BIST9.722,09%0,80
USD32.5867%0.06
EURO34,9815%0.37
ALTIN2.422,81%-0.02

Azerbaycan’ın işgalinde Türkiye’nin rolü var mıydı?

Mustafa Armağan

Abone OlGoogle News
19 Eylül 2021 07:40

Azerbaycan’ın işgalden kurtuluşunun 103. yıldönümü geçtiğimiz 15 Eylülde törenlerle kutlandı. Bakü Türk Şehitliği’nde düzenlenen törende İstiklal Marşı ve Azerbaycan Milli Marşı beraberce seslendirildi, Harp Okulu öğrenci ve subaylarının Türk ve Azerbaycan bayraklarıyla Bakü sokaklarındaki yürüyüşüne mehter marşı da eşlik etti.

Eyvallah, lakin hikâye burada bitmiyor, tersine burada başlıyor. Velhasıl kahredici bir sessizliğe büründürülmüş macera.

Azerbaycan’ın Bolşevik ve Ermeni kuvvetlerince 1920 Nisan-Mayısında işgalinden bahsediyorum. Bu bizdeki ve Azerbaycan’daki kitaplarda sanki bir deprem veya sel felaketi gibi sessizlikle geçiştirilir. Herkesçe bilinen ama kimsenin söylemeye cesaret edemediği bir “sır” yatar burada.

Nedir o herkesin malumu olan “sır”?

Önce suskunlar kervanından Prof. Mehmet Saray’ın (Rusya’nın Türk İllerinde Yayılması, Boğaziçi, 1975) adlı kitabına göz atalım:

Türkiye’nin kurtuluş savaşında hem silaha, hem de politik desteğe ihtiyacı olduğu için M. Kemal’in 26 Nisan 1920’de Lenin’e bir mektup yazarak “askerî ve siyasî bir ittifak” kurmayı ve emperyalizme karşı birlikte mücadele etmeyi teklif ettiğini yazar Prof. Saray. Bolşeviklerin bu teklife olumlu baktıklarını ve Dışişleri Bakanı Çiçerin’in Ermenistan, Gürcistan ve İran sınırları ile Türkiye’nin sınırlarının tespitinde beraberce hareket edilmesini teklif ettiğini belirtir. TBMM bu teklifi kabul eder. Kabul gerekçemiz, Kafkas cephesi sağlama alındıktan sonra oradaki kuvvetlerin Anadolu’ya kaydırılması ihtiyacıdır.

Fakat burada süreç birdenbire kesilir ve 11 Mayıs 1920’de yola çıkan Dışişleri Bakanı Bekir Sami Bey ve heyetinin Moskova seyahati ve sonuçlarına atlanır. Atlanan başka bir nokta daha var: Bolşevik ve Ermeni birliklerinin tam da M. Kemal’in Lenin’e mektup yazdığı tarihten bir gün sonra başlayıp heyetimizin yola çıktığı gün biten Azerbaycan’ı işgal hareketi. Azerbaycan’ın Nuri Paşa’nın kurtardığı bağımsızlığını kaybettiği gün yani. İlki ne kadar önemliyse ikincisi de o kadar hayatî. Gelin görün ki elimizdeki kitap bu 70 yıl sürecek işgalin nasıl başladığından bahsetmeyi gereksiz bulmuş.

Mehmet Saray hocayı sever, sayarım ama bu olmamış. Rusya’nın Türk illerine yayılmasını anlatan bir kitapta Azerbaycan’ın işgalinin atlanması hem tuhaf, hem de yanlış olmuş.

Lakin nedendir bu atlama? Neden bu bıktırıcı suskunluk? Üstelik suskunluk bize mahsus değil, Azerbaycan tarafının da ağzını bıçak açmıyor. Biliniyor ama inatla susuluyor. Her iki kardeş ülkede bu hususta “susma hakkı”nın kullanılması şüphe dalgalarımızı kabartmaya yetiyor.

O zaman yeniden bakmayı deneyelim. Susmamış kalemlerin ışığında birkaç adım yürümeyi göze alalım; mayınlı tarlada yürüdüğümü biliyor olsam da, denemeye değer.

Azerbaycan’ın işgaline giden yol
Bakalım “tabu” olan Azerbaycan’ın Sovyet işgaline girişinde Kemalist hareketin rolü dosyasının kapağını hangi tarihçiler açmaya cesaret edebilmiş?

Önce tarafsız bir tarihçiye, Tadeus Swietochowski’nin Müslüman Cemaatten Ulusal Kimliğe Rus Azerbaycan’ı adlı kitabına başvuralım (Çev. N. Mert, Bağlam, 1988). Şunları okuyoruz:

“M. Kemal, Karabekir ile birlikte Türkiye’nin Transkafkasya stratejisinin amaçlarını özetle şöyle belirtiyordu: Türkiye’deki Milli Mücadelenin çıkarları açısından Ermenistan’ın bastırılması, Gürcistan’ın tarafsızlığı ve Azerbaycan’ın Sovyet sistemine dahil edilmesi gerekmektedir. Azerbaycan bu şartlar altında Sovyet yardımının savaş halindeki Anadolu’ya akması için köprü görevini görecekti. Aksi halde Türk milliyetçi önderlerine göre, batı eğitimli bir grubun yönettiği bir Azerbaycan, İngiliz siyasetinin bir aracı olacak ve Türkiye ile dost Rusya arasında bir engel teşkil edecekti.”

