Recep Tayyip Erdoğan’dan güç alanlar
Günay Ertan Akgün
Siyaset; ya davasının, ya ideolojisinin, ya liderinin, ya Everest tepelerini geride bırakacak derecede çıkarlarının peşinden koşmak için bunu “araç” olarak kullanan ya da meslek edinip emekliliğinin tadını çıkartmak isteyenleri sürükleyip bir yerlere götürür.
Hangi “amaç” ya da seçtiğiniz “yol” ne olursa olsun “siyaset” için olmazsa olmazınız sizi başarıya götürecek olan “kılavuz” yani “lider” inizi iyi seçebilmenizdir. “Kılavuz” u iyi seçerseniz gül bahçesine, kötü seçerseniz bataklığa gidersiniz.
Hitabeti / ikna gücünü becerebilen – karizmasını da konuşturabilen, kariyer sahibi donanımlı bir lider; davası – ideolojisi ne olursa olsun “parti” sini bir şekilde iktidar yapabilmenin yollarını arar, aramaktan da öte bulması lazım. Bunu yapamaz ve sürekli olarak da muhalefette kalmaya devam ederse onun da meşruluğu tartışılmaya başlar. En azından “parti içi demokrasi”, peşinizden sürüklediğiniz tabanınızı hayal kırıklığına ve davanızı da sekteye uğratmamak adına görmek istediğimiz budur, böyle de olmak zorundadır. Bunu istediğiniz zaman şayet partinizden uzaklaştırılıyor ve haksız bir şekilde ihraç ediliyorsanız, o zaman “boş hayallerin peşine koştunuz!” demektir, ya hop başka kapıya, pardon başka partiye!...
“Millî Görüş” gömleğini giyip 1976 – 1981 yılları arasında Milli Selamet Partisi (MSP) saflarından siyasete / davaya giriş yapan, 1983 – 1998 yıllarında Refah Partisi (RP)’nde devam eden RP İstanbul İl Başkanı sıfatıyla 1 Kasım 1991 genel (milletvekili) seçimleri öncesi verdiği konferans ve salon toplantılarından tanınmaya başlayan, RP’nin kapatılmasıyla birlikte de 1998 – 2001 yılları arasında Fazilet Partisi (FP)’nde gemiyi terk etmeyen hem Rize’den ve hem de İstanbul’dan hemşehrimiz olan Recep Tayyip ERDOĞAN’ı milletimiz daha çok “çöp” – “çukur” – “susuzluk” ve “çamur” mucidi olan başkan Nurettin Sözen’den sonra 27 Mart 1994 yerel genel seçimlerinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olarak tanımış, “siyasette hizmet” – “gönül belediyeciliği” – “ulaşım” – “su” – “temizlik” in ne demek olduğunu görmüş, hissetmiş ve bunun aşkını 25 yıldır sürdürmüştür.
Siyasetteki başarılara adım adım koşan ve her kesimden büyük bir taraftar toplayıp hayran kitlesine ulaşan ERDOĞAN; bu gelişmeler karşısında birilerinin gözünü korkutsa, gelecekleri adlarına tedbir (!) almalarına sebep olsa da bu “Kasımpaşalı” nın bir şekilde durdurulması gerekiyordu. “Bir şiir uğruna ne liderler batıyor!” dedirten komedya zinciriyle başlayan o Pınarhisar günleri, ister istemez aslında korkuya kapılanlar için sonun başlangıcını müjdeliyordu. Davaya gönülden inananların yolu bir şekilde Medrese – i Yusufiye’de keşişse de, kan – alın teri ve gözyaşı dökenler; er ya da geç başarıya ulaşırlar. (Lise çağlarında iken hatıra defterlerinde yazdığımız - aslında çok da büyük anlam taşıyan – “Beklenilen gün gelecekse çekilen çile kutsaldır!” sözü tam da bu minvalde söylenmiş gibi duruyor.)Hani biz “inanıyorsanız, üstünsünüz!” gerçeğine iman etmiştik ya, işte bunun tecelli etmiş hâli – bir şekilde önü kesilip 28 Şubat süreciyle siyasî derdeste / haksızlığa uğrasa da – önce ERBAKAN hocada, sonrasında Cumhurbaşkanımız ERDOĞAN ‘da görülmüştür.
ERDOĞAN, hiç şüphesiz ki, din – devlet – millet – ümmet uğruna kefenini giyerek yollara düşmüştür, onu bu yollardan – Allah’ın izniyle – kimseler alıkoyamaz. Onu anlamak için de onun gibi hissetmek / düşünmek lazım. Tüm mücadelesini “sevda” ları uğruna yapan / yapacak olanlardan korkmak, çekinmek gerekir. Tam sadakatle aşklarına bağlı olan maşukları; hiçbir güç engelleyemez, duygularına da gem vuramaz. O bu kadar uğraşırken, etrafında öbek öbek toplanan, elle tutulur / gözle görülür hiçbir başarısı olmayan, sırf liderin artılarından nemalanan o kadar çok yağcı – yalaka – yandaş ve yağdanlık var ki, bir an önce onların ERDOĞAN’ın etrafından / çevresinden uzaklaştırılması gerekir. Hem içeride ve hem dışarıdan birçok çevrenin serzenişi / şikayeti haline de gelen ve “Tayyip’ten Güç Alanlar” güruhu olarak adlandırılan bu kesim, sadece ve sadece kendi şahsi ikballerini düşünmekten başka bir şey yapmıyorlar. Kendilerini belli edenlerin durumları ortaya çıkınca hemen el çabukluğu marifetiyle kapağı birilerinin yanına atmaktan da ne utanıyor ve ne de imtina ediyorlar.İnsanoğlunun ve bilhassa da yağcıların en tehlikeli tipi, senden gözüküp de senden olmayanlar yani münafıklardır. AK Parti üst aklı, bir an önce ERDOĞAN’ın etrafındaki bu tipleri temizlemesi gerekir.
