BIST9.915,62%2,05
USD32.509%-0.09
EURO34,7760%-0.56
ALTIN2.438,67%0.10

NATO VE TÜRKİYE; “İKİMİZ BİR FİDANIN GÜLLER AÇAN DALIYIZ!”

Günay Ertan Akgün

Abone OlGoogle News
18 Haziran 2021 09:15

Uluslararası pakt, kurum, teşkilât ya da güvenlik / politika dizayn eden ve bunlar üzerinden de birilerine ayar çekmeye çalışan platformlar - zamansız öten ama zamanla kartlaşan horozlar gibi – mutat aralıklarla “zirve” düzenlerler. Bunlardan bir tanesi de NATO’dur.

Ayak üstü memleket meselelerinin konuşulup bir şeylerin kopartıldığı ya da kopartılmaya çalışıldığı, yapılan görüşmeler sonrasında liderlerin “aile (!) pozu” vererek bir şekilde hasret giderdiği, kiminin el pençe, kiminin de el omuza koyduğu, birilerinin de bunu hazmedemeyip foto montaj oyunlarıyla iki büklüm / el öptüren pozlarla algı oluşturmaya çalıştırdığı o meşhur zirveler ya da onlardan yansıyan enstantaneler…. İşte, 14 Haziran 2021’de yapılan NATO zirvesinde de bunu bir kez daha görmüş ve yanılmamış olduk!... Hani “bu filmi bir yerlerden izlemiştik!” dedirten cinsten olan bu tekrarlar, kime ne kazandırıyor bilemem ama ülke ve millet olarak bizlere bir şeyler kazandırmıyor!...

4 Nisan 1949 tarihinde 12 ülke (ABD, Fransa, Birleşik Krallık (İngiltere), İtalya, Kanada, Belçika, Hollanda, Norveç, Danimarka, Lüksemburg, Portekiz, İzlanda) tarafından imzalanan Kuzey Atlantik Antlaşması’yla kurulan ve “askerî ittifak” olarak bir araya gelmeyi amaçlayan NATO (Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü – North Atlantic Treaty Organization)’ya daha sonra Almanya, Arnavutluk, Bulgaristan, Çekya, Estonya, Hırvatistan, İspanya, Karadağ, Kuzey Makedonya, Letonya, Litvanya, Macaristan, Polonya, Romanya, Slovakya, Slovenya, Türkiye ve Yunanistan’ın katılmasıyla birlikte üye sayısı 30’a çıkmıştır.

Kuzey Atlantik Antlaşması (NATO)’nın 4. Maddesinde ; “Taraflardan herhangi biri, Taraflardan birinin toprak bütünlüğü, siyasî bağımsızlığı ya da güvenliğinin tehdit edildiğini düşündüğü zaman, tüm Taraflar birlikte danışmalarda bulunacaklardır.”, 5. Maddesinde de; “Taraflar, Kuzey Amerika’da veya Avrupa’da içlerinden bir veya daha çoğuna yöneltilecek silahlı bir saldırının hepsine yöneltilmiş bir saldırı olarak değerlendirileceği ve eğer böyle bir saldırı olursa BM Yasası’nın 51. Maddesinde tanınan bireysel ya da toplu öz savunma hakkını kullanarak, Kuzey Atlantik bölgesinde güvenliği sağlamak ve korumak için bireysel olarak ve diğerleri ile birlikte, silahlı kuvvet kullanımı da dahil olmak üzere gerekli görülen eylemlerde bulunarak saldırıya uğrayan Taraf ya da Taraflara yardımcı olacakları konusunda anlaşmışlardır. Böylesi herhangi bir saldırı ve bunun sonucu olarak alınan bütün önlemler derhal Güvenlik Konseyi’ne bildirilecektir. Güvenlik Konseyi, uluslararası barış ve güvenliği sağlamak ve korumak için gerekli önlemleri aldığı zaman, bu önlemlere son verilecektir.” denilse de bu maddeler ilk kez 11 Eylül 2001 de ABD’ye karşı düzenlenen saldırılardan sonra uygulanmıştı. 11 Eylül saldırısından sonra “günah keçisi” arayan ABD, NATO liderliğindeki ISAF (Uluslararası Güvenlik Destek Gücü – International Security Assistance Force)’ı Afganistan’da konuşlandırarak oraya yerleşmişti. 4 . madde ise Rusya’nın 2014 yılında Kırım’a müdahale etmesi karşısında uygulanmıştı.

