BIST9.915,62%2,05
USD32.509%-0.09
EURO34,7760%-0.56
ALTIN2.438,67%0.10

Uzaktan baktığınızda “vekil” sanıyorsunuz

Günay Ertan Akgün

Abone OlGoogle News
21 Aralık 2020 09:59

“Siyaset”, her bir kademe ve temsil anlamıyla zor, etrafınızı çevreleyen kurum – şahıs, aile ve akraba, parti ve muhalefetiyle birlikte de kimseyi “memnun” edemediğiniz / yaranamadığınız bir yönetim biçimidir. Hele hele tüm beklentilerini “devlet kapısı” ndan uman, bağlı olduğu devleti “baba” olarak gören Türkiye gibi devletler de bu zor işi yerine getirmek bazen imkânsız bir hâl alırken, bazen de kendi yerinizi sağlamlaştırma adına kırk takla atmanıza sebep oluyor.

Şahsi ikbal, endişe duyulan gelecek ve mevki / makam hastalığı adına siyasete atılan her bir siyaset erbabı ya da politikacı, “seçilmiş” olabilmek için; kariyere - havaya saçacağı / unutacağı paraya ve terk edeceği şöhrete sahip ya da bunlara hükmediyor olması gerekir. Bunlardan biri ya da birkaçının olmadığı yerde siz “seçilmiş” olamazsınız ya da bir süreliğine seçilmiş olsanız bile belli bir müddet sonra unutulmanıza sebep olur. Türk siyaset tarihçesi bu örneklerle doludur. Seçilmiş ve bulunduğunuz yerde “devamlı” kalabilmeniz için; ya parti ve yandaşlarını sürekli olarak paraya boğacak derecede zenginliğe, ya şöhretinizden dolayı taraftar toplayacak “oy deposu” özelliğine ya da “aşiret” – “sülale” reisliğinizden dolayı “etkili” bir güce sahip olmanız gerekir. Sizde bunlar yoksa siyasi ya da şahsi varlığınız da bir anlam ifade etmez, etmeyecektir. Eğer ideoloji partisiyseniz, çok da dikkat çekiyor ve partiniz için harcayacak paranız da varsa o zaman orda da kendinize yer edinmiş ve bir müddet “kalıcı” olmuş olursunuz.

Siyasi hayata atılmak; aynı zamanda başta ülke olmak üzere parti sorunlarına talip ve bunlara çözüm üretiyor olmak anlamına da gelir, daha doğrusu bizlere öğretilen buydu. Girmiş olduğunuz yolda - bu uğurda; ihmal edeceğiniz eş – dost – akraba ve ailenizi görmezden gelecek, harcanacak paranın hesabını yapmayacak, giden vaktin muhasebesine girişmeyecek, yorulmak – kırılmak – darılmak – kızmak ve küsmek gibi kelimeleri sözcüklerden ve beyinlerinizden çıkartacakve yeri geldiğinde de can veremeyecekseniz boşuna böyle bir uğraşın içerisine girmeyin, kimsenin de bedduasını almayın, sizden olan beklentileri de boşa çıkartmayın. Sırf bu yüzden bile siyaset çok zor ve herkesin üstlenemeyeceği / üstesinden gelemeyeceği bir uğraştır, davadır. Siyaseti dava edinemeyecek kadar cesur olamayanlar, gitsinler başka işlerle uğraşsınlar ya da eski siyasilerin deyimiyle – bir zamanlar “moda” da olan - “anılar” ını yazsınlar.

