BIST9.079,97%3,10
USD32.4322%0.27
EURO35,0030%-0.04
ALTIN2.325,37%0.21

SDS’de başarılı olabilecek miyiz?

Günay Ertan Akgün

Abone OlGoogle News
28 Şubat 2020 10:23

Kısaltmalar, hayatımızın vazgeçilmezleri arasına girmiş durumda. Daha Türkçeyi doğru dürüst yazamaz – konuşamaz kısaca kullanamaz iken kısaltmaları kullanmamız ve birçoğunu da alışkanlık haline getirmemiz, hayatı basite ve kolaycılığa itmemiz anlamına gelse bile bunlar aslında zamanla dilimize kronik bir şekilde yerleşmiş oluyorlar.

Yazımızın başlığını okuyunca bir kısaltmayla karşılaşmış olduğunuzu görürsünüz. SDS’nin her yıl değişen ve biri diğerini arattırmayan / çocuklarımızın sabır ve bilgilerinin test edildiği bir sınavın kısaltılmış hali olduğunu zannedeceksiniz, ancak kazın ayağı öyle değil. SDS; son günlerde dünya çapınca yaşamış olduğumuz “Savaş”, “Deprem” ve “Salgın” hastalıkların kısaltılmış halidir.

Son zamanlardaki yazılarımızda dünyanın ve bağlantılı olarak ülkemizin bir imtihandan geçtiği ve bunun da gösterge olarak kopacak kıyametin habercisi olduğunu dile getirmeye / uyarılarda bulunmaya çalışıyoruz. Gerçekten de ismi konmamış, her biri ötekini arattıran kıyamet alametlerini yaşıyoruz. İnsanoğluna uyarılarda bulunup ders çıkartalım, tekliflerimiz havada kalmasın, yaşanılanları “musibet” çevresinde değerlendirip bunları “nasihat” olmaktan da öteye götürelim dedikçe bizleri hep “gerici” ve haşa “kadere inanmama” gibi suçlarla hep yaftalayıp durdular. Onlar sürekli olarak hep bizden bir adım öndeoldukları (!) ve daha da ilerici (!) davrandıkları için bizler hep sınavları kaybettik, hatta sınıfta kalmış olduk!... Ne yapalım; Bizler sıkıntı yaşamayalım da varsın onlar dinlemesin ve haklı (!) çıksınlar!...

Dünya; güçlülerin dünyası olmuş ve bunların zulmü altında inleyip durmuş. İnsanlık tarihinin ilk ölme – öldürme olayı ta Hz. Âdem’in oğulları Kabil’in Habil’i öldürmesiyle başlamış ve sonrasında da değişik katliamlarla günümüze kadar gelmiş, getirilmiştir. Güçlü, her zaman gücüne güvenerek insanları / toplumları / devletleri sindirme – müstemleke ilan etme ve bunları başaramadığı zaman da topyekûn ya da kısmen bölme / katletme yoluna gitmiş, insanlık âleminin başına bela olmuştur. Dünya, şu anda Müslümanlar üzerinden de bu gerçekliği yaşıyor ve bunun üzerinden de sabır ve hakkına rıza gösterme sınavını veriyor. Yaşadıkları üzerinden ders çıkartamayan İslam âlemi, maddî ve manevî tüm zenginliklerini birilerinin eline pespaye etmiş, kukla olmuş ve başkalarının zulme uğramasına da göz yummuşlardır. Kahpe içeriden olunca kilit tutmayan kapının menteşeleri bozulmuş ve ev “yolgeçen hanı” na dönüştürülmüştür. İşin üzücü verici tarafı da ağacı kesen baltanın sapının kendinden olmasıdır.

Yeryüzünde yaşanan savaşların tek sebebi; Güçlünün gücüne güç katma heva - heves ve isteklerinin tavan yapması, insanlar üzerinden devletlerin nefislerinin kabartılması, zengin topraklara sahip olma duygusunun azgınlaşması, zulümle bir yerlere gelecek / bir şeylere sahip olacak / dünyaya hâkim olacak isteklerinin – beklentilerinin bitmemiş olmasıdır. Bu tavır, ne yazık ki hep zengin ve bilhassa Müslüman coğrafyada yerine getiriliyor. Dış geçirtilemeyen topraklara da farklı iç karışıklıklar, virüs mikrobu bulaştırmalar, geleceği “borçlanma” yoluyla ipotek altına alma vs durumlar yaşatılıyor. Aklımızı başımıza alıp, birlik / beraberlik ve kenetlenme duyguları içerisinde zengin olsun ya da olmasın tüm topraklarımıza, coğrafyamıza ve insanlığımıza sahip çıkmamız lazım, en azından insanlık adına bunu yapalım.