16 – 19 Aralık 1957 tarihinden 14 Haziran 2021 tarihine kadar üye ülkelerin başkentlerinde (28 – 29 Haziran 2004 tarihinde ülkemizde ilk kez düzenlenen NATO zirvesi İstanbul’da yapılmıştı) 32 kere zirve düzenleyen NATO’ya biz, 25 Haziran 1950’de başlayıp 27 Temmuz 1953 tarihinde biten Kore Savaşı’na ABD 25. Piyade Tümeni’ne bağlı olarak faaliyet gösteren Türk Tugayı’nı gönderip savaşa katılarak “üye ülke” olduk. Daha sonra Afganistan, Bosna Hersek, Kosova ve Körfez Savaşı gibi birçok savaşa “Barış Gücü” adı altında asker göndererek takdire şayan başarılara imza atan TSK, NATO içerisinde en büyük askerî güçlerden biri haline gelmiş, hatta “oyun kurucu” olarak da tüm dikkatleri üstüne toplamayı başarmıştır.

Adana – İncirlik, Batman, Konya, Diyarbakır, Malatya – Erhaç’daki askeri hava üsleri ile Mersin – Taşucu Limanı’nın NATO’nun kullanımına sunan ülkemizde, aynı zamanda Ankara’da Terörizme Karşı Mükemmeliyetçilik Merkezi – Barış İçin Ortaklık Eğitim Merkezi ve ABD Savunma İşbirliği Ofisi, Diyarbakır’da Füze Savunma Radarı Komuta Merkezi, İstanbul’da NATO Yüksek Hazırlıklı Kara Kuvvetleri Karargâhı – Deniz Güvenliği Mükemmeliyet Merkezi, İzmir’de NATO Kara Komutanlığı, Kahramanmaraş’ta SAMP / T Bataryası ve Malatya – Kürecik Radar Üssü faaliyet göstermektedir.

ABD’nin çıkarlarına hizmet etmek için tarihinde ilk kez işletilen 5. maddeye nazaran daha az etkili olan ve NATO üye devletlerini istişareler için bir araya çağıran 4. Madde (“Taraflardan herhangi biri, Taraflardan birinin toprak bütünlüğü, siyasî bağımsızlığı ya da güvenliğinin tehdit edildiğini düşündüğü zaman, tüm Taraflar birlikte danışmalarda bulunacaklardır.” maddesi); Türkiye tarafından 2003’te Irak Savaşı sırasında, 2012’de başlayan Suriye İç Savaşı sırasında silahsız bir Türk F – 4 keşif jetinin düşürülmesinin ve Suriye’den havan topu atılmasının ardından ve 2015’te Irak – Şam İslam Devleti (IŞİD) adıyla kurulup Türkiye’nin toprak bütünlüğünü tehdit eden terörist eylemler karşısında uygulanmıştı.

Ülkemiz iç siyasetinin bir sonucu (!) ya da “ihtilâl sevici” askerlerin müdahalesi olarak nitelendirilen geçmişteki birçok “darbe” ve “muhtıra” nın arkasında; ya direkt olarak NATO ya da o pakt içerisinde eğitim alıp “paşa” (general) olan ileri düzeydeki Atatürkçüler (!) yer almıştı. Hatta NATO’yla bağlantısı olmayan / orada eğitim almayan albayların bir şekilde önü kesilerek “general” yapılmasının da engellendiği hep dillendirilen bir “tabu” haline gelmişti.

Söz konusu Türkiye olduğu zaman kılını kıpırdatmayan, 5. madde dururken “bir parmak bal sürme” misali 4. maddeyi işleten NATO ve esasında arka planında yer alan ABD’nin amacının farkına varanlar, bu vurdumduymazlık – umursamazlık karşısında boşuna “NATO kafa, NATO mermer” sözünü söylememişlerdir.

Türkiye ile NATO arasındaki ilişkiler hiçbir zaman “ikimiz bir fidanın güller açan dalıyız” şeklinde olmamış, tam aksine platonik aşka dönüştürülmüş ve ülkemiz, “NATO’nun asker tedarikçisi” haline getirilmiştir.

15 Mayıs 1955’de kurulup 1 Temmuz 1991’de dağılan Varşova Paktı’nın (daha çok Rusya’nın) komünizm yayılmacılığı – Karadeniz ve Akdeniz politikalarının tehlikeli hâl alması bahanesi ve Kore Savaşı gibi kötü bir başlangıçla NATO’ya dahil olan ülkemiz, “üyelik” in ona yüklemiş olduğu misyon - vazife ve sorumlulukların farkına vararak üzerine düşenden fazlasını yapmış olmasına rağmen, hiçbir zaman “ittifak” olarak muhatap alınmamış, hep arkasından binbir türlü film fırıldak çevrilen ülke olmuştur.

Netice itibariyle, NATO, Türkiye için her zaman; “Gündüz eşine işkence uygulayıp gece hiçbir şey olmamış gibi onunla yatağa giren koca” gibi olmuştur. Türkiye, artık bu kocadan boşanıp bir an önce kurtulmalı ve yeni evliliklere doğru adım atmalıdır, en azından yuva içindeki huzursuzlukların kalkması ve kavgaların bitmesi adına bunu yapmalıdır, daha da ÇOK GEÇ OLMADAN!...

Günay Ertan Akgün

Akit TV köşe yazarı