“Gelecek” te, gelecek görmüyorum
Günay Ertan Akgün
Türk siyasî hayatına, “Gelecek” adıyla yeni bir parti daha katılmış oldu. Bu parti; hayır mı yoksa şer mi getirir bilemem, önümüzdeki süreçte ne olacağını göreceğiz ama yine de “hayırlı olsun!” diyorum. Bir temenniden de öteye götürerek; inşallah vatanımız – milletimiz ve siyasi hayatımız için “hayırlı olur!” diyelim. Bu partinin kuruluş üzerinden edindiğimiz notları – izlenimleri sizlerle de paylaşmaya çalışalım:
Öncelikle “gelecek” ismi üzerinden kendine gelecek arayan bu arkadaşların çoğu öyle ya da böyle AK Parti ve kısmen de diğer partilerde görev yapmış, bir yerlerde bir şeylerle uğraşmış insanlardan oluşuyor. Yalnız bir iki tanesi çıkmış “kurucu” mu yoksa birileri tarafından “kurulu” üye mi ne olduğu belli olmayan, “cahil cesareti” mi yoksa “çocuk aklı” mı diye tarif edeceğimiz biri çıkıp Cumhurbaşkanımıza - “diploma” konusu üzerinden - dil uzatacak kadar ileri gitmiş, kimsede bunun kulağını çekmemiştir. Dünden bugüne gördüğümüz bu hareketten sonra ilerleyen zamanlarda bakalım karşımıza ne ya da neler çıkacaktır, bunu zaman gösterecek. Burada aklıma; farenin kediye, kedinin de aslana kafa tutması olayı gelmektedir.
“Bir yerlere mesajlar verilecek!” – “bir yerlere şirin gözükecekler” diye ne kadar daha ileri geri konuşacaklar ya da bir gün sonrasında “R” ye takıp attığı tweetlerle tornistan mı yapacaklar, bunu “zaman” dediğimiz süreç gösterecektir. Ancak her aklına esen mikrofon ya da kalemi eline alır ve böyle ileri geri konuşmaya / yazmaya devam ederse, birileri de sizleri FETÖ’cü, şu … cu, bu … cu, diye suçlamak sorunda kalır, buna da ses çıkartamazsınız.
“Onların bilmişliği kadar bizim unutmuşluğumuz vardır!”. Siyaset; tecrübe, bilgi, basiret, cesaret ve her şeyden önemlisi de temkinli konuşmak ister. (Temkinli konuşmak, boş konuşmak değildir.) Bunu yapamadığınız zaman, konuştuğunuz kelimeler; bomboş, anlamsız, kof, değersiz kelimeler haline gelir. Siz de böyle bir tabloyla millete “gülünç kaynağı” olarak ortada kalmış ve sokak ağzıyla dile getirmek gerekirse “madara” olmuş olursunuz.
Siyasette yeni söylemler – yeni projelerle yola çıkmak en doğal hakkınız ve en geçerli yoldur. Demokratik bir hak olarak da kimse sizi bu yoldan geri çeviremez, bu yol uğruna kimse de size bir şey diyemez, dememesi gerekir. Ancak söz konusu olan ülkenin cumhurbaşkanına laf etmek – ileri geri konuşmaksa, o zaman beşikteki bebek bile size tepkisini gösterir, yukarıdan birileri de kulaklarınızı çekmez ise bu sefer de derdest edilmenize bile sebep olursunuz. Bir nevi “akılsız başın cezasını ayaklar çeker!” misali…
Siyaset; ağabeylerin, hocaların ya da “bir bilen” in yanında öğrenilir. Öğrenilmezse cahil cesareti olarak kalır. Gençlerin siyasete girmesi, yönetimde söz sahibi olmaya çalışmaları çok güzel bir şey. Ancak akıl hocaları içerden ya da dışarıdan – adına ne derseniz deyin – birileri tarafından yönlendirilir ya da yönetiliyorsa bu sefer yaptığınız şeye “siyaset” değil başka şeyler denilir.
