BIST10.045,74%-0,37
USD32.4877%0.20
EURO34,8227%0.03
ALTIN2.421,62%-0.05

Koronaperest nesiller

Günay Ertan Akgün

Abone OlGoogle News
28 Aralık 2020 09:19

Her yüzyılda bir insanlığı ziyaret eden salgın hastalık ve sel – deprem – yangın - tsunami vb. gibi “doğa olayları” yla birlikte insanlık büyük bir imtihandan geçti, geçmeye de devam ediyor. Milyonda bir ihtimal dahi olsa bile - önce korona virüs, sonrasında yeni tip korona virüs ve bu ikisi yetmiyormuş gibi de “Kovid – 19” olarak adlandırılan - yeni bir salgın hastalık kapımızı çaldı ve bir yıldır buna derman bulmaya çalışıyor, bu yılları tarihe “kara yıllar” olarak kaydetmeye çalışıyoruz.

“Milenyum çağı” olarak adlandırılan bu yüzyılın genelini değerlendirdiğimiz zaman “felaketler zinciri” ni yaşadığımızı görürüz. Büyük savaşlar, savaşa dönen krizler, ekonomik buhranlar, “faili meçhul” olarak gösterilip aslında faili belli olan siyasi cinayetler, haksız el koyma ve işgaller, veba – tifo – verem – AİDS – KKKA – deli dana – kuş gribi ve bunlar az geliyormuş gibi acı hatıralar bırakan kanser illeti gibi sürüsüne bereket (!) hastalıklarla mücadelede kısmen “başarı” sağlayan insanoğlu, ne yazık ki bir şekilde “korona virüs” denen bu “görünmez düşman” la da tanıştırıldı.

Çin’in Wuhan eyaletindeki Viroloji Enstitüsü’nden vahşi hayvan pazarına oradan da dünyaya yayıldığı iddia edilen korona virüs denilen bu absürt mikrobun laboratuvar destekli bir “biyolojik silah” olduğunu kanıtlarla ortaya koymaya ve arka planında hangi güçlerin ne amaçlar güderek faaliyetler gösterdiğini ispatlamaya çalıştık, çalışıyoruz. Yakın bir zaman içerisinde insanoğlu, bu virüsün nasıl meydana geldiğini / hangi kaynaklar üzerinden yayıldığını görecek - anlayacak ama o zaman da iş işten çoktan geçmiş olacaktır. Yaşadıklarımız bizi haklı çıkartacaktır, sadece biraz zamana ihtiyacımız var.

Bir yılı aşkın bir zamandır tüm dünyayı ve özelinde de ülkemizi etkileyen korona virüs, insanlığı; hem bulundukları toplumlar ve hem de yaşamış oldukları alanlar içerisinde hapsetmiş durumda. Biz de sırasıyla; Sosyal mesafeye tam uyum, hijyen (temizlik), maske gibi tedbirlerin alınması ve “evde kal” ma kampanyaları düzenlenmiş, peşi sıra “tam kapanma” ve sonrasında da “kısmî kısıtlama” gibi yasaklar ve “HES (Hayat Eve Sığar) Kodu” uygulamasıyla, bu illetten korunma yoluna gidilmiş ve kısmen de başarı da sağlanmıştır.

Kış sezonuna girmemizle birlikte mevsimsel hastalıklar, astım – bronşit – böbrek yetmezliği kalp rahatsızlıkları – KOAH gibi kronik rahatsızlığı olanlar ve sorumsuzca davranıp virüsün hızla yayılmasına sebep olanlar, bir taraftan birilerinin ekmeğine yağ sürerek bu virüsün hızlı bir şekilde yayılmasını tetiklemiş diğer bir taraftan da günlük ölüm – ağır hasta – vaka sayılarını arttırmasına sebep olmuştur. Bir an önce el ve iş birliğiyle bunun üstesinden gelinmeye çalışılacaktır. Münferit olumsuz olaylar istatistik verilerin sonucunu değiştirmeyeceği gibi başta sağlık çalışanları olmak üzere bu uğurda canhıraş bir şekilde çalışan tüm kurum / kuruluş ve özel sektör mensuplarını “dava” belledikleri bu yoldan geri çevirmeyecektir.

