BIST9.716,77%-0,05
USD32.5007%-0.20
EURO34,9538%0.29
ALTIN2.431,91%0.36

Haya Duygusu

Muhammed Şevket Gökşan

Abone OlGoogle News
02 Aralık 2021 07:00

İbni Abbas (r.a.)’den rivayetle Efendimiz (s.a.s.) “Her dinin kendine özgü bir ahlaki meziyeti vardır. İslam’ın ahlaki meziyeti ise hayadır.” buyurmuşlardır. Bu ifade aslında bir kişinin nefsinde İslam’ın ne denli hakim olduğunun ölçüsünü, diğer bir ifade ile kişinin Müslümanlığının ölçüsünü anlamamız açısından önemli bir miyardır. Buradan yola çıkarak diyebiliriz ki ne kadar hayalı isek İslam’dan o kadar nasipdarız. Üstat Necip Fazıl, bu çağın insanının İslam ile olan ilişkisini kendine özgü bir üslup ile ifade derken “Biz güneşi ceketinin astarında kaybeden bir toplumuz!” demişti. Elhak, gerek aldığımız eğitim, gerek yaşadığımız sosyal çevrenin eliyle hayatı şekillenen modern insan özelinde, bu çağdaki biz Müslümanlar, güneşimiz olan İslam’ımızı ve O’nun şiarı olan bir takım değerleri ifade eden kavramlarımızı ceketlerimizin cebinde kaybettik. Bunları kaybettik kaybedeli rüzgârın önünde savrulan yapraklar gibi bir türlü kendimizi bulamadık ve kendimiz olamadık. Zira bu süreçte artık bizler hayata, olaylara, eşya ve hakikate kendi gözlüğümüzden bakamıyor, kendi kavramlarımız ile yorumlayamıyoruz. Başta ifade ettiğim hadis-i nebevi adeta pusula gibi rotamızı göstermekte. Bu nedenle hayanın ne olduğuna ve neye tekabül ettiğine kısaca bakmaya çalışacağız.

Haya, lügatte; ayıplanacağı bir şeyden dolayı, insanda meydana gelen kırıklık ve değişimdir. Şer’i ıstılahta ise, hak sahibi hakkında kusur yapmaktan kişiyi men eden, çirkin şeylere teşebbüsten alı koyan ve güzel ahlak ile ahlaklanmayı gerektiren şey manasındadır. Cüneyd-i Bağdadi hazretleri ise ‘Gerçek anlamda haya; kişinin kainatta Allah’ın (c.c.) azamet-i ilahisini müşahede etmesi ve bunun karşısında kendi taksiratlarını (eksikliklerini) görmesinin akabinde, kişide tahakkuk eden hale denilir.’ buyurmuşlardır.

Haya kavramını biraz daha detaylıca kavrama adına, Efendimizin (s.a.s.) dilinden sadır olan bir demet inciye bakmakta fayda olduğu düşünüyorum. Bu nedenle Efendimizin (s.a.s.) dili ile hayanın ne olduğu hakkında İbni Mesud’a (r.a.) kulak vermemiz gerekiyor. İbni Mesud’un (r.a.) bildirdiğine göre, Efendimiz (s.a.s.) “Allah’tan hakkı ile haya edin” buyurdular. İbni Mesud (r.a.) ‘Biz de elhamdülillah bizler Allah’tan (c.c.) haya etmekteyiz, dedik. Bizim bu cevabımız üzerine Efendimiz (s.a.s.) “Hayır ben onu kastetmiyorum. Zira Allah’tan hakkıyla haya etmek, baş ve baştaki organları -göz, kulak, ağız, burun- (Allah’ın (c.c.) haram kıldığı şeylerden) korumaktır. Yine karnınız ve kuşattıklarını (karna giden yiyecek ve içeceklerin haramlardan olmaması ile beraber helallerden olmasına dikkat etmek sureti ile) muhafaza etmektir. Ayrıca ölümü ve belaları hatırlamak (hatırda tutmak sureti ile ahiret yurdu merkezli bir şuur halini korumak)tır. Kim ahiret yurdunu dilerse dünya ziynetini terk eder ve ahiret yurdunu dünya üzerine tercih eder. Her kim bunu yaparsa işte o kişi Allah’dan hakkıyla haya etmiş olur. Ve acaib hakikatleri müşahede eder.’ buyurdular. Diğer bir hadis-i nebevide rivayet edildiği üzere, Efendimiz (s.a.s.) bir yere uğradı. Orada olan bir adam hayasından dolayı başka biri tarafından azarlanıyordu. Azarlayan adam haya sahibine “Sen o kadar utangaç ve çekimsersin ki bu sana zarar veriyor!” diyerek azarlayınca, Efendimiz (s.a.s.) “Bırak onu; zira haya imandandır!” buyurdular. Yine “Haya (kişiye) ancak hayırlar getirir.” buyurdular. Hz. Aişe (r.a.) annemiz “Ensarın kadınları ne güzel kadınlardır. Hayaları dinlerinden sormalarına ve hayatlarına dair dini hükümleri öğrenmelerine mani olmuyor.” buyurmuşlardır. Yine Efendimiz (s.a.s.) ‘Dört şey peygamberlerin sünnetindendir: Haya, güzel koku sürünmek, misvak kullanmak, nikah.” buyurmuşlardır. Yine Efendimiz (s.a.s.) “Hiçbir şey yoktur ki içinde kötülük olsun, mutlaka kötülük o içinde olduğu şeyi berbat eder. Yine herhangi bir şey ki içimde haya vardır, haya içinde olduğu o şeyi süsler (güzelleştirir)” buyurmuşlardır. Diğer bir hadis-i nebevide ise Efendimiz (s.a.s.) “Haya imandandır (hayanın sebep olduğu güzel ameller imanın meyvesidir). İman ise cennettedir. Tiksinme (tiksinmeye sebep olan çirkin eylemeler) cefadandır (insana eza, cefa veren şeylerdendir). Cefa ise cehennemdedir.” buyurdular. Diğer bir hadis-i nebevide ise “Allah (c.c.) hayayı sever. Sizden biriniz yıkanacağı zaman örtünsün.”

