BIST9.915,62%2,05
USD32.509%-0.09
EURO34,7760%-0.56
ALTIN2.438,67%0.10

“Derdim çoktur hangisine yanayım!”

Günay Ertan Akgün

Abone OlGoogle News
24 Ocak 2020 09:59

Türkülerimiz; Kültür – medeniyet, gelenek görenek dünyamızın ayrılmaz bir parçası, manevi atlasımızın en önemli haritalarından biridir. Hiç biri boşuna yazılmamış, söylenmemiş ve çok da derin izler bırakmıştır. “Aman ormancı” diye başlayıp “söğüt dalında yuva yapan manda” ya varıncaya kadar her birinin ayrı bir macerası, ayrı bir hikâyesi ve ardında bıraktığı soru işaretleri de vardır.

Yazanı, besteleyeni, söyleyeni ve dinleyenini derin dehlizlere sevk edecek kadar kimi zaman sevindiren, kimi zaman hüzne boğan türkülerimizden bir tanesi de “derdim çoktur hangisine yanayım!” diye başlar. Biz, bu türkünün hikâyesinden ziyade, türkünün ana teması üzerinden AK Parti’nin derman bulamadığı dertlerine değinmeye çalışacağız.

14 Ağustos 2001 tarihinde kurulup siyasî hayatımıza katılan ve 2002 yılından beri de iktidar olan AK Parti; birçok sorunu kökünden çözüme kavuştururken, birçoğunu da – Rize’deki yöresel kelimemizle – “ğoğolis” etmiş (karmakarışık hâle getirmiş), “yamalı bohça” haline getirmiştir. Bu tavrın geri planında; “iş bilmezlik”, “inatta ısrar etme”, “kasıt”, “birilerine ders (!) niteliğinde ihtarda bulunma”, “güç zehirlenmesi”, “metal yorgunluğu”, “kökü dışarıda bulunan ağacın içerde kökleri olma”, “beklenilen görevin verilmemesi”, “güç (!) odaklarının kölesi olma” vb. gibi sayılı / sayısız sebepler yatmaktadır.

Belli sürelerle iktidar olan ve sonrasında yaşattıkları ve memnuniyetsiz eden politikalarıyla ya koalisyona mahkûm olan ya da dağılma tehlikesiyle baş başa kalan “sağ kesim” deki partiler, neden kurumsallaşamıyor, varlıklarını devam ettiremiyor ve içerisinden sürekli olarak amip gibi çoğalıp cıva gibi dağılıp duruyor, bunu anlamış değilim. Adım gibi emin olduğum ve son yıllarda şahit olduğumuz kadarıyla AK Parti’yi de aynı kaçınılmaz son beklemektedir. İçinden çıkanların iktidar olup olmaması bir tarafa, tarihin derin dehlizlerinde kaybolup gitmelerinden bile ders çıkartılıyor olamayışı, asla akıllanmayacağımızı ve “iyi” yapılanların da sekteye uğratılacağı gerçeğini ortaya çıkarmaktadır. “İşime öyle geldi!” diye iyilere kötü, kötülere iyi demek; Şeytanlaşmış insanlığın en son örneğidir. Hani haksızlıklar – doğruları ifade etme karşısında susanın “kör, sağır, dilsiz” diye nitelendirildiği “şeytan” dan bahsediyoruz!...

Şahsî ikbal ve koltukları koruma uğruna her şeye “tamam, emredersiniz efendim!” diye başlayan ve tamamen kendi kendini yok ve inkâr eden / ses çıkartmayan tutumlar karşısında, içindeki cevherleri çıkartamayanlar var ya, işte onların ne bu ve ne de öbür dünyada yatacak yerleri yoktur. Belki otel zincirlerine sahip olabilirler, ancak öbür tarafta onları bekleyen “cehennem” denilen bol yıldızlı (!) otel onları beklemekte ve çok iyi ağırlanacaklardır, bundan kimsenin de şüphesi olmasın!...

