Çayın Susurluk'u
Günay Ertan Akgün
Yaşı müsait olan ya da yakın tarihe ilgi ve merak duyanlar; 3 Kasım 1996 tarihinde Balıkesir – Bursa karayolu Susurluk ilçesi Çatalceviz mevkiinde meydana gelen ve bir kamyonun sebep (!) olduğu “Susurluk Kazası” diye bir olayı mutlaka hatırlarlar. Bu kazayla birlikte; “mafya - emniyet – siyaset üçlemesi” veya bazılarının deyimiyle “derin devlet” in ifşa edilmesine şahit olduk. Üzerinden neredeyse çeyrek asra yakın bir zaman geçti. Buna benzer kaza ve sonuçlarını gördükçe aklımıza her daim Susurluk gelir ve bir şekilde yâd (!) etmeye çalışırız.
Kamuoyumuzun dikkatlerini pek de çekmese ve sonuçları üzerine kafa yorulmasa bile, memleketim Rize’de 07 Haziran 2020 tarihinde devrilmeye bağlı basit (!) bir tır kazası yaşanmış ve bu kazada bir kişi ölmüş, bir kişi de yaralanmıştı. Eğer tır devrilip içindeki çay yükü ortalığa savrulmamış olsaydı, bu haber; yörede bu kadar dikkat çekmez ve sonuçları üzerinden de tartışmalar yapılmazdı. Gerçi bu olayın üstü bir şekilde kapandı / kapattırıldı ancak bunun o kadar da kolay olmayacağı Rize’de yapılan tartışmalarla birlikte ortaya çıktı. Nihayetinde getirilen “kaçak çay” dı ve kaza da çay üretilen bir bölgede gerçekleşmişti. Hani “Allah’ın sopası” diyorlar ya, işte bu sopa bu kaza sayesinde birilerinin kafasına dank etmiş olmalı ki, akabinde ardı sıra açıklamalar (pardon itiraflar) yapılmıştı.
Çok basite indirgenen kazayla birlikte aslında bir gerçek daha ortaya çıkmış, geçmiş siyasilere kadar “kaçak çay ithalatı” nın kimlere / nerelere kadar uzandığı, bir dönemi nasıl zan altına bıraktığını da göstermiştir. Eski başbakanlardan sayın A. Mesut YILMAZ’ın kardeşi Turgut YILMAZ, o dönemim medya patronu Aydın DOĞAN ve rahmetli KKTC lideri Rauf DENKTAŞ’ın oğlu Serdar DENKTAŞ’ın da aralarında bulunduğu “ortaklık” ın Kıbrıs – İzmir üzerinden Türkiye topraklarına “ithal çay” soktuğu iddia edilmiş ve bu süreçte sayın YILMAZ’ın da yöre insanının gözü ve gönlündeki yerinde sıkıntı yaşatmış ve bayağı da bir zora sokmuştu. Bu süreçten bazıları uslanmamış olmalı ki yine yörenin en büyük geçim kaynağı olan çay üzerinden bir şeyler planlamaya çalışıyor. Birileri bu “yük” ün altında kalacak ve er ya da geç hesabını da verecektir. Bunu bir tarafa bırakarak, kazayla ilgili detaylı haberi sizinle paylaşmak istiyorum;
“Rize’nin İkizdere ilçesinde meydana gelen kazada kuru çay yüklü bir tır devrilmiş ve bir kişi hayatını kaybetmişti. Tırdaki yükün İran’dan getirilen kuru çay olduğunun ortaya çıkması üzerine Rize Ticaret Borsası Başkanı Mehmet ERDOĞAN, Çay İhtisas Gümrük Müdürlüğü’nün Rize’de bulunduğundan ithal çayın Rize’ye gelmesinin zorunluluk olduğunu kaydederek, İbrahim KARACA isimli şahsın yönetiminde Özyaşarlar Ltd. Şti.’nin taşıyıcılığını yaptığı, Adana menşeli HMK Tütün Mamülleri Şirketi’ne ait 21.245 kg kuru çayın İran’dan Gürbulak Sınır Kapısı’nda gümrük işlemine müteakip Rize Çay İhtisas Gümrük Müdürlüğü’ne sevki sağlanmak üzere yola çıktığını kaydetti.
