BIST10.175,15%-0,90
USD32.262%0.01
EURO34,7948%0.08
ALTIN2.398,26%-0.46

Kâzım Karabekir’i neden unutmamalıyız?

Mustafa Armağan

Abone OlGoogle News
25 Ocak 2024 10:57

Tarihin unutkanlığı tutar bazı dönemlerde. Devasa sütunlar patır patır yere devrilirken yerdeki çakıl taşları parlatılıp cilalanır. Böyle dönemlere “olağanüstü zamanlar” demekte mahzur yok. “Devrimci dönemler” demeyi tercih ediyor bazıları. Bizim İnkılap Tarihi dediğimiz dönem de bu “olağanüstü zamanlar”dan biridir. Yakın tarihte nice unutturulmuş kahramanla karşılaşmamız bu açıdan tesadüf değildir. Ve nice sahte kahramanın en çok bu yıllarda zuhur ettiğini de bilmek şaşırtmıyor bizi.

Kâzım Karabekir’in İttihatçılıktan geldiğini, hatta Sultan Abdülhamid aleyhtarlığını inkâr ediyor değiliz lakin o devirde askerden ulemaya İttihatçılıktan beri olan kim vardır? Elmalılı Hamdi Yazır bizzat Sultan Abdülhamid’in hal fetvasının müsveddesini kaleme alan milletvekilidir ki utanç kaynağıdır. Ama böyle bir hata işledi diye -ki bana göre vahim bir hatadır- göz kamaştırıcı bir ilim şahikası olan “Hak Dini Kur’an Dili” adlı tefsirini çöpe atmıyoruz, değil mi?

Kâzım Karabekir Paşa da bu emsal. Onu da hatasıyla, sevabıyla ama en çok da yaşadığı 1918-1948 döneminde tarihin ideolojiye kurban edilmesine karşı verdiği büyük mücadeleyle hatırlayacağız. 1918 yılında kolordusuyla Erzurum, Erzincan ve Sarıkamış’ı kurtarırken hatırlayacağız ama 1920 sonralarında da bölgeyi Ermenilerin katliamından kurtaran ve Erzurum’u Milli Mücadele’nin ilk merkezi haline getiren, Erzurum Kongresinin selametle yapılmasını sağlayan bir kurucu lider olarak da bileceğiz. Doğuda Milli Mücadele’nin ilk zaferini kazanan, böylece Batı cephesine silah, mühimmat ve asker yardımı yapan da ondan başkası değildi.

Kâzım Karabekir Paşa Milli Mücadele’nin, daha doğrusu Mücahede-i Milliyenin ilk 5 isminden biridir. Diğerleri Mustafa Kemal, Fevzi (Çakmak) ve Ali Fuat (Cebesoy) paşalar ile Osmanlının Bahriye Nazırı yani Denizcilik Bakanı Rauf (Orbay) Bey idi. Anadolu’ya ilk koşan bu beş kişinin Cumhuriyet devrindeki akibetlerine bakmak çok öğreticidir.

1) Mustafa Kemal Paşa: Cumhurbaşkanı oldu.

2) Fevzi Paşa: Mareşal ve Genelkurmay Başkanı oldu.

3) Rauf Bey: Terakkiperver Fırka’nın kurucularındandı. 1926 yılında yurt dışına kaçarak canını kurtarabildi.

4) Ali Fuat Paşa: O da Terakkiperver Fırka’nın kurucularındandı. İstiklal Mahkemesine verildi, idamla yargılandı. Zor kurtuldu.

5) Kâzım Karabekir Paşa: Muhalif Terakkiperver Fırka’nın başkanıydı. İstiklal Mahkemesinde idamla yargılandı, kendisine bağlı subayların tehdidi üzerine asılmaktan kurtuldu.

Şimdi bu «ilk beş”ten üçünün ne suçları vardı da idamla yargılandılar? diye sorabilirsiniz.