Sessizliğin sebebine bir adım yaklaşmış olduk. Demek ki TBMM hükümeti Sovyetlerden yardım alabilmek ve İngiliz etkisine girmesine mani olmak için Azerbaycan’ın işgaline razı olmuştu. İngilizlerin oluşturmak istediği, Türkiye’yi kuşatacak bir“Kafkas seddi”ni yıkmak için Azerbaycan dahil üç ülkenin Ruslarca işgaline rıza gösterilecekti.

Sonuçta Bakü’ye giren Kızıl Ordu işgali gerçekleşmişti. Müsavat Partisi adına konuşan Mehmet Emin Resulzade işgal ordusunun geçici olarak ülkeye girdiğini ve Anadolu’ya transit geçmek için geldiğini bildiğini söyler, “ancak ülkemizi terk etmeye niyetli olmadığı” uyarısında bulunmayı ihmal etmez.

Lakin iş işten geçmiştir. Peki niye direnilmemiştir?

Bu soru cevabını Azerbaycanlı aydın Efendizade Mehmed Şerif’in 1921 yılında İstanbul’da basılan Azerbaycan ve İnkılabı adlı kitabında buluyor ve adeta şok geçiriyoruz. Buna göre Azerbaycanlılar Ankara tarafından yanıltıldığını ve kendilerinden geçici bir işgal yaşanacağı için direnilmemesinin istendiğini, bu sebeple boş bulunduklarını vs. anlatıyor.

Kitaptaki ilgili bölüm şöyle:

“İstanbul’un işgali üzerine Ankara’ya çekilen Müdafaa-yı Milliyye hükümeti de Bolşevikleri daha bilmeden onlarla işbirliğine ve bu suretle Azerbaycan’dan geçerek Rus ordusunun Anadolu’ya girmesine taraftardı. Rus ordusu Azerbaycan’a gireceği takdirde oralarda yapacağı tahribat ile eski bir vilayetlerine girmiş olacaklarından oradan çıkmayacaklarını Ankara Hükümeti bilemiyor veyahut bilmiş olsa da Azerbaycan hükümetinin Türklere karşı yapmış olduğu vefasızlığa mukabil onlar için hiç ve hiçbir şey düşünmek istemiyordu (…) Ankara’nın göndermiş olduğu resmî, gayr-ı resmî memurlar Bolşeviklerle işbirliği ederek bir kurşun atmadan Azerbaycan’ı Ruslara teslim ettikleri hâlde Ruslar ne Anadolu’ya Rus ordusu gönderdiler ve ne de Azerbaycan sınırındaki Türkleri orada bırakıp tam tersine hepsini oralardan çıkardılar.”

Bundan sonraki satırlar daha ibretliktir:

“Azerbaycan’a Rus ordusu girip Müsavat Hükümeti’ni devirdiği zaman Ankara büyük bir başarı göstermiş gibi sevinç gösteriyor ve M. Kemal Paşa’nın BMM’deki beyanatı üzerine Ankara’nın Azerbaycan’ın yıkılışı ile Azerbaycan’ın başına gelen felaketlerde dahli ve tesiri olduğu ortaya çıkmaktaydı. M. Kemal Paşa nutkunda Anadolu’yu Bolşeviklerin gelip kurtarması için Rusların 10. ve 11. ordularını bu işe tahsis etmiş olduklarından bahsettikten sonra aynen ‘Bu ordular bizim rehberliğimiz, tesirimiz ve hizmetimiz sayesinde kolaylıkla kuzey Kafkasya’yı geçtiler, Azerbaycan’a dahil oldular ve Azerbaycanlılar da gelen orduları büyük bir sessizlikle kabul ettiler’ diyor.”

Türkiye’nin “rehberliği, tesiri ve hizmeti” sayesinde Azerbaycan’a giren Kızıl Ordu’nun ne zaman çıktığını biliyoruz. Öte yandan bir İngiliz belgesi Azerbaycan’ın şimdi Bolşeviklerin elinde olduğunu ve bunun sorumluluğunun M. Kemal ve Nuri Paşalarda olduğunu yazıyordu. (B. Şimşir, İngiliz Belgelerinde Atatürk, 2, TTK, 2000, s. 214.)

Büyük suskunluğun sebebi biraz anlaşıldı mı?

Not: M. Kemal’in Lenin’e mektubu için bkz. Atatürk’ün Bütün Eserleri, c. 8, Kaynak, 2004, s. 114.

Mustafa Armağan

Akit TV köşe yazarı