Türk Siyaseti; Osmanlı’nın son yüz yılından sonra “parti” leşmeye başlamış olsa bile bu gidişat yer yer darbe, vesayet etkileri, muhtıra, bin yıl süreceği iddia edilen süreçler gibi çeşitli sebeplerden dolayı sekteye uğratılmış, tökezlemiş ve aynı hışımla da düştüğü yerden kalkmayı da bilmiştir. Başlı başına geliştirdiği – yaşadığı hamleler, ülkemizin bazen kör talihini değiştirmiş ve bazen de ipleri dışarıda olan piyonlar yüzünden şahın devrilmesine sebep olmuştur. (Olsun varsın bu millet hiçbir zaman “baş” sız kalmaz, bu onun fıtratına ters bir durumdur, yönetir – yönetilir.) Yaşadığı çetrefilli süreçlerle birlikte yine de siyaset adına çok yol kat ettik. Günümüz siyasetine baktığımız zaman da geçmiş adına yapılan – yaşanılan hatalardan ne kadar az ders çıkarttığımızı görmemiz bizleri derinden yaralıyor, “ne zaman adam olacağız, akıllanacağız?” sorusunu akla getiriyor.

Siyasetimizin şekli – modeli – iktidar partilerinin tipi /ittifak ya da koalisyon gibi çeşitliliği değişse de değişmeyen tek şey var, o da şudur; Adı – sanı – partisi ne olursa olsun “asıl” la gelip onları unutan “vekil” lerin; milletlerine, Meclis’ine, devlet makamlarına ve birbirlerine karşı üslup ve saygılarıdır. Daha doğru bir ifadeyle; bu güzelim hasletlerin yer yer onlarda kalmaması – eksik olmasıdır. Başta; her yılın son (aralık) ayında bir sonraki yılın bütçesi ve bir önceki yılın kesin hesap görüşmelerinin yapıldığı “bütçe görüşmeleri” olmak üzere TSK’nın sınır dışında yapacağı askerî harekât ve operasyonlar ile yabancı ülkelere gönderilecek olan askeri güçlerle ilgili yapılan tezkere görüşmeleri ve buna benzer Meclis açıkoturumları sürekli olarak tartışma / hararetli kavga ve havada uçuşan hakaretlere sahne olmaktadır. Biz, sizi “biz” i temsil edin diye oraya gönderiyoruz. Sayınız 400 olsa ne, 500 olsa ne, 600 olsa ne fark eder? Önemli olan milletin – memleketin hayrına bir şeyler yapmanız, ortak bu paydalarda buluşabilmenizdir.

“Asıl” ları unutan ey “vekil” ler! Meclis kürsüsüne çıkıp bağırıp çağırdıktan / kavga ettikten sonra lobi ya da lokantada aynı masada yemek yediğinizi – kaldı ki olması gereken de budur ama siz yine de sağ gösterip sol vurmayın - ve kırk yıllık aktörler gibi tribüne oynadığınızı da biliyoruz. Edep, ahlâk, karşılıklı anlayış, millet ve ülke menfaatlerini koruma çerçevesinde mücadelenizi verin, haklarınızı / temsiliyet sorumluluklarınızı sonuna kadar savunun, bu uğurda yaptıklarınıza laf söyleyen namerdin en önde gideni olsun ama sizde tersini yaparsanız; sizi oraya göndermesini bilen bir sonraki seçimde de almasını – indirmesini de bilir, bunu da unutmayın.

Kurtuluş Savaşı’ndan bugüne kadar çeşitli merhaleler geçiren, yeri geldiğinde şehit – gazi veren ve en son olarak da 15 Temmuz’u yaşamasıyla birlikte “gazi” unvanını alan Meclis’imiz; millet iradesinin en demokratik – en haklı mücadelesinin tecelli ettiği ve bu bakımdan da temsil edildiği yerdir. Bu kutsallığı bozacak, onun maneviyatına halel getirecek, kudsiyetinin yerini başka şeylerle dolduracak vekil ya da parti kim varsa hak ettiği cezayı, hem milletten ve hem de bu milletin haklarını koruyan gerekli kurumlardan alacaktır. Bundan da hiç kimsenin şüphesi olmasın.

Biz; sizi uzaktan seyrediyor ama yaptıklarınızı yakından not ediyor, bir yerlere kaydediyoruz. Oradan çok kişiler gelip geçti, sizler de bir gün gideceksiniz. Kalıcı olan, oranın; “makam” ve “manevi büyüklüğü” dür, bunu unutmazsanız çok iyi olur.

Günay Ertan Akgün

Akit TV köşe yazarı