BIST9.915,62%2,05
USD32.509%-0.09
EURO34,7760%-0.56
ALTIN2.438,67%0.10

Gençlik, protesto ve aşılar

Günay Ertan Akgün

Abone OlGoogle News
19 Ekim 2021 10:42

Siyasi parti, eğlence partileri, cemaat – tarikat, vakıf – dernek, başta terör grupları olmak üzere tüm illegal yapıların denek - kobay ve kullanıma müsait figüranları ve hedef / ele geçirmek istedikleri kitle gençlik, gençler olmuştur.

Türlü hile, zaaf, vaat ve ödüllerle birlikte beyni yıkanarak kandırılmış ve içerisindeki volkanın patlatılmasına hazırlatılıp sahalara sürülmüş bir genç, ipleri ellerinde olanlar tarafından “bulunmaz bir fırsat” ya da “pimi çekilmiş patlamaya hazır bir bomba” haline getirilir.

Bundan yaklaşık bir 30 – 40 öncesine kadar film ve sinema artisti (meşhur) olup çok para kazanma hayalleriyle evden kaçan ve büyükşehirlerdeki bataklıklarda pespaye olan bir gençlik ile evden kaçmadan kendi iç (oda) dünyasına kapanıp “sosyal medya” bataklığında kaybolan ve adlarına da “fenomen” denilen gençlik arasında bir fark görmüyorum. Bazılarınız bu yargımızı çok da ağır bulup istisnalardan bahsedebilir ama zamanın şartlarına göre beklentiler / yaşam tarzı değişse de günün sonunda aynı hazin sonla karşılaşıldıktan sonra bunun adına “kel ali” ya da “ali kel” demenin bir farkı olabilir mi?!...

50 yaş ve üstü olup bir dönem sonra büyükşehirlere göç etmek zorunda kalan kesimin hayat hikayeleri ile onların zamanında yaşanılan çocukluk / gençlik kabulleri ile günümüzdekileri kıyaslamak elbette ki bedbahtlık / aymazlık olur. Ancak çocuk ve gençlik yaş aralıklarına sosyolojik / antropolojik ve psikolojik açılardan baktığımız zaman sadece değişen tek şeyin argümanlar olduğunu / oyuncak çeşitlerinin ad / değişiklik gösterdiğini, satın alma ve ihtiyaç gidermenin “bir tık” la çok çabuk bir şekilde oturduğunuz yerden kalkmadan yapılabildiğini ve bunlar gibi sayısız kolaylıklarla birlikte bilişim çağının da tabiattan uzaklaşmayla başlayan “eve kapanma” ya tuz biber ektiğini görüyoruz. “Biz böyle mi idik?” le başlayan serzeniş ve özlem duygularının aslında haklı gerekçeleri vardır ama bunları birebir günümüz gençlerinden istemek / beklemek haksızlık olur.

Ülke nüfusumuzun neredeyse üçte iki çoğunluğu şehirlerde yaşadığı ve birçok şehrimizin de çarpık yapılaşmayla birlikte yaşanabilir olmaktan çıkartılıp “beton yığını” haline getirildiğini görüyor ve biliyoruz. Tabiattan uzaklaşmaya ve beton yığınlarına hapsedilmeye çalışıldıkça zaten patlamaya hazır bir bombayı andıran / kanı kaynayan gençler; “enerji yığını” haline gelen ayaklar toprağa basmayınca ve vücutta biriken biyoenerjiyle birlikte neredeyse “sosyal vaka” haline gelmekte ve istenmeyen / haz edilmeyen olaylara şahit olmaktayız. Ellerinde bulunan ve “tek koz” olarak da kalan bağırma / çağırma – deşarj olmanın pik yaptığı statlar da pandemi nedeniyle kapanınca ya da sosyal mesafe kuralları doğrultusunda az sayıda seyirci statlara alınınca gençler adına bazen kavgaların çokluğunu veyahut sebepsiz yerde olaylar çıkarttıklarına da şahit oluyoruz.

Gençler; haklı – haksız bağırıp çağırmak, protestolarda bulunmak ve içlerindeki enerjiyi bir şekilde boşaltmak zorundadırlar ama bunu yaparken başta insan – hayvan ve doğa olmak üzere canlılara zarar vermemeleri, kırıp dökmemeleri ve hakaret etmemeleri, devletin kolluk kuvvetlerine mukavemette bulunmamaları da gerekir. Bu tarz yaklaşımlarla protestolarda bulunup hak arama yollarını kullanan ve geleceği adına endişe duymamak için her türlü legal yola başvuran gençler için elbette ki tüm yollar ve kapılar açıktır ve kimse de bir şey söyleyemez. “Gençtir, biraz da hak vermek ve görmezden gelmek gerekir” ama devletin ilgili kurumlarının bu konuda güncel değil daha radikal politikalar üretmesi ve tedbirler alması gerekir.