“İyi niyet” lerle yola çıkan AK Parti; geçmişten gelen birçok derde “derman” olup birçok pisliği temizlerken, birçoklarını da – ne yazık ki – gelecek nesle “dert” ve “pislik” olarak bırakmıştır. Zinanın suç olmaktan çıkartılması, eğitimin bırakınız “millîlik” kısmını “eğitim” olmaktan çıkartılıp “yamalı bohça” haline getirilmesi, “seçim” kazanılacak diye PKK’nın bazı piyonlarının kullanılarak neredeyse “meşru” hâle getirilmesi ve bu konu üzerinden halkta oluşan “algı” nın ters tepmesi ve kaçınılmaz sonların yaşanılması, İstanbul Sözleşmesi denilen ve beraberinde getirdiği kanunlar sayesinde “süresiz nafaka” ve “istismar” olaylarının vardırıldığı “sosyal çöküntü” ler, FETÖ üzerinden ortaya konulan uygulamalarla “ibadet” kısmında yer alan birçok insanın “gariban” hâle getirilip toplumun mağdur edilmesi ve “fişleme” yoluyla gelecek neslin yok edildiğinin ifade edilmesi, yine FETÖ üzerinden “siyasî ayak” ve yakın akrabalar kısmına dokunulmadığı “korunanlar” ve “zenginleri haraca bağlama” üzerinden bir “borsa” nın oluşturulduğunun dillendirilmesi ve bunun sonucunda da devlete / kurumlarına olan bağlılıklarda güven ve zafiyetin azalması hatta yok olması, dış politikada “komşularla iyi geçinme” adı altında hiçbir politikanın “gelecek” düşünülmeden bir inat uğruna feda edilmesi ve geçmiş – gelecek boyunca hiçbir zaman ve zeminde “dostumuz” olamayacak ülkelerin elinde maşa olunması,“hazinede para kalmadı” gerçekliğinden hareket edilerek önce uygulamayla sonra kanunla “ordu’da reform yapılması” adıyla“yasal” hâle getirilen “bedelli askerlik” sayesinde Türk Milleti’nin “askerlikten soğutulması” ve manevi bağlardan birinin kopartılması, yapımlarıyla birlikte “ihtiyaç” olan ancak “ihale” şekliyle çok tartışılan projelerin akıbetlerinin ve gelecek adına bırakacak oldukları borçlanma etkilerinin ne olacağı konusunda kamuoyunun tam olarak aydınlatılmaması, hayatî önem arz eden kurumların “özelleştirme” adı altında birilerine peşkeş çekildiği söylentilerinin tam ve şeffaf olarak açıklığa kavuşturulmaması / ikna edici faaliyetlerin ortaya konulamaması, hain ”darbe girişimi” nden sonra“devlet kurumlarına cemaatlerin sızması” konusu üzerinden ders çıkartılamaması ve başka cemaatlerin bakanlıklar – belediyeler üzerinden “kadrolar” a yerleştirilmesi, bir tarafta “sağlık” ta ciddi reformlar yapılırken bir taraftan da halkın “özel hastaneler” e mahkûm edilmesi ve – zarar etmesine rağmen – “şehir hastaneleri” üzerinden oluşan “algı” nın ortadan kaldırılamaması, “yandaş” olan ya da öyle gözüken birçok holdingin borçlarının silinip “esnaf” olarak adlandırılan “gariban kesim” in borçlarının yapılandırılmaması ya da kepenklerinin indirilmesi, “parti geleceği” nin “devlet geleceği” olarak algılatılmak istenilmesi ve ortaya konulan politikaların bu gerçeğe uygun olarak tatbik edilmesi / paralellik göstermesi ve bunlara benzer birçok “sorun”, AK Parti iktidarının açmış olduğu ve tedbir alınmazsa “gelecek” adına büyük sıkıntılar doğuracağı “dertler” arasında yer almıştır. Yine bir türküyle devam ederek şunu da belirtmekte yarar vardır; “Dert sayanın derdi artar eksilmez!”

“Doğrular” ı söylemek ve bunlara akılcı çözümleri teklif etmek adına her zaman ve zeminde yazmaya / konuşmaya devam edeceğiz. Asıl, asil ve aziz olan – baş tacı edilmesi gereken “millet” imiz olduğu için, onun ve geleceğinin adına yapılacak - üretilecek olan her bir politikanın; millet ve onun geleceği adına yapılması, hak edene de hak ettiği şekilde cevabının verilmesi gerekir.

Günay Ertan Akgün

Akit TV köşe yazarı