BIST9.716,77%-0,05
USD32.5593%0.07
EURO34,9416%-0.09
ALTIN2.444,26%0.33

Faşist dedenin komünist torunları

Günay Ertan Akgün

Abone OlGoogle News
17 Ocak 2021 06:20

New York caddelerinde dolaşan Oflu Temel bir kuş dükkanına girer ve bir papağan dikkatini çeker. Dükkân sahibine;

“ – Ula uşağum ha bu papağanı bana sat” der.

Kuşçu da;

“ – O çok pahalıdır, sana ancak yumurtasını satarım” diye cevap verir.

Oflu da;

“ – Olsun alırım” diye ısrar edince, kuşçu baktı ki olacak gibi değil;

“ – On bin doların var mı?” diye geri çevirmek ister. Oflu;

“ – Ben ona o kadar veremem uşağum, sen bana yumurtalarundan sat” diye karşılık verir.

Kuşçu;

“ – Tanesi 100 dolardan sana 5 tane veririm!” deyip yumurtaları Oflu’ya verir. Yumurtaları alan Oflu, memleketine geri döner.

Oflu, aradan birkaç ay geçtikten sonra kızgın bir şekilde tekrar New York’a kuşçu dükkânına gelir ve dükkân sahibi Oflu’yu tanımaz ama papağan onu görür görmez gülmeye başlar. Oflu’da ona cevaben;

“ – Bir yumurtadan güvercin, birinden karga, birinden ördek, birinden serçe, diğerinden de şahin çıktı, hiç birinden papağan çıkmadı” der ve ekler;

“ – Sen beni kandırdın, gülüyorsun ama bütün Of da senin o……. Olduğunu öğrendi”

Dünya ve özelinde de Türkiye’deki siyaset, aynı bu papağan fıkrasına dönmüş; görünen farklı, sonuç farklı.

Siyaset; sadece yönetme sanatı değil, aynı zamanda da birilerini de memnu etme / etmeme, söylediğini inkâr etme, birilerinin değirmenine su taşıma, sağ gösterip sol vurma, fırıldak gibi dönüp durma, koltuk / mevki / makama ulaşma aracı haline getirme, ihale takip etme, akrabalara iş / makam tahsis etme uğraşı vesaire vesaire haline getirildi.

Dünyevî / uhrevî beklentilerin ideolojiyle dönüştürülmesiyle birlikte “dava” haline getirilen siyaset; belli zaman aralıklarıyla “amaç” olmaktan kurtartılıp – her yolu “mubah” olarak görülen - “araç” haline getirilmiş, davanın peşinden koşan azınlık tayfa da ya kızdırılmış, ya kırdırılmış, ya enayi – keriz gözüyle bakılıp “oy deposu” olarak görülmüş ya da bir köşede unutulup terkedilmiştir.

Demokrasinin vazgeçilmez nimetleri olarak görülen ve amaca ulaşmak için araç olarak kullanılan siyasi partilerin, zaman zaman oy kaybına uğrayarak sandık dışına kalıp başarıları sekteye uğradıktan sonra o kenarda bıraktıkları davadaşları (!) – sakla samanı gelir zamanı misâli - akla gelmekte ve “ak sakallı – ak saçlı” benzetmesiyle onlardan medet umulmaktadır. Hani bizde derler ya; “geçti Bor’un pazarı, sür eşeği Niğde’ye!” diye!...

Zor – meşakkatli – vakit ve naktin ihtiyaç duyulduğu – kimsenin memnun olmadığı, sabrın her çeşidinin denendiği siyaset uğruna nice ocaklar söndürüldü, kardeş kardeşe kırdırıldı, kanlar oluk oluk / dere dere akıtıldı, baba oğula küstürüldü, kimse kimseyle konuşmadı / konuşturulmadı ve kapılar “duvar” haline getirildi. Siyaset sayesinde o kadar çok dansözlükler yaşandı ki; dün “faşist” olan bu gün “komünist” – bu gün “komünist” olan yarın “faşist”, sağcı olan solcu, “dinci” (!) olan ateist, ateist olan bilmem ne, vesaire vesaire anlamsız – amaçsız bir süreç aldı başını gitti, gidiyor.

Ve böylelikle yapılan davranışlar, yaşatılan tecrübeler, şeytana pabucunu ters giydirtecek planlar, ikileme bıraktırılan ve sahip çıkılmayan kadrolar, “benzemez” olsalar bile düşmanlıklarda dahi bir araya gelemeyeceklerin “ittifak” çatısı altında birleşmeleri sayesinde istenilen / beklenilenlere cevap veremeyen siyaset; iki ucu değil, her tarafı pisletilen değnek oldu. Hani “üst yönetim” – “üst akıl” diye adlandırılan tayfa; bir yerlerden aldıkları emirlerle hegemonya altında yönettikleri partilerini öyle bir paçavra ettiler, ideoloji ya da davalarını öyle bir beş para etmez hâle getirdiler ki; artık ne bu partiler ve ne de siyasete olan bağlılık dikiş tutmaz, yama da yapıştırılmaz. Artık bu saatten sonra “beyaz elbisemi kirletmem!” düşüncesiyle siyasete girmeyenlere kimse de gücenmesin – kırılmasın ve laf da söylemesin. Günahsız insanların kanına giren – küstüren ve zafiyet oluşmasına sebep olanlara Allah, düşüncesine / yaptıklarına göre versin, ne diyelim?!...

Siyaset; Faşist dedenin komünist torunları sayesinde bakalım nereye kadar gidecek?!...

Günay Ertan Akgün

Akit TV köşe yazarı