Öte yandan Rauf Bey gıyabında yapılan yargılamada 10 yıl ağır hapse mahkûm edilmişti. Cezayı 1939 yılında bizzat İsmet İnönü kaldırttı ve Rauf Beyi milletvekili yaptı. İyi de 10 yıl yatsaydı ne için yatmış olacaktı? sorusu cevapsızdır.

Karabekir Paşa’nın suçu büyüktü, zira yalnız CHP’nin karşısına çıkan ana muhalefet partisinin başına geçmekle kalmamış, aynı zamanda bir diktatörlüğe doğru gidilmekte olduğunu, eski istibdaddan kurtulmuşken bir hürriyet dönemi açılacağına, tam tersine yeni bir istibdadın pençesi altına girilmekte olduğuna karşı halkı ve çevresini ikaz etmiş, yazılan ve okullarda okutulan sahte tarihi sorgulamış ve bu maksatla da 1933 Mayısında Milliyet gazetesinde kendisine yöneltilen ithamnameye mektupla cevaplar yazmak suretiyle itirazda bulunmuştu. Hatta “İstiklal Harbinin Esasları” adlı bir kitap yazıp bastırmış ama CHP’nin Kızıl Pençe adını verdiği teşkilatı harekete geçerek 3 bin adet basılan kitabın bütün nüshalarını Bakırköy’deki kireç ocaklarında yatırıp toprağa gömmüştü.

Vay sen misin itiraz eden?

Arkasından evine baskın yapıldı, anlı şanlı paşamız çoluk çocuğunun önünde tahkir edildi ve kitapları ile belgeleri üç çuvala doldurulup emniyete götürüldü. Sorgulandı.

Cumhuriyetin 10. yılında yaşadıklarının ardından evine kapatıldı ve kapısına polis dikilerek eve girip çıkanlar sorgulandı, etrafı sıkı bir çembere alındı. Korkuyorlardı paşadan. Hakikatten korkuyorlardı. Hakikatlerin ortaya çıkmasından korkuyorlardı daha doğrusu. O hakikatler ki, unutturuldu biz Cumhuriyet nesillerine.

İşte Kâzım Karabekir Paşa’nın vefatından önce tamamlayıp üç kızına emanet ettiği «İstiklal Harbimiz» adlı bin sayfalık eseri - ki 1921-1922 arası eksiktir- Nutuk ve diğer resmi tarih klasiklerinden tekrarlanan yarım hakikatlerin aslını belgeleriyle milletine göstermek ve unutturulanları geleceğin tarihçilerinin sağırlaşacak kulaklarına haykırmak için kaleme alınmıştı. 1948 yılındaki vefatından 12 yıl sonra kahraman yayıncı Tahsin Demiray’ın Türkiye Yayınevinde basıldıktan bir süre sonra toplatılacak ve aleyhine dava açılacak, ancak 1969’da beraatle sonuçlanan davanın ardından hakikatlerle yeniden tanışabilecekti Türk okuru.

Lakin Karabekir Paşa’nın kitaplarını basma kararını alan bir banka “İstiklal Harbimız” adlı eserini 2 cilt halinde basarken arkasına binbir itinayla eklediği 50 orijinal belgeyi çıkarmak yani sansürlemek suretiyle yayınlayabilmişti. Neden peki?

Çünkü belgelerde yakın tarihin yakası açılmadık ve açılması dahi düşünülemeyecek karanlık noktaları aydınlatılıyordu. Mesela mı? Mesela İsmet (İnönü) Beyin 1919 Ağustosunda kendisine yazdığı ve içerisinde Amerikan mandasına girmenin en iyi çare olduğunu belirten mektubu oradaydı. Çıkarmayıp da ne yapacaktı Koçlar?

Vefatının 76. yıldönümünde (26 Ocak 1948) belki benden başka anan olmayacak ama olsun, kısa bir yazıyla da olsa Paşayı hatırlamak önemlidir, değil mi ki o yalnız cephedeki düşmana karşı değil, hakikat düşmanlarına karşı mücadele etmiştir, gönlümüzdeki yari hâlâ sıcaktır bu sebeple.

Mustafa Armağan

Akit TV köşe yazarı