Kuva-yı Milliye nasıl tasfiye edildi?
Mustafa Armağan
Şimdilerde Kuva-yı Milliye kalpağıyla kameralara poz verenleri gördükçe “nereden nereye?” diyorum ister istemez. Kalpağı takanlar Kuva-yı Milliye’nin bizzat Milli Mücadele’nin komutanları tarafından yasaklandığını, bastırıldığını ve suçlandığını bilse acaba yine onunla gurur duyar mıydı?
Tarih bize farklı bir Kuva-yı Milliye hikâyesi anlatır oysa. 19 Mayıs 1919’dan sonraki 1,5 yıl için evet ama 1920 sonlarına doğru Kuva-yı Milliye çeteleri artık tepelenip temizlenmesi gereken bir tür “iç düşman” görünümü kazanmıştı. Demirci Mehmet Efe örneğinde göreceğimiz gibi düzenli ordu birlikleri tarafından tepelendiler de.
Demek ki Kuva-yı Milliye derken iki ayrı oluşumu kastediyoruz. 1) Dar manada Milli Kuvvetler, yani düzenli olmayan birlikler, yani milisler. 2) Geniş manada Milli Mücadele’nin bütünü için kullanılır ki Müdafaa-i Hukuk ve Redd-i İlhak gibi teşekküllerden tutun da kongreler, TBMM, hatta düzenli orduyu kapsar. Fakat teknik manada Kuva-yı Milliye denilince akla gelmesi gereken, milis kuvvetlerdir ve onun da ömrü 19-20 ayı zor bulur.
İzmir’in işgalinden 15 gün sonra teşekkül eden milis teşkilatı manasındaki Kuva-yı Milliye, ordunun bulunmadığı ilk dönemde revaçtaydı, hatta Garp Cephesi komutanı Ali Fuat Paşa Ankara’ya omzunda filinta ile çete reisi kıyafetiyle gelmişti.
CHP Ankara milletvekili Sabahattin Selek Anadolu İhtilali (1968) adlı eserinde şöyle der:
“Bugüne kadar, Kuva-yi Milliye ya kötülenmiş veya topyekûn övülmüştür. (…) Kuva-ı Milliye bünyesi içinde dövüşenlerin hepsi, elbette birer millî kahraman değildi. Bunların içerisinde Çerkez Ethem, Demirci Efe gibi şefler bulunmasa idi, durumun daha başka türlü olacağını da sanmıyoruz. (…) Binaenaleyh, şeflerin lanetlenmesi Kuva-yi Milliyeyi bu açıdan beraat ettiremez.” (s. 117)
Peki, kimmiş bu “beraat edemeyecek” Kuva-ı Milliyeciler? Selek şöyle sıralıyor:
Dağda geçen eşkıya ve zeybekler,
Asker kaçakları,
Kaçak suçlular
Hapishanelerden çıkarılan mahkûmlar ve zanlılar,
Soyguna, vurguna hevesli maceraperestler ve belalılar,
İsyanlara karışıp affa uğramak için iltica edenler,
Köylerden, kasabalardan toplananlar,
Millî ve vatanî duygularla katılan gönüllüler.
8 kategoriden oluşan Kuva-yı Milliye müfrezelerinde her çeşit insan bulunmaktaydı. Lakin bu kuvvetlerde olmayan tek şey, halktı. “Çünkü Kuva-yı Milliye halkı korkutmuş, yıldırmış, soymuş, ona fena muamelede bulunmuş, (…) hemen her yerde terör havası yarattığı için halk tarafından sevilmemiştir. Kuva-yı Milliye teşekküllerinin hepsinin bu şekilde olduğunu iddia etmek, şüphesiz mümkün değildir. Fakat büyük çoğunluğu böyledir.” (Selek, s. 123)
Peki, Kuva-yı Milliye neden sevilmemiştir halk tarafından? Tarih şaşırtıcıdır zaten ama gerekçeyi duyunca sizin de şaşıracağınızdan eminim:
“Kuva-yı Milliye’nin faaliyetinde yağma, talan, gasp gibi olaylara bol bol rastlanır. Özellikle ayak takımı kimselerden müteşekkil ve eşkıya reisleri tarafından idare edilen müfrezelerin bu gibi hareketleri hiçbir zaman önlememiştir. Kanun dışı bir hayat sürerken, Kuva-yı Milliye’ye katılan eşkıya çetelerinden namuslu davranmaları esasen beklenemezdi. Bunlar, düşmana karşı savaşa girmekle, takibata maruz kalmadan sanatlarını (yani soygunlarını-MA) daha rahat icra etmek imkânını bulmuş oluyorlardı.”
