî gazap ve kahrı celb edeceğini söyler. Nitekim İslâm âleminin içine düştüğü felâketler bu yüzden başa gelmiş, milyonlarca ehli-i İslâm’ın birbirleri ve İslâmiyet aleyhinde kullanılmaları bu suretle mümkün olabilmiştir.
…
Hacc’a gitme yasağının kaldırılmasından sonra hacca giden ve Kudüs’e uğrayan Gönenli Mehmed Efendi anlatıyor:
Kudüs’ün gerçek sahipleri bekleniyor!
Kudüs ve Mescid-İ Aksâ’da yağmur..!
“…Bu millet Kâbe’ye, Hacc’a hatta hacıya bile âşıktır. Urfa’dan geçiyorduk, otobüsün önüne insanlar yattı. ‘Kardeşim, ne istiyorsunuz?’ diye sordu şoför. ‘Vallahi, bu Hacc’a gidenler bizde misafir olmazsa yerden kalkmayacağız!’ dediler!
Vize işlemleri var, geç kalırız dedik ve gönüllerini aldık. Yine de otobüste ikramda bulundular... Yâ Rabbî! Sen, Hacc yollarını bize aç, bu aziz milleti Haremeyn’e hâdim eyle..!
Kudüs’te kapının olduğu yerden şehre tam girdik, birdenbire gök gürledi! Bir rahmet ki sormayın... Normalde yağmur yağdığında herkes sokaklardan kaçar; burada insanlar sokağa döküldü! Otobüs kafilemizin etrafı insan seline döndü. Arabaları sallıyor, pencerelere vuruyor, ağlayarak ve yüksek sesle bir şeyler söylüyorlardı. (Sanki olan biteni anlamıyormuş gibi tecâhül göstererek) Ben de görevliye sordum: ‘Kardeşim, ne bu nümayiş?’ diye, kafile başkanı ağlayarak dedi ki: “Hocam, hep bir ağızdan ‘Kudüs’ün sahipleri geldi, Allah Teâlâ da yağmur indirdi!’ diye bağırıyorlar..! Meğer üç senedir Kudüs’e bir damla yağmur yağmamış..!
Ey Rabbimiz! Kudüs’ü küffâr elinden kurtar. Mü’minleri aziz eyle, şu zilletten cümlemizi halâs eyle. Bu NECİP milletimizi tekrar o mübarek beldelere HÂDİM eyle... Korktuklarımızdan EMİN eyle, kâfirlerin şerrinden bir an önce insanlarımızı kurtarıp halâs eyle. Sen bizim Mevlâ’mızsın, kâfirlere karşı bize zaferle yardım eyle. DİNİNE yardım edenleri muzaffer eyle. Müslümanlara eziyet edenleri perişan eyle!”
Özelde İslâm âleminin, genelde tüm dünyanın kalbi Mekke ve Kudüs’ün bugünkü ticari ve cebri fecaati, sahipleri biz Müslümanların hayatıyla tam da örtüşüyor mu, diye düşünmemiz gerekiyor.
Hac hayatımıza tesir etmiyor!
Bir hacının çeki dönüyorsa o Hacc onu iflâh ve ıslah etmemiştir!
Bu Hacc’ın keyfiyetsizliği değildir elbet; ifa edenin ilâhi lütfu celbedecek samimiyete ulaşamamış olmasıdır!
İlk ve asıl önderi “El Emin” olan bir topluluk yalanda, arsızlıkta, hayasızlıkta, fıtratına mugayir her hadisat ve hususta çizgiyi aşmışsa, Rabbil Âlemin’e giden, arşa yükselen kötü enerjiler belâ, musibet, hastalık, afat, huzursuzluk, mutsuzluk, amaçsız ve berduş bir hayat gibi sonuçlarıyla adaletin tecellisi hükmünde izhar olur.
Tarihte sayısız ibretle sabittir ki bir toplum kendini düzeltmedikçe Allah (cc) de o toplumu düzeltmez. Huzuru aramaya şahsi dünyamızdan başlayalım.
Bugünkü sayıları az da olsa İbrahim ve Hacer’den olan çocuklar İsmail olamıyorsa günahı çocuklarımız da değil kendimizde arayalım!
“İbadetlerin onda dokuzu helal rızıktır!” hükmüne bağlı kalalım!
“Andolsun ki, cinlerden ve insanlardan birçoğunu cehennem için yarattık. Onların kalbleri vardır, fakat onunla gerçeği anlamazlar. Gözleri vardır, fakat onlarla görmezler. Kulakları vardır, fakat onlarla işitmezler. İşte bunlar hayvanlar gibidirler. Hatta daha da aşağıdırlar. Bunlar da gafillerin tâ kendileridir.” Â’raf 179
Gafillerden olmayarak, kusurlarımızı görüp, O’nu razı etmeye çalışalım. O, razı olsa, tüm dünyanın karşı olmasının bir hükmü yoktur! “Ol!” der ve olur vesselâm.
WhatsApp İhbar Hattı
530 200 00 96