BIST9.075,37%-0,05
USD32.3813%0.11
EURO34,9798%-0.11
ALTIN2.326,16%0.25

Mızrak çuvala sığmıyor

Günay Ertan Akgün

Abone OlGoogle News
12 Haziran 2020 06:05

Milletler, devletlerine ihtiyaç duymadan tarım – hayvancılıkla uğraşır ve geçimlerini de bu yolla sağlamaya çalışırlar. Arazilerin büyüklüğü, sanayileşmiş tarımın profesyonel hale getirilmesi ve ürünlerin devlet eliyle bakir pazarlara ulaştırılmasıyla birlikte, emeklemeye başlayan devletler; bir taraftan milletlerine yardımcı olurken diğer bir taraftan da uluslararası borsalarda bu konuda söz sahibi olmaya çalışırlar.

Pamuk, tütün, zeytin, buğday, fındık, çay, şeker gibi ürünlerin ekim – dikim ve pazarlanması öncelikli olarak kooperatif – genel müdürlük gibi yapılanmalarla devlet eliyle yapılmış ve bu, zamanla “KİT” (Kamu İktisadi Teşekkülleri) adını almıştır. Bu tarz kurum – kuruluşlar, dönem dönem siyasilerin yağdanlıkları – adam yerleştirme – torpil yerleri haline getirilirken buralar tüccar /şirket kafasıyla işlettirilmemiş, kâr – zarar hesapları yapılmamış, sırt devlete dayandırılarak “kambur” haline getirilmişlerdir. Hâl böyle iken “özelleştirme” ve beraberinde de devlet kurumlarının zararına satıldığı, Yüce Divan tartışmalarının başlatıldığı tiyatroları izlemiş, “ah devletimiz, kimlerinde elinde kalmış!” serzenişlerinde bulunmuştuk. Bu köprünün altından çok dereler aksa da bazı mantık ve mantalitelerin değişmediğini görmüş olmamız; geçmiş yaşanmışlıklardan ders almadığımızı ve halen daha kurumları “çiftlik” görme anlayışından kurtulmadığımızı göstermektedir. Bunun en iyi örneğini son bir yıldır çay ve onun bağlı olduğu kurum olan ÇAYKUR Genel Müdürlüğü’nde yaşanılanlarda da görmekteyiz.

ÇAYKUR, yaklaşık 1,5 yıldır bir vekil genel müdürle yönetilmektedir. Böyle bir ayıp, köklü bu kuruma fazla bile gelir. Şubat 2017’de VARLIK Fonu’na aktarıldığı günden beri tartışmaların odağında olan ÇAYKUR, kendine bağlı çalışan personel ile yöre üreticilerinin pür dikkat izlediği, özelleştirme korkusuyla kimlere peşkeş çekileceğinin gününün beklendiği / yapılan gündelik uygulamalarla yer yer nabız yoklandığı ve bazen de sinir harbinin yaşanmasına sebep olan bir kurum haline getirilmiştir, yazık, hem de çok yazık!...

Küresel etkileri görülen ve “pandemi” ilan edilen “yeni tip korona virüs (kovid - 19)” salgınıyla birlikte alınan kısıtlama tedbirleriyle, memleketlerine gönderilmemekte ısrar edilen üreticilerin adeta büyükşehirlerde açık cezaevi hapsine tabi tutulması çay tarımının geç hasat edilmesine sebep olsa bile çaya beklenilen fiyatın verilmemesi (hatta kilogram başına 10 kuruş zam yapılarak milletle dalga geçilmesi bir tarafa, Cumhuriyet Tarihi boyunca böyle bir vaka daha da yaşanmamıştı) üreticileri hüsrana uğratmıştır. Bunu örtbas edip unutturacak bir kıvrak zekâyla dönüm başına alınacak olan çayın miktarı arttırılmış ama kontenjan uygulamasıyla birlikte üreticilerin çayları ya alınmamış ya da – istisnalar haricindeki – vicdansız özel sektör temsilcileriyle baş başa bırakılmıştır. Devletin açıklamış olduğu taban fiyata alım yaparak 8 – 12 ay sonrasına ödeme sözü veren ve bu yolla çay almaya çalışan özel sektör de kendine düşen kurnazlığı sergilemiş bu da yetmemiş gibi – tarafımdan “Çayın Susurluk’u” olarak adlandırılan- kaçak çay yüklü tır kazası hadisesi yaşanmıştır. Yaşanan kazadan bir gün öncesine kadar dönüm başına 15 kilo olarak çay alımı kontenjanı kazadan bir gün sonra 20 kilograma çıkartılmış, sanki bir şeylerin üstü kapatılmaya çalışılmıştır. Kendini sorumlu (!) hisseden bazı borazanlar da “savunma” taktiğine geçmiş ve millete kazanın yasal kılıfı anlatılarak yutturulmaya çalışılmıştır. Yemiyor artık beyler, boşuna uğraşmayın!... Çayın başkentinde yaşanılan bu hadiseleri artık kimse yutmuyor, boşuna debelenmeyin!...

