BIST10.276,88%0,67
USD32.3391%-0.12
EURO34,8040%0.05
ALTIN2.393,53%-0.14

Neşter...

Latif Erdoğan

Abone OlGoogle News
06 Nisan 2024 09:55

31 Mart 2024 yerel seçimlerinde, milli irade CHP’nin birinci, Ak Parti’nin ise ikinci parti olması şeklinde tecelli etti. Evet, sandıktan çıkan sonuca hepimiz saygılıyız, saygılı olmak zorundayız. Fakat, sonuca saygılı olmak; sonucu doğru ve isabetli bulmak anlamına da gelmemelidir. Fertler yanılabildiği gibi toplumlar da yanılabilir. Fert de toplum da layuhti değildir.Aksi halde, toplumları irşat için gönderilen peygamberlerin ve onların yolunu yol edinen büyük mürşitlerin çalışmalarının hikmetsiz, gayesiz olması gerekirdi.

Seçim sonuçlarını yanlış bulanlardanım. Uyarı adına yapılan tercihte kantarın topu oldukça fazla kaçmıştır. Hayr-ı kesir için şerr-i kalil işleyeyim derken, farkında olmadan şerr-i kesir için hayr-ı kalil işlenmiştir.

Ne ki, kadere inanan bir mümin olarak, bize şer gibi görünen bu yanlışın nice hayırlara vesile olabileceğine de itikadım tamdır. Bu hayırların neler olabileceğinin hepsini elbette yaşayarak göreceğiz. Bazılarını şimdiden söylemek de mümkündür.

Fakat ben, bu yazımda hem seçmene hem de yerel seçimlerde konumunu bir basamak aşağıya çeken Ak Parti’ye özeleştiri konusunda beş sene evvel bu köşede yayınlanmış bir yazımı hatırlatmakla yetineceğim.

Ayette, “Ve onlar, bir kötülük işledikleri veya kendilerine yazık ettikleri zaman, Allah’ı hatırlayarak hemen günahlarının bağışlanmasını isterler. Allah’tan başka günahları kim bağışlayabilir? Bir de onlar bile bile, işledikleri hatalarda ısrar etmezler” deniliyor.(Ali İmran, 135)

“Sorgulanmaya çekilmeden önce kendinizi sorgulayın” buyuruyor Efendiler Efendisi. Yani ahirette önünüze konulacak defterinizi daha o defter kapanmadan okuyun, henüz dünyada bulunuşunuzu fırsat bilin, hatalarınızı, günahlarınızı görün ve onların silinmesi için fırsatlar arayın. Tövbeyi kendinize azık edinin, istiğfar sizin için hava olsun, su olsun; bunlarla manevi hayatınızın devamına çalışın, her türlü kokuşmuşluktan korunmaya gayret gösterin. Nefsinizi temize çıkarmaya, kusuru, hatayı kendi üzerinize almanız gerekirken onlara başka sahipler aramaya kalkmayın. Hele bu konuda kaderi tenkit anlamına gelecek sözlü, fiili davranışlardan, itirazlardan, tenkitlerden uzak durun, böyle durumlara düşmekten Rabbinize sığının, O’na iltica edin…

İnsanın kendi kusurlarını görmesi bir basiret işaretidir. Kusurlarını terk etmesi, bir daha aynı kusurlara dönmektense ateşe atılmayı yeğler durumda olması ise yüce bir erdem, yüce bir fazilet göstergesidir. Kendini kusursuz sanmak en büyük kusurdur. Kusursuz olmaya gayret etmek ise bir insanlık vecibesi, bir kulluk şuurudur.

Doğrudur, zıtların çocuğuyuz. Ne ki, iyi-kötü, güzel-çirkin, hayır-şer gibi zıtlar söz konusu olduğunda nefsimize mal etmemiz gerekenler hep olumsuz olanlardır. Olumlu olanlar bizim liyakatimizin değil, ilahi lütfun üzerimizde görünen eserleridir. “Sana isabet eden iyilik Allah’tan, kötülükler ise nefsindendir” (Nisa, 79) ayeti, böylesi bir anlayışı amirdir.

Nitekim Kur’an’da bize örnek gösterilen peygamberler, söz konusu anlayışın somut delillerini sergilerler: Hz. Âdem ve Havva validemiz yasak meyveye dokunmalarının bedelini ödemek üzere dünyaya indirilince Rablerine karşı niyazları: “Rabbimiz, biz kendimize yazık ettik, eğer affetmez, bize merhamet buyurmazsan hiç kuşkusuz kaybedenlerden oluruz” (Araf, 23) şeklinde olmuştu. Hz. Musa, öldürme kastı olmadan vurduğu bir yumruk sonucu o kişi ölünce: “Rabbim, ben kendime hepten yazık ettim, beni bağışla” (Kasas, 16) diye yakarmıştı. Hz. Yunus, ilahi emri beklemeden sorumluk alanını terk etmiş bulunmasının vebalini itiraf ile: “Senden başka ilah yoktur, Seni bütün kusurlardan tenzih ederim, ama kesin olan şu ki ben kendine yazık edenlerden oldum” (Enbiya, 87) diyerek Rabbine sığınmıştı.

İnsan kendi kusurunu kabullenmede toplama hatta çarpma işlemi yapmalı ve bu kusurların bütünü birden her keresinde nefsinin yüzüne çalmalıdır. Fakat başkasında gördüğü kusurlar karşısında insafı elden bırakmamalı, çıkarma hatta bölme işlemi yaparak söz konusu kusurları kendi nazarında küçültebildiği kadar küçültmeli, azaltabildiği kadar azaltmalıdır.

Söz ve bakışın insan psikolojisini olumlu ya da olumsuz mutlaka etkilediği malumdur. Kötü adama “iyisin iyisin” denilse iyileşmesi, iyi adama “kötüsün kötüsün” denilse kötüleşmesi hem mümkün hem de çok vakidir. Bir insan, bir mümin olarak elbette tercihimiz iyiden ve iyilikten yana olmalıdır.

Kusuru başkasına değil sürekli kendi nefsine vermek ne güzel cimriliktir. Onu hiç kendine vermemek ve hep başkalarına dağıtmak ne kötü cömertliktir.

Başımıza gelen her türlü olumsuz hal ve ahval, özeleştiri için kaderin bize altın tepside sunduğu bir fırsattır. Her özeleştiri aynı zamanda mükemmele sıçramanın bir adı, bir unvanıdır. Bu fırsatı, bu vesileyi değerlendirebilenlere ne mutlu. Öylelerden olmamız dileğiyle…

Not: Dünyadaki mağdur, mazlum kardeşlerimizi de unutmamak kaydıyla gelecek bayramınız şimdiden mübarek olsun.

Latif Erdoğan

Akit TV köşe yazarı