BIST11.311,31%0.69
USD42.695%0,22
EURO50,1592 %0.15
ALTIN5.902,25 %0.77

 “Kanal İstanbul Projesi”; gösteriş mi, ihtiyaç mı?

Günay Ertan Akgün

Abone OlGoogle News
19 Aralık 2019 09:08

Liderler; Ülkeleri için vardır ve böyle de olmak zorundadır. Bu gaye uğruna “hâyırla anılmak” için gerek ulusal ve gerekse evrensel çapta beğeni ile takdir toplayan “eserler” de bırakırlar. Ülkeler tarihine baktığımızda bu mantık ile yapılan “tarihî” ve “güncel” eserlere rastlamamız mümkündür. Hatta sırf bu eserler için düzenlenen turistik geziler bile yapılmakta ve bazı ülkeler bunlar sayesinde “turizm cenneti” bile olmaktadır.

Her bir karış toprağı “altın” dan da değerli olan ülkemizin en ücra köşesinde bile “değerli” sayılacak eserler vardır. Bunların bazıları, yörenin kalkınmasına öncülük yaparken, bazıları da “tarihî eser” şemsiyesi altında korunmaktadır. “Uçuk projeler” olarak adlandırılanların bazıları yapılmış olsa da, bazılarının parasal – bürokratik engeller yüzünden yapılmamış olması, rafa kaldırıldığı anlamına gelmemiş ve sonrasında da “gündem” e alınarak yapılacağı günler beklenmiştir. Dün “anlamsız” - “çok lüks” ve “yapılması imkânsız” olarak kabul edilip tartışılan, “istemezük!” naraları atılan ve İstanbul’un iki yakasını birleştiren 1. Köprü’den(Boğaziçi Köprüsü ve sonrasında da adı “15 Temmuz Şehitler Köprüsü” olarak değiştirilen) sonra 2. cisinin ihtiyacı doğmuş ve Fatih Sultan Mehmet (FSM) Köprüsü inşa edilip hizmete açılmıştır. Her bir icraata “öcü” gözüyle bakan - ülkeye hayrı dokunmayan muhaliflere aldırmayan dönemin yöneticileri; bu eserleri vatandaşlarının hizmetine sunmaktan imtina etmemiş, çatlak seslere kulak tıkayarak yollarına devam etmişlerdir. İyi ki yapmışlar, iyi ki sebep olmuşlar. Değeri bugün daha iyi anlaşılıyor!...

İnşaatı – yatırımı ve devasa projelere imza atmayı çok seven / mühendisliğini konuşturan, hamle üstüne hamle yapıp ülkemize sayısız projeler kazandıran ANAP lideri ve sonrasında da cumhurbaşkanımız olan rahmetli Turgut ÖZAL’dan sonra ne yazık ki bu ülkede ya adam gibi – elle tutulur bir proje yapılmamış ya da başlanılıp bitirilememişti. 1989 yılında Artvin’deki Sarp Sınır Kapısı’nın açılmasından yıllar sonra başlanılan Karadeniz Sahil Yolu’nun, bölgenin en büyük ve dünyanın sayılı projeleri arasında yer alan GAP ile Bolu Dağı Tüneli Projesi ve buna benzer yığınla projenin başlanılıp atıl bırakılması ya da hiç bitirilememesini konuşamayanlar, ancak şeytan dururken başka şeyleri taşlarlar. Sonrasında ne oldu peki; Yarım kalan tüm projeler ile sıfırdan başlayan ve her biri ayrı bir “harika” olarak kabul edilen projelere “sihirli bir el” değmiş, ülkemiz baştan sona yatırımlarla donatılmıştı. Bunu yapan, kendinden önce de bu ülkeye eserler bırakan / bırakmayı ahde vefa olarak kabul eden liderlerin izinden giden Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip ERDOĞAN’dan başkası değildir.

Tarihsel fikir - geçmiş liderlerin hayalleri ile günlük “gereksinimler” den yola çıkarak sayısız projelere imza atan AK Parti iktidarının yapmış olduğu icraatlar bir tarafa, sadece Yeni İstanbul Havalimanı - YSS (Yavuz Sultan Selim) ve Osman Gazi köprüleri – Marmararay ve Avrasya Tüneli inşaatları üzerinden oluşturulan algı ve çirkin kampanyalar ne çabuk da unutuldu. İşin enteresan kısmı da nedir biliyor musunuz; Her hizmete muhalif olup yaygara kopartanlar, önce kendileri bu projeleri kullanmakta ve “sebep olanlardan Allah razı olsun!” bile dememektedirler. Böyle bir şeyi onlardan beklemiyoruz, bu apayrı bir şey.Ancak, her yapılan hizmet “insanlık” için yapılır, hizmetlerin üstünde “sensör” yoktur ki gelen geçenin geçmişini ve içini (niyetini) okusun!.. Hani diyen güzel demişti ya; “GÖLGE YAPMA, BAŞKA İHSAN İSTEMEM!”

