BIST9.928,56%2,18
USD32.4446%-0.29
EURO34,7611%-0.61
ALTIN2.441,67%0.22

Devlet, rekabet kurumu ve cezalar

Günay Ertan Akgün

Abone OlGoogle News
10 Kasım 2021 09:46

Devletler; bağlı oldukları “ideolojiler” ile bunlar üzerinden geliştirip profesyonel hâle getirdikleri “sistemler” üzerinden yönetilirler. İdeoloji ve sistemini tam olarak kurup oturtan devlet, kurumlarını da bunların üzerine inşa eder ve böylelikle varlığını idame ettirir.

Devlet, millet / ideoloji - sistemleri sayesinde ve bağrında barındırdığı halklarıyla birlikte ayakta durur, “güç” leri ve caydırıcı unsurlarıyla uluslararası arenada muhatap kabul edilir ve varlıklarını da bu esaslar üzerinde sürdürür, “kurumları” yla da “inandırıcı” – “muktedir” olur.

Köklü bir geleneğe sahip olan, yer yer isim – coğrafya – sistem ve ideolojileri değişse de “devlet yıkan – devlet kuran” özelliğiyle bilinen aziz / asil Türk Milleti’nin en son kurduğu devlet “Türkiye Cumhuriyeti Devleti” dir. Kuruluşu sancılı olsa, ara sıra darbe – muhtıra ve suni krizlerle “balans ayarı” yapılmaya çalışsa / düşe kalka yoluna devam etse da yaklaşık iki yıl sonra bu aziz devletin “100. Kuruluş Yıldönümü” nü kutlayacağız, anlı şanlı olsun!...

T. C. Devleti kurulduğu günden bu yana demode olan zihniyet, kanun ve kurumları olsa da bazı dönemlerde muktedir iktidarlar üzerinden çağın ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde sürekli olarak da güncellenen “kurumlar” kurmuş ve bunlar zaman zaman uluslararası devletlerce de takdire şayan görülmüş, kabul edilmişlerdir. Bunlardan bir tanesi de “Rekabet Kurumu” dur.

Rekabet Kurumu; 7 Aralık 1994 tarihinde kabul edilen 4054 Sayılı “Rekabetin Korunması Hakkında Kanun” da kurulması öngörülen ve bu kanunun işletilmesi / uygulanmasından sorumlu tutulup 13 Aralık 1994 tarihinde kurulan 1997 yılında da tesis edilen bir kurumdur. (Bu kurumun; amaç, teşkilat yapısı, kurul karar ve duyurularıyla ilgili daha geniş bilgi için kurumun resmî internet adresi olan www.rekabet.gov.tr’ye bakabilirsiniz.)

Rekabet Kurumu; uygulamalarıyla birlikte piyasadaki fiyat politikalarını, spekülasyonları – bilhassa absürt olan aşırı artışlar olmak üzere – zamları, özel sektör ve devlete ait kuruluşların güncel fiyat ayarlamalarını takip etmek – belirleyici olmak amacıyla kendi bünyesinde “izleme” ve “cezalar” için kurullar oluşturmuş ve bunlar üzerinden – tabir caizse – ayar vermeye / kulak çekmeye, tahakkuk ettirdiği cezalarla “bilinçli kamuoyu” oluşturmaya çalışmıştır.

Bir taraftan Ağustos 2018 küresel ekonomik krizinin etkileri sürerken, diğer bir taraftan da 2019’un sonları ile 2020 yılı başından itibaren dünya ve ülkemizi etkileyen korona virüs süreci de bu sürecin olumsuz etkilerine tuz biber ekmiş ve piyasaların tüm dengelerini alt üst etmişti. Aslında bu süreci iyi yönetemeyen başta tarım – hayvancılık ve gıda sektörleri olmak üzere ticaret ve sanayinin değişik kollarında faaliyet gösteren firmaların fahiş fiyatları karşısında AK Parti iktidarı, hem bunları dizginlemek ve hem de bir yerlere ders vermek için örnek olarak uygulamaya soktuğu “tanzim satış noktaları” kurmuş, bu sayede de bir taraftan Rekabet Kurumu’nun faaliyetlerine yardımcı olurken diğer bir taraftan dafahiş fiyatların aşağı çekilmesinin / piyasa ateşi düşürülmesinin zeminleri hazırlanmıştır.

