Az daha Macron’un ülkesi Müslümanların eline geçecekti
Mustafa Armağan
Milletlerin tarihinde bazı kırılma anları vardır ki, asla unutulmaz.
Türklerin İslamiyeti kabulüne vesile olan Talas meydan savaşından tutun da Malazgirt zaferine kadar pek çok kırılma anını sayabiliriz. Bunlardan biri de Talas savaşından 19 yıl önce, Pirene dağlarını aşıp Fransa sınırına giren Emevi kuvvetlerinin burada vuku bulan muharebede başarısız olup geri dönmeleridir.
Bu olay özellikle modern çağda Avrupa merkezli tarihçiler tarafından abartılarak anlatılmış, adeta Avrupa’yı bir İslam istilasından kurtaran “zafer” diye abideleştirilmek istenmiştir. İslamofobi tartışmalarının hem içeride, hem de dışarıda yoğunlaştığı bir dönemde bu hadiseyi masaya yatırmak önemli.
İngiliz tarihçi Gibbon’ın Poitiers (Puvatye) Savaşı hakkındaki şu değerlendirmesi meşhurdur:
“Eğer Müslümanlar galip gelmiş olsaydı şimdi Paris ve Londra’daki kiliselerin yerinde camiler olacak, Oxford’da Kitâb-ı Mukaddes yerine Kur’an tefsirleri okunacak ve sünnet edilmiş halka minberlerden Muhammed’in dininin kudsiyet ve hakikati tebliğ edilecekti. Bu bakımdan Franklar Avrupa’ya büyük hizmette bulunmuşlardır.”
Alman tarihçi Hans Delbrück gibi “Dünya tarihinde bundan daha önemli bir savaş vuku bulmamıştır” diye uçanlar dahi görülmüştü.
Lakin İslam kaynaklarında “Belatüşşühedâ” yani Şehitler Yolu diye geçen bu savaş hakkında fazla bilgi bulunmaz (belki bozgun sebebiyle isteksizdiler). Ancak bu ufak çaplı muharebenin aslı neydi?
Tarık bin Ziyad’ın Avrupa’ya ayak basmasından 40 yıl sonra Abdurrahman el-Gâfikîkomutasındaki Endülüs Emevileri İstanbul’u batıdan doğuya ilerleyerek fethetme idealiyle Pireneleri aşıp Fransa’ya ilerlemeye başladı. Poitiers şehri yakınlarındaki muharebede Charles Martel komutasındaki Frank ordusunun ani bir hücumu karşısında komutan Abdurrahman dahil çoğu şehit düşünce gece durumu gözden geçiren Müslümanlar geri çekilmeye karar verdi (Ekim 732).
Peki masal ile hakikati nasıl ayırt edeceğiz?
Bakın Müslüman olan İngiliz yazar Gai Eaton nasıl farklı bir Poitiers tablosu çiziyor:
“(Müslümanlar) Eğer birkaç km daha öteye geçebilmiş olsalardı tarih oldukça farklı anlatılacak, Fransa tahtında bir sultan oturuyor, Thames nehri kıyısında sultana bağlı emirin sarayı bulunuyor, Kuzey Amerika’ya yerleşen Avrupa’nın çocukları ellerinde İslam sancağı taşıyor olacaktı.”
Bu iddianın daha cüretlisini Fransız yazar Claude Farrere özetle şunları yazmıştır:
“732 senesinde belki de bütün Ortaçağın en uğursuz felaketi insanlık üzerine bir kâbus gibi çökmüştür. O uğursuz günde medeniyet 800 sene gerilemiştir. Zira İslam âlemi Emevi, Abbasi, Selçuklu ve Osmanlı hanedanlarının 4 kat daha mutlu yönetimi altında barış ve sükûn içinde görkemle gelişip serpilirken, kan ve ateş içinde yüzen Fransa’mız Haçlı seferlerinin bölüp parçaladığı, kan ve gözyaşına gark ettiği, ıssızlaştırdığı felaketlerden yakasını kurtaramamıştı. Eğer Poitiers’de İslam kuvvetleri muzaffer olsaydı Fransa’nın ne kadar muhteşem bir hayata kavuşacağını görmek istiyorsanız her biri ayrı bir ihtişam, sihir ve rüya âlemi olan Endülüs şehirlerinin hâlâ göz kamaştıran kalıntıları veya bahçelerinde dolaşmanız kâfidir.”
Amerikalı tarihçi D. L. Levering ise eğer Abdurrahman’ın kuvvetleri galip gelseydi Roma sonrası Batı âleminin muhtemelen sınırlarla bölünmemiş, farklılıklara daha açık bir Müslüman hakimiyeti altına gireceğini, bunun bütün dinî inançlara saygılı, iman eşitliği düsturuyla canlandırılmış, ruhbanlığın bulunmadığı bir düzen olacağını söylemektedir.
Fransız tarihçiler Jean-Henri Roy ve Jean Deviosse’un La Bataille de Poitiers (1966) adlı kitabındaki kanaatlerini aktararak “Poitiers efsanesi”ne nokta koyalım:
“Poitiers’de Müslümanlar zafer kazansaydı astronomi, trigonometri, Arap rakamları, Yunan felsefesi külliyatı kazancımız olacaktı. Hesaplarımıza göre Avrupa tam 267 yıl kazanacaktı. Din savaşlarından da kurtulmuş olabilirdik. Franklar kazanınca Avrupa ekonomik olarak geri kaldı, bölündü, kardeşin kardeşi öldürdüğü bir kıta haline geldi.”
Tarihin bakmadığın yüzüne bak ey Avrupa!