“Ölüm” ün soğuk yüzü
Günay Ertan Akgün
Adı “tiksindirici” olsa, anıldığında insanın içine bir korku - ürperti verse, “kıyamet” harici kavuşma olmasa, içimizi yakıp kavursa – cız ettirip derinlere çok acı bir “sızı” verse ve kor ateşler düşürse, ecel geldi – vade doldu diye geçiştirilmeye çalışılsa da “ölüm”, hep soğuktur dostlar. Hani şair “Ölüm, Allah’ın emri; Ayrılık olmasaydı!” diyor ya, ölüm; bu kadar da “basit” bir “ayrılık” değildir, çok soğuktur dostlar!...
Betimlemeye ve vermiş olduğu acıyı tarif etmeye çalıştığımız, fizikî / manevî gerçekliğinin – rahmetli üstadımız Necip Fazıl KISAKÜREK’in -“Ölüm güzel şey, budur ardından haber… Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber?” mısralarında da anlattığı gibi “hak”ve gerekliliğinin de “ilahî bir denge” unsuru olduğuna inandığımız, ölüm – “ateş düştüğü yeri yakar!” misali art arda bizim de kapımızı çaldı ve çok derin acılar bırakarak yüreklerimizi dağladı. Hani kelimeler bazen düğüm düğüm olur boğazınızda takılır, çıkartmak istersiniz de bir türlü çıkmak bilmez ve hıçkıra hıçkıra ağlar ve rahat ettiğinizi sanırsınız, ne yazık ki bu kadar da “basit” değildir dostlar. Her ne kadar “hak” olduğunu bilseniz ve ilahi kudret karşısında boynunuzu bükseniz de gidenin geri gelmeyeceğini bilme ve tekrar görmemenin verdiği acı – keder ve çaresizlik karşısında yaşadığınız duyguları nasıl tarif edeceksiniz?!..
İçimi bu kadar kahreden – beni yakıp perişan eyleyen “ölüm” ün soğukluğunu son iki günde aldığım haberlerle ard arda yaşamanın tarifsiz / tanımsız duyguları içerisindeyim. Beni yakından tanıyan dost ve arkadaşlarım, son 6 ay içerisinde kaybettiğim akrabalarımla ilgili yaşadığımız acılar ile yaklaşık bir yıldır kanser illetiyle pençeleşen benden 2,5 yaş büyük 49 gibi genç sayılabilecek bir yaşta kuzenim (amcaoğlum) Mustafa AKGÜN’ün yaşama tutunma azmi ve mücadelesine hep şahitlik etmişlerdir, ta ki Bakırköy Sadi Konuk Eğitim Araştırma Hastanesi A Blok 2. kattaki Tıbbi Onkoloji Kliniği koridorunda 14 Nisan gece yarısı saat 00.40’da doktorunun “Beklenilen bir sondu. Son bir haftadır hastanız iyice ağırlaşmıştı, kaybettik. Allah rahmet eylesin, sizlere sabır versin!” dediği ana kadar!... Kapımız bir kere daha çalınmış ve acı gerçekle karşılaşmış olmanın ezikliğini yaşamıştık.
Yakınınızı kaybetmenin verdiği ızdırap dolu acı karşısında “Allah sizlere sabır versin!” diyerek katlanabiliyorsanız, bir şey yapamaz en fazla sonucu kabullenir kafayı eğer geçersiniz. Doğum gününde babasının ölüm haberini alan büyük oğlu Ahmet’in, onunla birlikte bir yıldır hastane hastane dolaşan - altı aydır evinde ve son 35 gününü de yine hastanede geçiren / derdine derman - kuzenime yardımcı olmaya çalışan ve bir dediğini ikiletmeyen - o da kuzenim olan diğer amcamın kızı - eşi Nezaket hanımın, diğer iki kızı ve bir oğlunun yerine kendinizi bir koyun bakalım, tarifi imkânsız ne tür duygular yaşarsınız?!.. Ya ölümü sonrasında, korona virüsün sebepleri yüzünden getirilen yasakların “cenaze” lere yüklemiş olduğu sosyal mesafe – korunma gibi hastanede - gasilhanede – cenaze namazı ve mezarlıkta yaşadığınız çile ve garibanlık duygularıyla baş başa kalmanızı hangi duygular tarif edecek, dost – akraba ve tanıdıklarınızın sizlere yaklaşamaması ve uzaktan da olsa bir taziye dileğinde bulunamamasını hangi duygularla tarif edecek ve böyle bir yaşanmışlığı nasıl unutmuş olacaksınız?!..
Dostlar, “ölüm” acı bir soğuktur. Bu soğukla yüzleşmek ne ayazla, ne yüzünüzün soğuktan kızarmasıyla ve ne de parmak uçlarınızın morarma derecesinde donmasıyla açıklanamaz. Bunu bile bile – acımızı içimize göme göme tüm insanî görevlerimizi yerine getirerek onu ellerimizle mezarlığına yerleştirdik. Sonrasında dualarımız eşliğinde onu Yaratan’ımıza emanet ettik. Kuzenim sürekli olarak şaka yollu hep bana “Emiceoğli, yazılarında bir gün de beni yazarsın!” derdi, yazdım ama “keşke” içim sızlaya sızlaya değil de farklı eğlenceli bir şekilde seni yazmış olsaydım. Allah, tüm ölülerimizden rahmetini esirgemesin ve mekânları cennet olsun.
