BIST11.311,31%0.69
USD42.695%0,22
EURO50,1592 %0.15
ALTIN5.902,25 %0.77

Yunus’u yeniden keşfetme vakti

Latif Erdoğan

Abone OlGoogle News
24 Ağustos 2024 10:34

Büyük mutasavvıf, şair, dava ve aksiyon adamı Yunus Emre’nin sözleri mana yüklü anlatımlarla asırlardır insanlara yol gösterici ışık olmuş ve olmaya da devam etmektedir, devam edecektir. O, mecazlarıyla, kinayeleriyle, teşbih ve temsilleriyle hakikati perdelemiş ve böylece dile getirdiği hakikatler gerçek muhatabını buluncaya kadar na ehillerin ellerine düşüp zayi olmaktan korunmuştur.

Yunus Emre Hazretlerinin “Çıktım erik dalına anda yedim üzümü” diye başlayan 13 beyitlik meşhur nutkunu da bu çerçeve içinde değerlendirmek gerekir. Nitekim üzerine Niyazi Mısri, İsmail Hakkı Bursalı gibi tasavvuf ulularının yanında dokuza yakın şarihin her biri bu beyitlerde dizili incilerden ayrı ayrı manalar çıkarmış vakti geldikçe kim bilir daha nice manaların çıkarılabileceğine de fiili olarak atıfta bulunmuşlardır.

Bütün aczimizle birlikte biz de deneyelim istedik:

Birinci beyit: ”Çıktım erik dalına anda yedim üzümü/ Bostan ıssı kakıyıp der ne yersin kozumu”

(Erik dalına çıktım onda üzüm yedim. Bahçe sahibi çıkıştı cevizimi neden yedin, dedi.)

Belli ki, koca Yunus, burada kendisinden asırlar sonra vuku bulacak bir olaydan bahsediyor. Bir-iki harf değişikliği ile de işaretini perdeliyor. Erik dalından maksat Erek Dağı’dır. Erek Dağında inzivaya çekilen ve orada ruhunda hakikat ilmini mayalamaya çalışan zatla kendini özdeştirerek icraatının isabetini tasdik ve tebrik ediyor. Şeriatın tüm esaslarına bağlı(erik), tarikatın bütün varidatına sahip( üzüm) bu zatın yakında hakikat ilmini de elde edeceğini müjdeliyor ve bunu ceviz metaforuyla açıklıyor.

Ceviz, maddi manevi elde edilecek büyük servet demektir. Ve yine ceviz, elde edilecek büyük servet adına çıkılacak uzun yolculuğa işarettir. Ayrıca, bu zatın elde ettiği hakikat ilmi, daha önce bu bahçenin sahipleri olan meşayih tarafından irdeleneceği de haber veriliyor.

Dördüncü beyitte işaretler daha da netleşiyor: “Bir serçenin kanadın kırk kağnıya yüklettim/Çifti dahi çekemedi şöyle kaldı kazını”

(Bir serçenin kanadını kırk kağnıya yüklettim. Kırk kağnıya koşulu seksen öküz dahi onu çekemedi, yerlerinde kala kaldı)

O günkü şartlarda bütün devlet güçleri aleyhine seferber edilmesine rağmen, serçe kanadı kadar zahiri bir güce, bir himayeye sahip bulunmayan bu kişinin dava ağırlığı ve bu davanın sıklet merkezi konumu o kadar yoğundur hiç kimsenin gücü onu Anadolu’nun bağrından söküp atamayacak ve o, dünyanın dört bir yanındaki dini hizmetlere de öncülük yapacaktır. Serçe bağımsızlık sembolüdür. Yani o kişinin yapacağı hizmet, ne içeride ne dışarıda hiçbir mihraka bağlı olmadan gerçekleşecektir.

Beşinci beyit konuyu tam resmediyor: “Bir sinek bir kartalı kaldırıp vurdu yere/Yalan değil gerçektir ben de gördüm tozunu”

Bu beyitte Hac Suresi 73. Ayette anlatılan bütün hakikatlere de telmihte bulunuyor. Ayette mealen: “Ey insanlar! Size bir misal verilmekte dinleyin onu: Allah’tan başka kendilerine yalvarıp yakardıklarınız var ya hepsi bunun için bir araya gelseler bile bir sinek yaratamazlar! Hatta sinek onlardan bir şey kapsa, onu dahi ondan kurtaramazlar. İsteyen de aciz kendisinden istenen de” deniliyor. Sadece şu mucize ayetin mucizevi işaretlerini yazmaya kalksak birkaç yazı kaleme almamız gerekir. Şimdilik sadece işaretle iktifa ediyoruz.

Dokuzuncu beyit ise her türlü izahtan vareste çok açık söylüyor: “Gözsüze fısıldadım sağır sözüm işitmiş/ Dilsiz çağırıp söyler dilimdeki sözümü”

O zatın Türkçeyi bilmemesini dilsiz olarak niteliyor, fakat inayet-i hak ile o da Yunus gibi Türkçe eserler vereceğini, Yunus’un şiirinde işlediği temaları nesirleriyle neşredeceğini ve bu vesile ile çağrıda bulunacağını beyana döküyor.

Latif Erdoğan

Akit TV köşe yazarı