ERDOĞAN’ın açıklamalarının ardından Çay Üreticileri Dayanışma Derneği (ÇAYÜDAD) Başkanı Mustafa MAVİ, yaptığı açıklamada, bu açıklamanın toplumu ikna edemediğini belirterek konunun üzerinin kapatılmaması gerektiğini kaydetti.
MAVİ, çayın gerçekten vergisini ödeyerek mi Rize’ye geldiğini yoksa fason faturalar düzenlenerek mi geldiğinin araştırılması gerektiğini belirterek, “Görünüşte kanuni yollarla geldiği anlaşıldı fakat bir çay kanunu olmaması ve bu kanunun boşluğundan değerlendirilerek bu çaylar maalesef Rize üzerinden bütün Türkiye’ye dağılıyor. Oysa bizim çayımız, hem ÇAYKUR’un ve hem de özel sektörün ürettiği çay bize fazlasıyla yetiyor. Neden dışarıdan ithal çay alınıyor? Burada kalitesiz ne idüğü belli olmayan çaylar getiriliyor, belki kanundaki boşluklar kullanılarak. Biz çay üreticileri olarak bu konunun devlet tarafından irdelenmesini istiyoruz. Ayrıca en kısa sürede bir çay kanunu yapılarak kuru çay standardı belirlenerek kamuoyuna paylaşılmasını, bunun hem üreticiyi hem özel sektörü hem de ÇAYKUR’la devleti koruyan bir kanun olmasını istiyoruz. Bu şekilde gelen çaylar hem bizim çayımızın kalitesini aşağıya düşürüyor hem de büyük bir gelir kaybına sebep oluyor. Bunun için bu kaza yapan kamyon bir milat olsun. Devletimiz burada gerçeklerin üzerini kapamasın. Mızrak çuvala sığmıyor. Onun için yetkililerin gerekli tahkikatları yaparak gerçekten vergisini ödeyerek mi gelmiş yoksa fason faturalar düzenlenerek mi gelmiş araştırılmasını ve kamuoyunun aydınlatılmasını istiyoruz. Beklentimiz bu. ÇAYÜDAD olarak bunun arkasındayız, takipçisi olacağız. Bize zarar verdiği için de sonuna kadar gideceğiz.” dedi.” (08 Haziran 2020 tarihli www.olay53.com adlı siteden aktarılmıştır)
Salgın hastalıkla birlikte çaya verilen daha doğrusu verilmekten imtina edilen fiyat, pandemi nedeniyle getirilen kısıtlamalarla birlikte yöresine geç dönmek zorunda kalıp taze bir şekilde çaylarını toplayamayan – özel sektörün acımasızlığına terk edilen ve tarla işlerini sonraya bırakan üreticiler, kotanın arttırılmasına rağmen dönüm başına uygulanan 15 kg’lık kontenjanın kazadan bir gün sonra ve çay bitimine yakın 20’ye çıkartılması ve üstüne üstelik çayın ithal edilmesi milletin canına artık tak ettirmiş, diken üstünde oturmasına sebep olmuştur.
Yüz kere – bin kere yazıyor ve değişik ortamlarda dile getiriyoruz; Milletin geçim kaynağı olan ürünleri; siyasete alet etmeyin - ettirmeyin, üretilen / üretilebilecek olan ürünlerin ithalatına izin vermeyin. Bu millete yapabileceğiniz en büyük kötülük; el emeği – göz nuru olan, geçimlerini ve geleceklerini planladıkları, gözyaşı ve alın teri döktükleri, binbir zahmet ve eziyetle tarladan mahsul olarak elde ettikleri “ürünler” dir, bunların ayarlarıyla oynamayın, oynatmayın!... Milletin ekmeğiyle oynadığınız sürece sizin de ekmeğinizle oynarlar!...
Kazalar olmasa milletin de nasihat alabileceği somut göstergeler yok, uyumaya devam. Herhalde birileri bir gün bizleri uyandırır. Hep birlikte göreceğiz!...