İnsanlık âleminin, çevremiz ve dünyanın başına musallat olan bir diğer sıkıntı da “deprem” ve sebep olduğu doğa olayları üzerinden yaşamış olduklarımızdır. Depremin, “ilahî ikaz” olarak kabul edilmesine ve bunun üzerinden bir algı oluşturulmasına rağmen, aslında yıkıcı etkileri; insanların tedbir almaması, fen – teknik – teknolojik vs. kurallara riayet etmeksizin ve yaşanmışlıklar üzerinden ders çıkartmaksızın yapılar inşa etmekten kaynaklanmaktadır. Hani “deprem öldürmez, insan öldürür!” sözü var ya, işte bu söz bu yüzden söylenmiş ve “cuk!” diye yerine oturtulmuştur.

Deprem, bizim ülkemizin de sık sık yaşadığı kısmen az ya da çok insanımızın bu uğurda kurban edildiği bir doğa olayı olmaktan öte bazen de komşularımızda yaşanıldığı zaman maddi / manevi etkilerini de yakından yaşamak ve acılarını da içimizde hissetmek durumunda kalıyoruz. İnsanlık, bir sıkıntı yaşıyorken siz peynir kalıbı kesip atar gibi olaylardan kendinizi izole ve kamufle edemez, aynı durumların etkisi size de yansımış olur. İran’da yaşanılan depremin Van ilimizde etkisini göstermesi ve dokuz cana sebep olması gibi…, bunun gibi bir dizi örnek gösterebiliriz.

Rakiplerini savaş ya da ticari yaptırımlarla dize getiremeyen / dizginleyemeyen “güçlü” (!) devletler, biyolojik silahlar sayesinde birileri üzerinden politika üretmeye, rakip devletleri adam etmeye ve sindirmeye çalışmaktadırlar. Dünya tarihi, savaşlarla dolu olsa bile, son yüzyılımızda yaşadıklarımız bir taraftan bizi bir kere değil milyon kere haklı çıkartırken diğer bir taraftan da insanlığımızdan utandırmış, yaşanılmış yıllar tarihe “kara bir leke” olarak not edilmiştir. Zalim Amerika’nın Japonya’ya atom bombası atması, Amerika destekli İsrail’in Filistin’de - zalim Esad’ın başında bulunduğu Suriye’nin de de kendi topraklarındaki Müslümanları fosfor bombası atarak katletmesi, Açe ve Arakan’da Budistlerin – Çin’de de zalim komünistlerin Doğu Türkistan’da Müslümanları katletmesi vb. olayları biyolojik – kimyasal – nükleer dediğimiz (NBC) gazlarla zehirlemesi ya da “virüs” üzerinden salgınlar üreterek “dünya” nın (insanlığın) başına bela olunması, hep bir kıyametin yaklaştığının göstergesi olmuştur. Bahaneyi “kadercilik” e yaslamak, en hafif tabirle ahmaklık, cahillik ve safdilliktir.

Amerika ve yandaşları “salgın” larla boğuşuyor ve binlerle ifade edilen ölüleri dünya kamuoyundan saklıyor ve Çin üzerinden salgın yoluyla yaydıkları virüsleri insanlığın başına bela ediyor iken, bunların dışında kalan diğer devletlerin üç maymunu oynamaları ve ses çıkartmamaları, daha büyük belaların habercisi olacaktır, demedin – uyarmadın demeyin!...

Yeryüzünde yaşanılan her bir olay, bir başka olayın habercisi olarak algılanması gerekirken bunlardan ders çıkartmamak, sebebi başka yerlerde aramamak, çamuru başkalarına atmamak gerekir. Unutmayalım ki; dünyanın geleceği insanların yapacağı / yapmayacağı şeylere bağlıdır. Gelecek nesle iyi bir dünya bırakmak adına “insanlık” ın gerektirdiği iyi şeyleri yapıp, kötülüklerden uzak duralım. KiSDS imtihanından başarıyla çıkıp temiz bir geleceğe sahip olan bir ülke – dünya bırakmış olabilelim!..

Günay Ertan Akgün

Akit TV köşe yazarı