ÇAYKUR, hükümete ve hemşehrisi Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’a ve bünyesinde olduğu VARLIK Fonu’na derdini ya tam anlatamamış, ya eksik anlatmış ya da anlattığı halde çare bulamamış olmalı ki, hem vekâleten yönetilmeye devam edilmekte ve hem de bu kurum üzerinden yöredeki tartışmalar bitmek bilmemektedir. Neden mi;

ÇAYKUR Genel Müdür vekili Yusuf Ziya ALİM, 2019 yılında kurumun tarihi boyunca rekor bir alım yaparak en fazla yaş çay aldığı dönemi yaşadığını belirtmiş ve 721 bin ton yaş çay alımının gerçekleştirildiğini ifade etmişti. Peki bu yıl ne yaşanıldı, onu da sayın ALİM’den dinleyelim;

“11 Haziran 2020 itibariyle 203 bin ton yaş çay alımı yaptık. 2014 yılı birinci sürgün alımlarını ise 209 bin 944 ton ile tamamlamıştık. 2015 yılında 230 bin 540 tonla ilk sürgün kampanyasını tamamlarken, 2016’da 230 bin 184 ton, 2017’de 172 bin 432 ton, 2018’de 217 bin 453 ton ve 2019’da 287 bin 906 ton yaş çay alımında bulunduk. Bu yıl son 6 yılın en fazla çayını alacağımız ikinci sezon olacağını öngörüyoruz.” (www.olay53.com/ 11 Haziran 2020) Öngörmek ayrı şey, sürgün bitimine bir iki gün kaldığını ve bu kısa sürede bu alımın gerçekleşemeyeceğini görememek ve üreticinin de özel sektöre çayını vererek bu sayede ürününü dalında bırakmamayı seçmemesi de apayrı bir şey. Beyler, kimseyi kandırmayın; çayı almayacağınız açıkladığınız fiyat ve – verilmeyen fiyata günah çıkartırmış gibi - kotanın dönüm başı 600 kiloya çıkartılıp uyguladığınız düşük alım kontenjanından da belliydi. Yüksek kotaya rağmen beklenen alımı gerçekleştirememiş ve kontenjan uygulamasına ısrar etmeniz de tamamen sizin beceriksizliğiniz ve ayıbınız olmuştur. Artık çıkıp millete bunun açıklamasını yapın ve deyin ki; “Salgın hastalıkla birlikte öngöremediğimiz gelişmeler oldu ve devlet hazinesinde para kalmadı. Çay da domates – limon olmadığı için istediğimiz şekilde satamıyor ve paraya çeviremiyoruz. Bu yüzden çaya fiyat vermedik ve kotayı arttırıp gözünüzü boyadık. Kontenjan uygulamasıyla da çayınızı da alamadık!” KORKMAYIN, SEÇİMLERE DAHA VAR!...

Bir diğer gelişme de kaçak çay yüklü tır kazasıyla ilgili yaşananlar;

“Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Rize İl Başkanı Saltuk Deniz, beraberinde Merkez İlçe Başkanı Necati Topaloğlu ve partililerle birlikte Rize Adalet Sarayı’na giderek, 7 Haziran günü İkizdere ilçesinde meydana gelen tır kazasındaki ithal çaylar için suç duyurusunda bulunduklarını bildirdi.

İl Başkanı Deniz, yaptığı yazılı açıklamada; “Kaza sonucu ortaya çıkan çayların peşini bırakmıyoruz. Bugün savcılığa suç duyurusunda bulunduk ve soruyoruz; Çayın sahibi olduğu söylenen HMK şirketi Rize’ye geldi mi? Çaylarla ilgili raporun sonucu ne oldu? Çaylar nerede? Çaylar gümrük deposunda mı yoksa sahiplerine mi teslim edildi? Niye şimdiye kadar hiç birisi çıkıp bu çaylar bizim işimiz. Bu çayları da şu nedenle getirdik demiyor? HMK kim? Kimse açıklamadı biz açıklayalım” dedi.