Kuva-yı Milliye’nin kaldırılma gerekçesi Genelkurmay Başkanlığı tarafından yayınlanan Askeri Tarih Belgeleri Dergisi’nde (sayı 113, Ocak 2002) ise şöyle açıklanmıştır:
“Millî Mücadele’de Kuva-yı Milliye, yaptığı faaliyetlerle önemli başarılar elde etmişse de o günkü şartlarda modern teçhizatlarla donatılmış, güçlü düzenli orduların eldeki bu düzensiz kuvvetle yenilmesi ve Millî Mücadele’nin hedefine ulaşması çok güç, hatta imkânsızdı. Zafere ulaşmak ancak düzenli ordu ile sağlanabilirdi. Bu yüzden TBMM açıldıktan sonra düzenli ordunun kurulması, Kuva-yı Milliye’nin tek merkezden idare edilmesi konusu ele alınmış ve Kuva-yı Milliye, Millî Savunma Bakanlığına bağlanmıştır. 24 / 25 Haziran 1920’de Batı Cephesi Komutanlığı teşkil edilmiş ve Komutanlığına da Ali Fuat Paşa atanmıştır. Bölgedeki Kuvayı Milliye birlikleri bu Komutanlık tarafından orduya bağlanmıştır. Birinci İnönü Muharebesi sırasında da bu kuvvetler bütünü ile düzenli orduya dönüştürülmüştür.” (s. IV)
Kuva-yı Milliye’nin çetecilik örgütlenmesine son verilirken bu defa bir diğer Kuvacı Çerkes Ethem’e yaklaşmaya başlayan Demirci Mehmet Efe’ye düzenli ordu birliklerine katılma emri gelir. 9 Temmuz 1920’de yaptığı “Denizli Kırımı”nda olduğu gibi astığı astık kestiği kestik davranmaya alışmış bulunan Mehmet Efe, TBMM ordusunun emri altına girmeyi reddeder. 800 kişilik kuvvetiyle direnmeye kalkan Efe’nin üzerine Albay Refet (Bele) gönderilir.
Burada bir danışıklı dövüş olduğunu düşündürecek gelişmeler yaşanır. Efe’nin Kuva-yı Milliye devrinde bazı gaddarca hareketleri ve çapulculukları olmuşsa da kibar davranılıp önce ikna etmeye çalışılır. (Nitekim “tekalif-i harbiye” yani savaş salması altında yaptırdığı çapulda 100 bini İngiliz olmak üzere 300 bin altın ile 400 bin Osmanlı lirası ve 200 okka gümüş el koyduğu bilinir.) Ne de olsa Yunanlara karşı ilk direnişlerden bir kısmına imza atmıştır. Hizmeti hatırına Refet Bey önce karargâhının bulunduğu İğdecik’i top ateşine tutar (aslında geldiğini haber verir), 3 Ocak 1921’de de baskın yaparak müfrezesini dağıtır. Bu, Celâl Erikan’ın dediği gibi gerçekte Demirci Efe’nin kaçmasına imkân sağlamak için yapılmış bir harekettir. Ardından Demirci Efe, Albay Refet’e sığınır. Çapulda elde ettiği yüklü parayı ona teslim eder. Refet Bey de ilginçtir, parayı alır: “Efe’yi bu paradan besleyecek ve çocuklarını büyütecektir” (Kurtuluş Savaşı Tarihi, T. İş Bankası Kültür Yay., 2008, s. 145).
Velhasıl TBMM Hükümeti’ne teslim olan Efe herhangi bir uslu durması şartıyla affedilmiş, o da sözünde durarak canını kurtarmayı başarmıştır.
Kuva-yı Milliye tarihinin bir boyutu böyle. Diğer boyutu olan toplam 28 Kongre var ki, Demirci Efe Alaşehir Kongresi hatırası adlı fotoğrafta kısa bir süre sonra Kuva-ı Milliye’yi tasfiye edecek olan Refet Bey’in yanında oturmaktadır. Diğer yanda ise tasfiye sırasını bekleyen Çerkes Ethem olanca hışım ve haşmetiyle poz vermektedir.
Tarih ne kadar cilveli değil mi? Sonradan Refet Bey de tasfiye edilenler arasına girenlerden biri olacaktır. Suçu mu? Benzer türdendir, yani yeni rejime muhalefet etmek...