Aynı şekilde Çanakkale’nin iki ucunu birbirine bağlayan “18 Mart Köprüsü” ve Artvin – Yusufeli’nde yapılan baraj inşaatını görmezden gelenler;eskiden “imkânsız - yapılamaz!” gözüyle bakılan sayısız havalimanı (artık “ova” da değil, “deniz” ler doldurularak yapılıyor) - HES – baraj - köprü ve viyadük inşaatları artık yeni teknolojilerle birlikte lego bozup yapar gibi kısa sürede yapılmakta ve “dün akşam yoktu!” der gibi bu projelere bakmaktadırlar. Yalnız burada bir hususa dikkatlerinizi celp etmek istiyorum, ülkemizde çivi çakılmasına – hizmetlere imza atılmasına ses çıkartan – kuyruklarına basılmış gibi cıyaklayan bu zinde (!) kuvvetler; Her ne hikmetse Anadolu’da yapılan projelere dikkat çekmemekte ve “tek gündem maddeleri” ni İstanbul ve çevresinde yapılan projelerden oluşturmaktadır. Bunların “İstanbul Aşkı” nereden geliyor pek de bilmiyorum, ancak ömrü hinliklerle – şeytanlıklarla geçenlerin aklında mutlaka bir “çevre aşkı” (!) vardır diye düşünüyorum. Şaka bir yana, bunlar; “İstanbul demek, Türkiye demek!” gerçeğini çok da iyi bildikleri için, algılarını hep “İstanbul” üzerinden yapmakta ve bundan olumlu sonuç beklemektedirler. İlerleyen zamanlarda, hep birlikte bunun sonuçlarını göreceğiz, bekleyelim – görelim!...

Evet, ülkemizin her bir köşesi ayrı bir güzellikle donatılmış olsa bile, “İstanbul”; platonik bir aşktır, heyecandır, tuttuğunu bırakmayan bir “bağlılık” tır. Buraya yapılan her türlü hizmet; Mekke’ye, Medine’ye ve Kudüs’e yapılmış hizmet gibi algılanır. Kâbe’deki “altınoluk” burayı işaret ve temsil eder. Burası “İslambol” dur, kaybettiğini bulduran – Sultanlara doğru hedef çizdiren bir şehir, yüce bir mekândır. İstanbul için ne söylesek, ne yazsak – ne yapsak azdır. Bu düşüncelerimizin her birine ayrı ayrı imza atacak ve gönülden bağlı olan cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN, bu kutsal mekâna yapılacak her türlü hizmeti “HAKK’A HİZMET” olarak kabul ettiği için her geçen gün proje üstüne projelere imza atmakta ve “aşk” ından da taviz vermemektedir. Geçmişte şehri “çöp – çukur - çamur” ve “susuzluk” tan kurtaran ERDOĞAN’a, bu şehir nankörlük etmiş İBB seçimlerinde kenti “ehil eller” den ziyade başkalarına teslim etmiştir. Haklı ya da haksız olmamızı, “zaman” denilen şahit ortaya çıkartacaktır.

İstanbul’da yapılan köprü, tünel, metro, havaalanı gibi hizmetlerden sonra hem şehrin silüetini değiştirmek, hem Boğazlar’daki tanker – gemi kazalarının önüne geçmek, hem geçişlerden az alınıp daha çok nemalanması gereken paraların ülkemiz hanesine yazılması ve hem de Türkiye’yi uluslararası arenada “dünya ligi” nin ilk beşinde yer aldırtmak için “asrın çılgın projesi” olarak adlandırılan bir proje vardır; KANAL İSTANBUL PROJESİ!....