* * * *
Uzun – bitmek bilmeyen o acı gecede görevli uzman doktorların vereceği “ölüm raporu” nu - kuzenimin yatmış olduğu kattaki “kat danışma” bankosunun önünde sırtım dönük bir vaziyette - beklerken “hemşire hanım, hemşire hanım, kimse yok mu, benimle ilgilenir misiniz?!” diye gür ve tanıdık bir ses duydum. Yüzümü çevirip baktığımda, kader bu ya kimi göreyim; köyden akrabam olan ve bir oğlu Yalova’da – diğer oğlu da İstanbul’da ikamet eden çocuklarını ziyarete gelen Eyüp AKGÜN abim!... (O üzüntülü halinizle hasta olsa bile bir yakınınızı görmenin verdiği ferahlık, tarif edilemez bir duygudur.) Fazla yaklaşmaya gerek kalmadan sağlık personeli arkamdan seslenerek uyarıcı bir tonla “yaklaşmayın, korona hastası” dedi. Ben “Eyüp abi, geçmiş olsun, nasılsın?” dedim ama maskeden dolayı yüzüm kapalı olduğu için tanıyamadı ve “sen kimsin, ne arıyorsun burada?!” dedi. Ben kendimi tanıttıktan sonra kuzenimin vefat ettiğini söyledim. (Aynı katta ve çapraz odalarda yatmış olmalarına rağmen “izolasyon” ve diğer tedbirlerden dolayı birbirlerinden haberdar değillerdi.) Benim de babamın ismi kuzenimin ismiyle aynı olduğu için – sonrasında öğrendiğim kadarıyla – isimleri karıştırmış ve beni kuzenimin oğlu zannetmiş. Aşırı kilosu ve daha önceki sıkıntılarından dolayı üstüne de korona virüs eklenince hastaneye yatırılmıştı.
Biz, cenaze defin işlemlerini hallettikten ve bir müddet daha kaldıktan sonra mezarlıktan dönerken telefonumu elime alıp hem arayan / mesaj atan – sosyal medyadan acımızı paylaşanlara dönüş sağlayayım ve hem de haberlere bakayım dedim. Ne göreyim; Bir kez daha acı haber almanın sızısıyla geriye dönük 15 yıllık tanışıklığımızı film şeridi gibi gözlerimin önünden geçirmeme sebep olan hemşehrim gazeteci – yazar / TV programcısı gönül dostu saygıdeğer abim Yücel Süleyman USTA’nın korona virüs yüzünden ve birkaç saat arayla da annesi Nurhayat teyzemizin şeker hastalığından dolayı aynı gün içerisinde ölmüş olmalarının haberini almanın şaşkınlığı içerisinde bizler ikinci bir yıkımı daha yaşamış olduk. Hani “ölüm” ün soğuk yüzünden bahsediyorduk ya, işte insanın sabretmesi ve derin bir huşu ile Yaratan’ına sığınması gereken en önemli anlarından birini daha böylelikle de yaşamış olduk. USTA ailesine sabır diliyor ve ana / oğlun mekânları cennet olsun diye dua ediyorum.
Bu duygular ve üzüntü içerisinde önce kuzenimin evine gidip biraz sohbet ettikten sonra herkes yorgunluk – uykusuzluk ve acının vermiş olduğu sıkıntılardan dolayı evlerine döndü. Ben de telefonumu tümden kapatıp birkaç saat uyur ve kalkarım düşüncesiyle yattım. Saat 18:00 civarı kalkıp telefonumu açtım, gelen arama ve mesajlara tek tek bakarken bir de ne göreyim, yatmış olduğu servis odasının kapısına gelip o gür sesiyle hemşireye seslenen – yardım isteyen ve uzaktan da olsa ayak üstü konuştuğumuz Eyüp AKGÜN ağabeyimin vefat ettiğinin haberi geldi. Hani her gün korona virüs tablosunda; test, vaka, yoğun bakım, entübe, ölü ve iyileşen hasta sayısı diye yazıyorlar. İşte bunu bu ölümler sayesinde bir kez daha iyi anlamış oldum. Yalnız korona virüs denilen – her türlü kanserden bile daha tehlikeli olan bu hastalık sayesinde ne kadar fazla dikkat edersek edelim, kaderin önüne geçilmez ancak, tedbiri elden bırakmamak ve denilenlere riayet dikkat etmek gerekir. Neden biliyor musunuz; Ölen Eyüp abimiz, ne yoğun bakımda ve ne de entübeydi. Benimle ayaküstü konuştuktan yaklaşık 3 – 4 saat sonra vefat etmiş, sonradan bunun haberini aldım. Demek ki kaderimizde dünya gözüyle bir kez daha görmek varmış. Eyüp abim, Allah sana da rahmetiyle muamele eylesin, mekânın cennet olsun, oğulların Sezai ve Zekai ile eşine de sabırlar versin!..
.
Bir gün içerisinde dört kişinin öldüğü üç ölüm haberini almamız, bize “Azrail vurur pençe, Bakmaz ihtiyar, gence!” gerçeğini hatırlatmaktadır ve ÖLÜM; bir taraftan fizikî yok oluşla ebediyete uğurlanmak olduğu kadar diğer bir taraftan da bu dünyada yapmış olduğunuz iyilik ve kötülüklerin ahrette ceza ve ödül olarak karşılığını almanızdır (İnşallah ödül verdiklerinden oluruz.).Bundan hiçbir şekilde kaçış yoktur, Allah tüm ölülerimize rahmet eylediği gibi virüs, kanser vs. hastalıklardan, acizliklerden, maddi / manevi her türlü bela – musibet ve sıkıntıdan bizleri uzak eylesin. (AMİN)