Güç zehirlenmesi, metal yorgunluğu, sürekli kazanmanın vermiş olduğu aşırı şımarma ve kibirlilik, süslüman sosyete olmadaki ısrarlı davranışlar - lastik reklamındaki gibi – “kontrolsüz güç, güç değildir” anlayışına döner ve darmadağın olup gidersiniz, o zaman da ne yapsın size ERDOĞAN?!.. Israrlı bir şekilde bu durumlara devam edilirse sonrasında da başka FETÖ benzeri kalkışmalar, parti ayrışmaları ve yeni partilerin kurulmalarına şahit olur ve “nerede hata yaptık?” sorusuna cevap aramaya çalışırsınız. Bunların önüne geçilebilmesi ve yaklaşan 2023 seçimlerinin sekteye uğramaması için bir an önce parti il / ilçe / belde / mahalle teşkilatlarının sil baştan değiştirilmesi, gönlü kırık olup bir şekilde partiden uzaklaştırılanların geri kazanılması, tekrar yüreklere / gönüllere hitap edilmesi, eski dokunuşların hissettirilebilmesi gerekir. Eğer ki ERDOĞAN’ı yanlış yönlendirmeye çalışanlar, oldukları yerlerde tutulmaya devam edilirse, buna sebep olan herkes bu vebalin altında kalır, hem bu dünyada ve hem de öbür dünyada hesabını veremezler. Artık, bu güç onların elinden alınmalı ve görev hak edene verilmelidir.
Dışta da içteki durumların benzerlerini yaşadık. 27 yıldır Ermeni işgali altında inleyen kardeş – can Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ ve çevresinin, başta TSK’nın “eğit – donat” faaliyetleri ve İHA – SİHA destekleri olmak üzere Türkiye’nin / ERDOĞAN’ın sayesinde kurtulması ve esas sahibine teslim edilmesinden sonra yaşanılan zafer sarhoşluğu, bir an önce yerini tedbir ve temkinlere bırakmalıdır. “Su uyur, düşman uyumaz” atasözü ile “en tehlikeli an, gaflete düştüğünüz andır” gerçeğiyle hareket etmemiz gerekir. ERDOĞAN’dan aldığı “güç” sayesinde topraklarına kavuşan Azerbaycan lideri İlham ALİYEV’in Rus oyunlarına gelmemesi ve tarihteki katliam / hıyanetleri belgeli - tescilli Ermenilerin her bir adımını kontrol etmesi gerektiğini umuyoruz. Yoksa Mehmet Akif ERSOY’un dediği gibi “Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar. Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi?” sözünün aynısını yaşarsınız.
Önceki iktidar dönemlerimizde – bilhassa koalisyonla yönetilen zamanlarda - göz ardı edilen neredeyse 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’nı bile unutturacak dereceye getirtilen KKTC (Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti)’nde 23 Ekim 2020 de yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanan Ersin TATAR, yine ERDOĞAN’ın lobi ve destekleri sayesinde kazanmış, “ülkemizin namusu” olan bu gözümüz – kulağımız ve radarımız, Türkiye düşmanı / Rum dostu Mustafa AKINCI’dan kurtarılarak Ada’nın gerçek sahiplerine teslim edilmiştir.Geniş bir devlet erkanıyla KKTC’ye çıkarma yapıp kurban bayram namazını da burada eda eden ve Meclis Binası, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi ile Millet Bahçesi yapılması müjdesini veren ERDOĞAN’ın, “yalnız değilsiniz!” mesaj ve açıklamaları boşuna değildir. Ancak Ersin TATAR yönetimindeki KKTC’de “nasıl olsa T.C. ve ERDOĞAN Arkamızda!” deyip alanı boş bırakır ve Rumların oyununa gelmeye devam ederse o zaman vay hallerine!...
Suriye, Lübnan, Libya, Yemen, Katar, Afganistan, Pakistan, Endonezya, Malezya ve bunlara benzer diğer Müslüman devletler – içimizdeki AK Partililer (!) gibi - sadece ve sadece ERDOĞAN’a güvenip yan gelip yatarlarsa, bir gün gelir ki yatacakları ülke bulamazlar. Bu iş, Kenya kurucu devlet başkanı Jomo Kenyatta’nın “Batılılar geldiklerinde ellerinde İncil, bizim elimizde topraklarımız vardı. Bize gözlerimizi kapayarak dua etmeyi öğrettiler. Gözümüzü açtığımızda, bizim elimizde İncil, onların elinde topraklarımız vardı” işine dönmesin!...
Bir an önce millet ve ümmet birliğinin sağlanması gerekir. İçte liderinin kuyusunu kazmaya çalışanlar, dışarıdakilere bir şey anlatamazlar. Liderinden “güç” alanlar, artık kendilerine değil devlete ve geleceğimize “güç” katmaları, somut gösterilecek proje ve yatırımlara imza atmaları gerekir. Aksi takdirde bu milletin eli yakanızda olacak, sizlerden bir şeyler bekleyen ümmetin de bedduasından kurtulamayacaksınız, tercih sizin!...