Deniz, açıklamasının devamında ise şunları kaydetti: “7 Haziran 2020 tarihinde Rize İkizdere Sivrikaya mevkiinde çay yüklü TIR’ın kaza yapması sonucu aracın şoförü ölmüş bir kişi de yaralanmış ve 21 ton çay yollara saçılmıştı. İşte hikâyede bu noktada başladı. Kazayı duyar duymaz ilk gelen bilgilere göre açıklama yapmış ve “İran kuru çayının Rize’de ne işi var?” diye sormuştuk. Açıklamamızın ardından konu ulusal basına kadar çıkmıştı. Konuyla ilgili açıklama yapan Rize Ticaret Borsası (RTB) Başkanı Mehmet Erdoğan, “Çayın Adana menşeli HMK Tütün Mamulleri Şirketi’ne ait olduğunu ve çayın İran’dan Ağrı Gürbulak Sınır Kapısı’nda gümrük işlemine müteakip Rize Çay İhtisas Gümrük Müdürlüğü’ne sevki sağlanmak üzere yola çıkmıştır. Çay İhtisas Gümrüğü ilimizde olduğu için yurt dışından gelen bütün çaylar ihtisas gümrüğünden geçmek zorundadır. Rize’ye gelen bütün çayların hepsinin kaçak çay olduğu bir yanılgıdır. Bu tür açıklamalara dikkat etmek gerekir. Ayrıca TIR’ın devrilmesi nedeniyle TIR’da bulunan kuru çaydan Rize Tarım Müdürlüğü numune almış, analizlerini yapmaktadır. Yine ayrıca devrilen TIR’daki çaylar Gümrük Müdürlüğü personelinin nezaretinde başka bir araca nakledilerek ihtisas gümrüğüne sevki sağlanmıştır.” açıklamasını yapmıştır. Doğal olarak bu açıklama kamuoyunu tatmin etmemiştir. Özellikle çayın sahibi olduğu söylenen HMK şirketi ile ilgili sorular artmıştır. Gazeteci arkadaşlarımız kamuoyunu aydınlatmak için konuyu araştırmışlardır. Bölgemizi ilgilendiren her konu ve sorun bizim için de konu ve sorundur. Bu nedenle HMK şirketi ile ilgili elde edilmiş olan bilgileri paylaşıyoruz;

Şirket, 05.07.2018 tarihinde M. K. Tarafından Adana Yüreğir’de kurulmuş. 12.07.2019 tarihinde M. K. hisselerini A. E.’ye devretmiş. Aynı tarihlerde müdür de değişmiş. Şu an tek kişi üzerinden devam eden bir şirket. Sermayesi 1.000.000 TL. Oda kayıtlarında ne telefon numarası ve ne de faks numarası var. Firmaya Ticaret Odası’ndan ulaşmak isteyip mal almak isteseniz ulaşma şansınız yok. 100 bin dolar ya da 110 bin dolar arasında mal ithal eden firmanın oda da telefon numarası yok. Ne web sitesi var ve ne de sosyal medyada hesabı var. Oysaki mal alıp satan hele de bu kadar büyük miktarda hem de yurt dışından mal alıp getiren satan firmanın tek sayfa da olsa bir web sitesinin olmaması, sosyal medya da hesaplarının olmaması ve görünür, bilinir olması gerekmez mi? Aksine gizemli bir firma. Kaza olmasa kimsenin firmadan haberi olmayacak. Firmanın Ticaret Odası’na göre Ana Faaliyet Kodu 46.35.01 Tütün Ürünlerinin Toptan Ticareti (pipo tütünü, sigara, puro vb.) (işlenmemiş tütün hariç). Oysaki çay işiyle uğraşanların Ana Faaliyet Kodu 46.37.01 çay toptan ticareti. Oda kayıtlarına göre firmanın ana faaliyet kolu tütün ticareti. Peki bu firmanın tütün ticareti yapma yetkisi var mı? Bakalım;

T. C. Tarım ve Orman Bakanlığı Tütün ve Alkol Dairesi Başkanlığı’nın web sitesine yer alan Tütün Ticareti Yetki Belgesi’ne sahip gerçek ve tüzel kişilere ait bilgiler listesine baktığımız da firmanın geçmediği için). Araştırıldığı zaman başka şeyler de çıkacaktır. Şimdilik bu kadar araştırma yeter diyelim ve sorumuzu soralım; Çayın sahibi olduğu söylenen HMK Firması yetkilileri Rize’ye geldiler mi? Gelmediler mi? Geldilerse çayı teslim aldılar mı? Gelmedilerse 21.545 kg çayın sahibi yok mu ya da gerçek sahibi kim? Çayla ilgili rapor sonuçlandı mı? Çaylar nerede depolanıyor? 21.545 kg çay (4 dolardan alındığı söylenir gibi olmuştu) yaklaşık değeri 90 bin ile 110 bin dolar arasında TL bazında da 700 bin TL’nin üzerinde, vergisi vs bunun maliyeti 1.000.000 TL bulur. Bu duruma göre şirket tüm sermayesini bu işe yatırmış. Peki, çayına niye sahip çıkmıyor? Bekliyoruz soruların yanıtlanmasını. Sadece beklemiyoruz. Bugün de savcılığa suç duyurusunda bulunduk.” (www.olay53.com)

Evet, yazı ve söylemlerimizde; “çay – şeker – tütün – buğday gibi tarım ürünleri ile bu ürünler sayesinde ayakta durmaya çalışan üretici ve kurumlar, siyaset ve siyasi kurumların üstündedir!” diye diye bas bas bağırıyor, her seferinde “köylünün, milletin efendisi” olduğunu bildiriyor ve yaşanan tüm gelişmeleri takip edeceğimizi, herkesin haykıran sesi olacağımızı da söylüyoruz. Buna var gücümüzle devam edecek, hangi parti ve görüş olursa olsun bu devlet ve milleti için uğraşan - haksızlığa kim başkaldırırsa kaldırsın onların da yanında olacağımızı söylüyor ve çuvalını yırtıp çıkan mızrağın artık birilerine saplanacağının da bilinmesini istiyoruz.

Günay Ertan Akgün

Akit TV köşe yazarı