BIST10.471,32%0,76
USD32.8591%35.1679
EURO35,1940%41.5575
ALTIN2.450,85%-0.29

‘Giden şanlı akıncı’ yurduna döndü ve ajitasyoncuları ayaklandırdı

Mustafa Armağan

Abone OlGoogle News
23 Mayıs 2024 11:05

Türkiye’nin tarihi neden bir zamanların meşhur “Yalan Rüzgârı” dizisini andırır, hiç merak ettiniz mi?

Propagandanın bir silah olduğunu ilk defa Jön Türkler fark etti ve bütün dikkatlerini Sultan Abdülhamid’in devrilmesine odakladı.

1930’lar ve 40’larda bu defa din yahut irtica hedefe konuldu.

1950-60 yılları arasında CHP propaganda aygıtı Menderes hükümetlerine yöneltti hıncını ve neticesini darbeyle aldı.

1965’ten sonra beyin yıkama silahı bu defa halkın ‘yeni Menderes’ olarak gördüğü Demirel’e yöneldi ve 12 Mart muhtırasıyla çekilmek zorunda bırakıldı.

12 Eylül darbesine kadar sağ-sol çatışmasında amansız bir mücadele yaşandı. Sol hücumlar sağı sürekli suçladı ve bunalttı. İftiraların biri bitiyor, öbürü başlıyordu. Verilen cevaplar işe yaramıyor, çünkü biraz sonra yeni bir iftira kampanyası başlatılıyordu.

Gezi olaylarından sonra bu mekanizmanın nasıl uyandırıldığını, son seçim kampanyası sırasında ve sonrasında nasıl kullanıldığını gördük.

Mahut kesimlerin bu ajitasyon ve kitleleri sürükleme tekniğini nereden öğrenmiş olabilir? diye merak ettiniz mi hiç?

Ben ettim ve şu sonuca vardım:

24-25 Ağustos tarihli Haber ve Cumhuriyet gazetelerine bakılırsa Tek parti dönemi CHP’si Göbbels’in Almanya’da yaptığına benzer bir Propaganda Bakanlığı kurmak istemiş, başına da Mahmut Esat Bozkurt’u getirecekmiş. Bakanlık kurulmadı gerçi ama üzerinde epey çalışılmış, hatta bu amaçla Göbbels bizzat davet edilerek kendisinden bilgi alınmış.

Bu birinci kanaldı. İkinci kanal ise kuzeyimizden açıldı.

1883 yılında İstanbul’da Rus konsolosunun oğlu olarak doğan Sergei Chakotin Sovyetler Birliği’nde Pavlov’un köpeklere tatbik ettiği şartlandırma tekniğini insanların dünyasına uyarlamış ve komünistlerin nasıl propaganda yapmaları gerektiğine dair teorisini Lenin’in Ne Yapmalı? adlı kitabındaki düsturlarla birleştirmek suretiyle geliştirmişti.

Peki Sovyetler’in “Ajitprop” yani Ajitasyon ve Propaganda biriminin ilkeleri nelerdi?

En etkili propaganda daima hücum halinde olmalı ve kitleler daima belli hedefler önüne konularak tahrik edilmelidir. Karşı taraf savunma haline sokulmalıdır. Şu açıktır ki kendisini savunmaya kalkan daima kaybeder. Karşı tarafı daima suçlayarak savunma haline sokmak gerekir.

Diyalog kabul edilmemeli, tartışmaya girilmemelidir. Daima aynı fikir ileri sürülmeli ve onda ısrar edilmelidir. Karşı taraf ne kadar haklı deliller ileri sürerse sürsün bunlara hiçbir değer verilmez ve baştan ne söylenmişse aynı şeyler devamlı ve ısrarla tekrarlanır.

Ajitasyoncu bütün gücünü tek bir fikre yoğunlaştırmalı ve onu kitlelere aşılamalıdır.

Mantığa, bilgiye ve gerçeğe değil, duygulara hitap etmek gerekir. Çünkü kitlelerin yüzde 90’ı duygularına yeniktir.

Kitap, gazete, radyo, tiyatro, sinema (günümüzde buna televizyon, dijital ve sosyal medyayı ekleyelim) komünist propagandanın temellerinden olduğu için her ülkede bunlar ele geçirilmelidir (Tekin Erer, “MHP’nin büyük hatası”, Son Havadis, 29 Aralık 1979).

Bu 5 madde size neyi hatırlattı?

Baykar Akıncı İHA’sı İran Cumhurbaşkanı Reisi’nin ölümüne yol açan kazada düşen helikopterin yerini belirledi ve millet bununla gurur duyar gibi oldu ya, hemen Selçuk Bayraktar üzerinden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı “damat” polemiği üzerinden yıpratma çabası başladı.

Cümle ajitasyoncuların nasıl bir anda ve hep bir ağızdan harekete geçtiklerini, hatta Fatih Portakal’ın İran’daki 5 günlük yası örnek gösterip, bizde 6 Şubat depreminde bile yas ilan edilmediği yalanına sarıldığını gördük. Halbuki tam 7 gün yas ilan edilmişti ama kimin umurunda?

Yılmayacak ve her gün bir yalan ve iftira ile yollarına devam edecekler. Maksatları ise ilk maddede ifade edildiği gibi karşı tarafı sürekli savunma halinde tutmaktır. Cevap verdikçe savunan gayri ihtiyari geri adım atacak ve karşı hamle yapma fırsatını bir türlü bulamayacaktır.

Bu tipik ve Leninist-Stalinist propaganda mekanizmasıdır. Yukarıdaki maddeleri bu gözle okuyalım ve üzerinde düşünelim.

Mustafa Armağan

Akit TV köşe yazarı