Bir de Ehlullah’ın nazarında hayaya bakacak olursak: Bazı büyükler de ‘Allah’dan (c.c.) haya edenlerle oturmak sureti ile kendinizde hayayı canlandırın”, der. Diğer bir kelam-ı kibarda ise “Haya Allah’ın (c.c.) sana yasakladığı yerlerde seni bulmamasıdır.” denir. Sırri Sekati hazretleri “Haya ile ünsiyet, insanın kalbinin kapılarını çalarlar. Eğer onda zühd ve takva bulurlarsa ona yerleşirler. Yok bulamazlarsa çeker giderler.” demiştir. Fuzeyl bin İyaz ise “5 şey kendisinde bulunduğu kişinin şaki (bedbaht) olmasının alametlerindendir. Bunlar 1. Kalp katılığı, 2. Gözyaşı dökememek, 3. Hayanın azlığı, 4. Dünyaya rağbet, 5. Dünyaya dair çok arzuların olmasıdır.” buyurdular.

Haya 3 kısımdır; 1. Avam’ın hayası: eksikliklerden doğan utanma. 2. Havas’ın hayası: haddi aşma, ileri gitmekten doğan utanma. 3.Ehassu’l-hevas’ın hayası: Allah’ın (c.c.) azametinden utanma.

Bu ve benzer bir çok naslarla detaylandırılan haya kavramı ve bu kavramın etki alanlarını özetlersek karşımıza iki temel noktanın çıktığını görebiliriz. Bunlardan birincisi başta İbni Abbas (r.a.) tarikiyle Efendimizin (s.a.s.) buyurduğu hayanın İslam dininin ahlaki meziyeti olması gerçeği, bir diğeri ise yine İbni Abbas (r.a.) tarikiyle yukarıda naklettiğimiz hadis-i nebevide Allah’ın (c.c.) hakkı ile haya etmeye dair beyan edilen 3 temel husustur. Ki bunlar baş ve baştaki organları Allah’ın (c.c.) haram kıldığı şeylerden korumak, karın ve kuşattıklarını (karna giden yiyecek ve içeceklerin haramlardan olmaması ile beraber helallerden olmasına dikkat etmek sureti ile) muhafaza, ve en sonun olarak da ölümü ve belaları hatırlamak (hatırda tutmak sureti ile ahiret yurdu merkezli bir şuur halini korumak)tır. Kim ahiret yurdunu dilerse dünya ziynetini terk eder ve ahiret yurdunu dünya üzerine tercih eder. Her kim bunu yaparsa işte o kişi Allah’dan hakkıyla haya etmiş olur. Ve acayip hakikatleri müşahede eder.

Bu bağlamda şunu özet olarak çıkartmamız mümkün: Bir Müslümanın Müslümanlığının kalitesi, değeri ve etkisi haya duygusunu hayatına hakim kılmasına oranladır. Bunu diyerek yerinde bir yaklaşım ortaya koymuş oluruz. Demek ki bir toplumda İslam’ın görünür olmasını bizlere bildiren en önemli gösterge, o toplumun fertlerinde İslam ahlakı olan hayanın müşahede edilmesi ve kişinin organlarından sadır olan eylemlerin İslam’ın onayladığı ölçüler çerçevesinde olması, besinlerinin helal olması ve kıyamet şuuru dediğimiz ölüm ve ötesinin merkeze alındığı, bu bilincin hayatta hakim kılındığı bir yaşamın gözlemlenebilir düzeyde var olmasıdır.

Bu hakikatlerin hakim olduğu günlere erişmek temennisi ile, selam ve dua ile...

Muhammed Şevket Gökşan

Akit TV köşe yazarı