Diyoruz ya, devlet; ideoloji, sistem ve kurumlarıyla devlet olur. Ancak, devletine yardımcı olmayan millet, iş ve sermaye çevreleri de yaptıkları / yapmadıkları karşısında da devletin kurumlarını ensesinde hisseder, devlet olmak da bunu gerektirir. Rekabet Kurumu da bu amaçla bilhassa son bir yıldır – “şeriatın kestiği parmak acımaz!” misali – kestiği cezalarla gündemde olmaya / dikkat çekmeye başladı. Haklı – haksız olması bir tarafa, bu “devletin hiçbir kurumunun durduk yerde ceza kesmeyeceği” gerçeğini ortadan kaldırmaz, kaldırmayacaktır. Son zamanlarda yaşanılan gidişat da bunu gösteriyor.

Devleti “baba”, vatanı da “ana” olarak kabul eden bir milletin tüm birey – kurum ve kuruluşları “kara gün dostu” olmak zorundadırlar. Atalarımızın da dediği gibi “dost, kara günde belli olur” düşüncesini taşımadığımız – göremediğimiz, geçici olan bu kara günleri fırsata çevirip lehimize döndürdüğümüz sürece işte karşımıza ana – baba olanı değil, “eli sopalı olan” devleti görürüz. Rekabet Kurumu’nun kestiği cezalar da bunun bir göstergesi olmuştur, olur, olacaktır da!...

Hem korona virüs, hem küresel ekonomik kriz ve hem de bu ikisini kendi hanelerine artı olarak yazıp bahanelerle fahiş fiyat artışlarıyla ceplerini doldurmaya – kartelleşmeye çalışanları, Rekabet Kurumu affetmemiş, önce 5 zincir market ve 1 tedarikçi firmaya 2.7 milyar TL, piyasadaki yüksek maliyet girdileri ile ateşi düşürülemeyen döviz kurlarını bahane ederek “aralarında anlaşarak fiyat arttırmakla” suçlanan - ağaç / MDF ve orman ürünleri sektöründe faaliyet gösteren – 11 firmaya da toplam 270 milyon TL ceza kesmiştir. Ümit ediyoruz ki, özel sektör ya da diğer bir adla piyasa, aklını başına alır ve bu cezaların devamı gelmez. “Kara gün dostu” ve “bu günlerde devletimizin yanında olmak” da bunu gerektirmez mi?!..

Kalifiye eleman yetersizliği – personel bulamama, yüksek döviz kurları, yarı zamanlı ya da tam kapasiteyle çalışamama, stok yapamama, fiyatların sürekli olarak artması ve buna bağlı olarak olumsuz yönde bir seyir izleyen piyasamızla ilgili – “adın çıkacağına canın çıksın!” misâli - sadece gıda / tarım ve hayvancılık ile ağaç / MDF ve orman ürünlerinin sektörleri fahiş fiyat uygulamıyor, kartelleşmeye gitmiyor. Ülkemizin ana omurga sektörlerinin başında gelen ve 600’den fazla alt sektörü de besleyen “inşaat” sektöründen de pis kokular gelmeye başladı.

Son 5 – 6 aydır inşaat sektörünün an dinamiklerini oluşturan “demir” ve “çimento” üzerinden yapılan spekülasyonlar, fiyat artışları, “ham madde olmaması” bahanesiyle demir ve yan ürünlerinde % 60’ın üzerinde, çimentoda da ise % 100’e yakın bir zamla karşı karşıya kalınması; belirsizlik –korku - endişe – tereddüt hallerinin artmasına sebep olmuş ve acabaların oluşmasına zemin hazırlamıştır. Rekabet Kurumu’nun, inşaat sektörünün en büyük figüranları olan demir ve çimento üreticilerine de bir ayar çekmesi, başta cezalar olmak üzere yaptırım uygulaması için de “rol belirleyici” olması, bu sisli ortamın da bir an önce ortadan kaldırılması gerekir. Aksi takdirde ana sektörlere büyük meblağlı cezalar yazmak; hem çözümsüzlüğe tuz biber ekecek ve hem de ister istemez rekabet kuralları da çiğnenmiş olacaktır. Bu yüzden bir an önce piyasanın dizginlenmesi de lazım.

Netice itibariyle;

Devlet sopasının acısıyla yüzleşmemek ve piyasanın tatlı / yakışık alan rekabet kurallarıyla ayakta kalabilmesi için de bir an önce herkes üzerine düşen görevi yapması, kendine de çekidüzen vermesi, devletin de üzerine düşen yetki - görev ve sorumlulukları da eksiksiz olarak yerine getirmesi gerekir.

Günay Ertan Akgün

Akit TV köşe yazarı