Gelgelelim partiye… Adlarına “gelecek” demiş olsalar da öncelikle logosundan bahsetmekte fayda vardır;Kimi çınar yaprağı, kimi de Kanada bayrağına benzetiyor, ben de, çocukluğumuzda izlediğimiz çizgi filmlerinde kurbağaların dere kenarında ya da yağmur yağdığında ellerinde tutup şemsiye niyetiyle kullandıkları yaprağa benzetiyorum. Rizeli olanlar bilir; dere kenarında yetişip ismine de “lapaza” dediğimiz yapraklar vardır. Bu yaprakları inekler bile yemiyor, suya koyduğunuz anda turnusol kâğıdı gibi eriyip gidiyor. İnşallah bu parti de “lapaza yaprağı” – “turnusol kâğıdı” gibi eriyip gitmez.
Sayın Ahmet DAVUTOĞLU’nun önderliğinde kurulan ve bir çoğu da parti eskilerinden oluşan ve bilhassa AK Parti’yi bölme niyetiyle ortaya atılan bu hareketin geleceğinde, “gelecek” görmüyorum. Anketörlerin yapmış olduğu çalışmalarda da, önümüzdeki ilk seçimde bu partinin % 0.9 oranında oy alacaklarının dillendirilmiş olması da bu tezimizi doğrular niteliktedir.
Kayda değer oy alıp almamaları bir tarafa üzüldüğümüz nokta; belli bir çizgide olan ve “kadro” olarak ortaya çıkan muhafazakâr kesimin, “tek parti” altında kalamaması ve bölük pörçük olup dağılmasıdır. İdeoloji kıtlığından mı yoksa makam hırsından mıdır, nedendir bilinmez “sağ kesim” sürekli amip gibi bölünerek çoğalmakta ama sonuç hüsrana doğru gitmektedir. Bir arada bulunmanın rahmet sayıldığı, ayrılığın azap olarak kabul edildiği dünyevi ve uhrevi görüşümüzde halâ daha bölünmeler devam ediyorsa bu, bir şeylerin yanlış yapıldığı anlamına gelir.
Hiçbir sağ parti bölünerek iktidara erişmediği gibi bölünenlerin de tarihin derinliğine nasıl gömüldüğünü görmemiz adına, adı “gelecek” olan bir partinin de aynı akıbete doğru gideceğini şimdiden göstermektedir. Önemli olan hataların ceremesini bilinip bunları doğruya doğru iletmek ya da doğrusu ne ise onu yaptırtmaktı, ama ne yazık ki bunu da yaptırtmadılar, geçmiş olsun.
Erken seçim kararı alınsa da alınmasa da önümüzdeki süreçte parçalı bir siyasi hayat bizi bekliyor olsa bile ardında rahmet yoktur, olacağı konusunda da şüphelerimiz vardır. İnşallah tarih bizi haksız görür ve de yalanlamış olur. İnşallah gençlerimiz “gelecek” leri adına doğru yolu bulmuş olurlar.
Siyaset; yukarıda da bahsettiğimiz gibi bilgi, emek, sabır ve tecrübe ister. Ayrıca boşa zaman geçirmenin “tecrübe” olarak görülmemesini de ister. Bir harekette “milli değerler” yoksa, bunun sonunda da kof bir “gelecek” sizi bekliyor olacaktır. Son üç beş gündür yapılan tartışmalar sürecinde de aynı şeyleri görüyorum.
Türk siyasi hayatının parti çöplüğüne döndüğü, geçmişten de ders çıkartılmadığı gün gibi aşikârken halen daha parti kurulmalarını konuşmak ve bunlara yenilerini ekleneceğini de beklemek, mevcut partiler içerisinde kurumsallaşamamak bizleri yine derinden üzmekte, yine aynı sahneleri seyretmekteyiz.
Vizyonu dar, misyonu olmayan eski yüzlerle – insanlarla çıktığınız yolda ayağınıza ya taş değecek, ya diken batacak ya da yolda kalmış olacaksınız. Önümüzdeki sürecin nelere gebe olacağını hep birlikte göreceğiz.
Biz kimsenin düşmanı olmadığımız gibi bizleri de bir yerlere yaftalamak isteyenlere şu kadarını söyleyebilirim ki; “BİZİM, SAFIMIZ DA NİYETİMİZ DE BELLİDİR.” ya da Mevlana’nın dediği gibi;
“BİZİ BİLEN BİLİR, BİLMEYEN DE KENDİ GİBİ BİLİR!...”