Korona virüsün yaklaşık bir yıldır yaşattığı genel tablo bu. Peki, bir şekilde vaka – hasta ve ölüm acılarını yaşatarak kapımızı çalan bu illetin üstesinden gelinerek def edilmesinden sonra ne gibi kalıcı sıkıntılar olacak, bunlarla ilgili gelecek ve nesiller adına yapılan çalışmalar var mı, her hangi bir alt yapı hazırlığı yapılmış mı - yapılıyor mu? Bu soruların cevabını ve bundan sonra yaşanılacak olası bir salgın hastalığın karşımıza çıkmasıyla birlikte; herhangi bir senaryo – tatbikat hazırlığımız var mı yoksa yaşadığımız acı bir tecrübe olarak anılarımızda mı kalacak? Bunları ömrümüz vefa ederse göreceğiz.

Bizim, mevcut toplum ve gelecek nesiller adına tedbir maksatlı birkaç önerimiz olacaktır;

1 – Geçirdikleri tedavi sürecinden sonra iyileşse bile korona virüs bulaşan hastalarda ya kalıcı organ rahatsızlıkları ya da psikolojik rahatsızlıklar görülmeye başladı.“Gelecek” adına bunlarla ilgili herhangi bir tedbir – tedavi senaryosu var mı, bunu çok merak ediyorum. Ayrıca virüs bulaşmasa bile onun isminin geçtiği yerde endişe ve korkuya bağlı duygular yaşanmaya başladı. Bu, bir toplumun psiko manyak olması ve akıl sağlığını kaybetmesi için yeter de artar bile. (“Korku İmparatorluğu”, size diş bileyen ve fırsat kollayan düşmanlar için bulunmaz bir kaftandır.)

Son zamanlarda başta TV kanallarındaki tartışma programları olmak üzere toplumun her katmanında meydana gelen kavgalar, kısıtlama ve yasakların uygulanmasında yaşanılan polis – vatandaş gerginlikleri, başımıza sosyal medya fenomeni kesilenlerin toplu taşıma araçları ile kamusal alanlarda çektikleri videolardaki görüntüler ve buna benzer bir dizi yaşanmışlıklar, bu toplumun tırlatmaya doğru gittiğinin bir göstergesidir. Bence korona virüsten daha tehlikelisi, toplumun bozulan ya da bozulmaya yüz tutan akıl sağlığıdır. Bununla ilgili bir şeyler yapılmazsa, başta genç nesil olmak üzere herkesi büyük tehlike ve tehditler beklemektedir. Bir taraftan salgınla ilgili hastane yaparak mücadele ederken diğer bir taraftan da yurdun dört bir köşesini akıl hastaneleriyle donatmayalım, cezaevi yapmayla övünenler hastane yapmayla da övünmesinler!...

2 – Ülkelerin geleceğini şekillendirecek ve onu ayakta tutacak olan bugünün çocukları yani yarının gençleridir. Bir ülkede sayı ve etki bakımından gençler fazla ise başta siyasi partiler olmak üzere terör örgütleri, suç şebekeleri, cemaatler ve size düşmanlık besleyen dışınızdaki devletler bu kesimi hedef kitle haline getirir ve kazanmak / elde tutmak için de var gücüyle çalışır. Ülkemizde de genç nesil birçok ülkeye nazaran sayı - etki / keyfiyet – kemiyet bakımından oldukça zengindir. Bu nesil, ne yazık ki bazıları tarafından çok iyi bir şekilde kullanıldı, esir edildi ve bataklığa sürüklendi.

Birçok dönemde “bağımlı” derecesinde sigara – alkol ve uyuşturucu madde kullanımı, AİDS gibi cinsel yollarla bulaşan hastalıklar ile teknoloji ve sonrasında da sosyal medya bağımlısı haline gelen ve magazinleşen tabirle “Z Kuşağı” (Son Kuşak) olarak adlandırılan nesil; uzaktan eğitim, askere geç kabul edilme ve geç terhis, evlenme, sokağa çıkma yasağı ya da kısmî saat uygulamalarıyla sokağa çıkma ve sanat – spor gibi faaliyetlerden uzak bırakılma / tutulma gibi alınan kısıtlama ve yasaklarla birlikte iyice eve kapattırıldı. Son on yıldır iyice sosyal medya bağımlısı olan – ikili ilişkilerden uzaklaştırılan bu nesil, “Yarı açık cezaevi” ni andıran bu yasak ve kısıtlamaların bir sonucu olarak eve kapattırılmayla birlikte iyice anti sosyal bir kişiliğe büründürüldü.Bu, gidişat hayra alamet değildir. Boş ve anlamsız bir nesil, gelecek için en büyük tehdit ve tehlikedir.