Osmanlı padişahlarının bazılarının hayali olan “kanal İstanbul” projesini,dillendirmekten öteye götüremeyip sadece “laf olsun!” diye söyleyen başbakanlar, sadece “teklif” ya da “temenni” lerini belirtmiş ve projeye kazma bile vuramamışlardır, ta ki 2011 yılında dönemin başbakanı olan sayın Recep Tayyip ERDOĞAN söyleyene kadar!.. Eskiler, böyle bir projeyi gerçekleştiremedikleri gibiher hizmete “muhalif” olmayı maharet / meziyet sayan günümüz siyasileri ve konunun uzaktan / yakından ilgilileri; hem geçmiş olduğu güzergâh, hem ihale ediliş şekli, hem zamanlaması, hem maliyeti ve hem de gerekliliği konuları üzerinde sürekli tartışmakta, adeta “boş teneke” sesleri çıkarmaktadırlar.

Şu anda 25 bin gemi kapasitesi bulunan İstanbul Boğazı’nda her yıl ortalama 40 – 42 bin gemi trafiği oluşmakta, bazen bir geminin gelip diğerinin geçiş sağlayabilmesi için neredeyse bir hafta gibi bir süre de beklenilmektedir. Boğaz girişlerinde ekstra bir trafik oluşmasına sebep olan bu durumun haricinde bazen de güvenliği sağlamak amacıyla kılavuz ve römorkların yardımıyla geçiş sağlanmakta ve bu da boğaz trafiğine tuz biber ekmektedir. Trafiğin yoğunluğu ve geçmişte yaşanılan kazalara baktığımız zaman karşımıza nasıl bir tablo çıktığını bir zahmet hatırlayalım; 15 Kasım 1979 tarihinde meydana gelen / 27 gün boyunca söndürülemeyen ve 94 bin 600 ton ham petrol taşıyan İndependenta adlı tanker gemisinin faciası, 2 Kasım 2013 tarihinde meydana gelen M/T Nassia ve M/V Shipbroker tankerlerinin çarpışması nedeniyle Boğazlar’ın petrolle kaplanması, bundan 4 yıl önce 21 Temmuz 2015 tarihinde Ethem Pertev Yalısı’na çarpan 106 metrelik yük gemisinin sebep olduğu kaza ve adlarını sayamadığımız irili / ufaklı diğer kazaları ne çabuk da unuttuk!...

Kanal İstanbul Projesi’nin yapılmasıyla birlikte, gemi trafiği sayısında azalma olup gemi ve tanker kazalarının önüne geçileceği gibi aynı zamanda da alternatif geçiş güzergâhları oluşturulacak, 20 yıl içerisinde geçiş sağlayan gemi sayısının 70 bini geçeceği ve bu yollar geçişlerden alınacak ücretlerin kayda değer olacağı, kanalın geçtiği güzergâh çevresinde “mezbelelik” – “varoş” – “terk edilmiş” gibi duran mahallelerin yıkılıp yerine “modern” yeni şehirlerin inşa edileceği, yeni yapılacak marina – serbest bölgelerin “kanal” çevresinde iş hacmini arttıracağı ve Yeni İstanbul havalimanına yakınlığından dolayı bağlantılı çevresel ulaşımların kolaylaşacağı vb. durumların göz ardı edilmemesi de gerekir. Bunları düşünmeden yeşillik – flora zenginliği – antik sit alanı ve tarihsel dokuların zarar görmesi, Marmara ve Karadeniz sularının birbirine karışmasından doğacak balık türlerinin yok olması, su debisinden dolayı tsunami ve depremsel etkileri vb. gibi nedenler tamamen “bilimsel” konular olup taraflarıyla tartışılacaktır, bunda da “haklılık” payları da vardır. Ancak, bu yapılırken de konuya “bilimsel” yaklaşılmalı, “siyasi düşünceler” – “muhalif olma” ve “algı oluşturma” olayları da tarihin dehlizlerine gömülmeli, milletin hayrına ne ise o ifade edilmelidir.

Kanal İstanbul projesi; yapım zamanlaması olarak yerinde bir projedir, bu konuda geç bile kalınmıştır, bir an önce yapımına da başlanılmalıdır. Maliyetine ve geçeceği güzergâha bakarak bunun üzerinden “gösteriş” algısı oluşturmaktan ziyade bir an önce “dünya”nın gözüne sokularak bunun “ihtiyaç” tan kaynaklandığını ve artık “kazalar” ı görmek istemediğimizi, Boğazlar’ın gerçek manada sahibinin de “biz” olduğumuzu tüm küresel platformlarda da haykırmamız gerekir.

Şu da unutulmamalıdır ki;

Bazen lüks olsa bile, ülkelerin dışarıdan bakıldığında “zengin” gösterilmesi için “gösteriş” li projelere de ihtiyaç vardır.

Günay Ertan Akgün

Akit TV köşe yazarı