Yetişkinler ya da yaşı kemale ermiş insanlar; “geleceğin teminatı olan gençler” i korumak, onlara doğru göstermek ve kollamakla mükelleftirler. “Biz sizin abiniziz!” diyerek aba altından sopa göstermek ya da “Z kuşağı” diyerek nasıl olsa bizleri duymuyorlar – dinlemiyor ve kendi bildiklerini okuyorlar deyip topu taca atmak ve topyekûn bir mantıkla gençleri suçlamakla bir yere varamayız. Onlar bizim gözbebeğimiz, ülke – millet ve devlet menfaatlerini koruyacak, ailelerimizi yüceltecek ve soy / sopun devamını sağlayacak teminatlarımızdır. Bu gerçekleri bilmeden; boş yere protesto ediyorlar, bizi takmıyorlar, büyüklerini dinlemiyorlar gibi serzeniş ve şikayetler sadece suçlu aramaktan başka bir şey olmaz, olmayacaktır. Bu yüzdendir ki, önce onları tanıyalım, dinleyelim, kabul değerleri ile ihtiyaçlarını belirleyelim ve sonrasında da “düzelme” olmazsa gereken radikal tedbirleri alalım.

Son iki yıldır “pandemi” ilan edilen korona virüsle ilgili alınan “evde kal Türkiyem” – “hayat eve sığar” ve “sokağa çıkma yasaklar” ı gibi alınan tedbirler yüzünden gençlik de çok ihmal edildi ve eve kapattırıldı, hastalığın tehlikeli bir hâl almasından dolayı bazen de görmezden gelindi. Herkesin bir şekilde katlanmak zorunda kaldığı bu süreç, gündelik hayatlarının çoğunu dışarıda geçiren başta gençler olmak üzere toplumun büyük bir kesiminde psikolojik travmaya dönüştü ve bazı kısıtlamalar da buna tuza biber ekti.

Bir an önce salgının bitmesi için alınan tedbirler ile başlayan aşı uygulamaları gençlerin özlediği arkadaş – stat – kahvehane ve okul ortamlarına dönüşü sağlamak içindir. Alınan eski tedbirler, acı tatlı yaşanılanlar geçmişte kalmış olabilir ancak aşılarla başlayan ve kulağımıza gelen uygulamalar gençleri hiç memnun etmedi, etmiyor, bunu da bilesiniz. Yakından şahit olduğum üniversite gençlerinin şikâyet ve serzenişlerine kulak tıkamanız, kulak vermeniz ve bu konuya bir an önce eğilmeniz lazım.

Okullara ilk kez kayıt olanlar ile kayıt yenileyip ders başı yapanlar ile öğrenci yurtlarında kalmak isteyen gençler; eğer “iki doz aşı” yaptırmadıysa aşı yaptırmaları, “tek doz aşı” yaptırmışlarsa “ikinci doz aşı” yaptırana kadar geçecek zaman sürecinde 72 saatte bir PCR testi yaptırmaları zorunluğunun getirilmesi ve aksi takdirde buralarda sokulmayacağının “talimatlar” la zorunlu hâle getirilmesi, patlamaya hazır bombaların daha çabuk patlamalarını sağlayacaktır. Üç günde bir burnunuza sokulan test kitlerinin ne kadar can yaktığını bilen birisi olarak gençlere bunu yapmayın, korona virüs belirtileri olmadan sürekli teste tabi tutmak, hangi akılla bağdaşır, bunu da anlayabilmiş değilim.

Sabahtan akşama kadar internetten kopamayan / sosyal medyada gezinip duran gençler, kendilerine göre kurdukları ortamlarda “aşılar” ın gerçekçilik boyutunu / işe yarayıp yaramayacağını tartışıyorlar. 15 Ekim’de Sağlık Bakanı Sayın Fahrettin KOCA’nın da “üniversiteli gençlerin aşı olmaya yanaşmadığı ya da az sayıda gencin aşı olduğu” konusunda şikâyette bulunması da acaba bir yerlerde yanlış yapıldığının bir göstergesi olamaz mı?!..

Hem aşı uygulamaları ve hem de talimatlarla gençlerin kedi gibi bir köşeye sıkıştırılmaları gerekmez, gerekmiyor. Gençleri anlama konusunda biraz daha esneklik ve biraz daha sabır gençler için “beklentilerin karşılanması” adına yeterli olacaktır. Sizce de bu çok zor olmasa gerek!...

Günay Ertan Akgün

Akit TV köşe yazarı