3 – Korona virüs belirtileriyle birlikte getirilen test zorunluluğundan sonra tedbir maksatlı “HES Kodu” zorunluluğu, akabinde başka zorunlulukları da getirir mi endişesi toplumun büyük bir kısmını kaplamış ve rahatsız etmiş durumda.AVM, pazar yerleri, resmî kurumlar gibi kapalı mekanlar başta olmak üzere kamuya açık tüm alanlara girerken “HES Kodu” nun sorulması ve bunun da “zorunlu” hâle getirilmesinden sonra birden fazla ülkeden ülkemize getirilecek olan “aşı” nın da uygulamalarla zorunlu olacağı düşünülmesi toplumda geniş çaplı bir ikilemin doğmasına / tereddüt içinde olunmasına ve aşı yaptırıp yaptırılmayacağının tartışmasının çıkmasına sebep olmuştur. Eğer ki başta “HES kodu” sorgulamasının zorunlu olduğu alanlar olmak üzere şehir dışı otobüs – uçak yolcukları ile bireysel araçlarla yapılan seyahatlerde bu aşı zorunlu kılınacaksa bunun doğuracağı endişe ve tıbbi sorunların üstesinden nasıl gelinecektir. Bu da ayrı bir handikap konusu olmuştur.

Aşı yaptırma, toplum ve devlet sağlığı açısından olmazsa olmaz tıbbî tedbirlerden biridir, önleyici tedavi yöntemidir. Ancak bu, bir nevi oy verme gibi bireysel bir haktır; isteyen yaptırır, isteyen de yaptırmaz. Hele hele aşının yurtdışında bilhassa sabıkası kabarık olan ülkelerde üretiliyor olması ve yerinde de aşı yaptırma / yaptırmama konusundaki tartışmaların çıkması, bu konuda halkımızı sonuna kadar haklı çıkartmaktadır. Son zamanlarda pazar malı gibi ortaya dökülen tereddüt ve senaryoların ayyuka çıkmasıyla birlikte, bu topluma zorla aşı yaptırmak; aşıyla birlikte meydana gelecek yan etkilerin neticelerini ortadan kaldırmayacak ve aşı yapılanlarda tekrar korona virüs görülmesiyle birlikte inandırıcılığını da yitirmiş olacaktır.

4 – Belirtilerini gösterse de göstermese de yaptırdığı korona virüs testi pozitif çıkıp hastaneye yatma derecesinde olmayan – bu da ne demekse – hastalar; bir şekilde evlerinde / bulundukları ortamlarda bulaşıcılığı yaymasınlar diye yalnızlaştırılmış, toplumdan izole edilmiş, ilaçları ayaklarına kadar getirilerek tedavi altına alınmıştır. Hastalık yayılmasın diye alınan bu tedbirler, Sağlık Bakanlığı’nın filyasyon ekipleri tarafından kontrol edilmekte ve tam karantina tedbirlerine uyulup uyulmadığı zapt ü rap altına alınmaktadır. Evlerinde endişeli bir şekilde bekleyen ve adeta cüzamlı muamelesine tabi tutulan korona virüslüler, karantina bittikten sonrasındaki aşamalarda sinema salonundan çıkan izleyicilerin ya da yeni doğmuş canlı yavruların yaşadıkları “geçici körlük” le tanışmış ve afallama dönemine girmişlerdir. Bu psikolojik rahatsızlık, insanların birbirinden soğumasına ve toplumsal ilişkilerin kopmasına sebep olmaktadır. Dediğimiz gibi kimsenin korku imparatorluğu oluşturmaya hak ve yetkisi yoktur.

Korona virüsle ilgili gelecek adına alacağımız tedbirlerin maddelerini arttırmak; bir taraftan işin rengini değiştirmez diğer bir taraftan da bu virüsün “perest” olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz. Toplumu zorla itaatkâr yapıp bu gerçek üzerinden nesli de zapt ü rap altına almak, gelecek nesle yapılacak en büyük kötülüktür, kimse bu kötülüğün değirmenine su taşımasın ve surda bir gedik açacak olan bu genç nesli de koruma altına alsın!...

Günay Ertan Akgün

Akit TV köşe yazarı