Kültür, insan ve devlet tarihinde (geçmişinde) önemli bir yer tutar. Yöresel giyim – kuşam, yemek çeşitliliği, düğün dernek âdetleri, gelenek – görenekler, folklorik oyunlar, kış eğlenceleri, ürün hasat festivalleri vs. hep kültürümüzün ayrılmaz birer parçaları olmuşlardır.Orta Asya’dan beraberinde getirmiş oldukları yaşam biçimleri ile yerleşik hayata geçtikleri Anadolu coğrafyasındaki etkileşimleri de göz önünde bulundurduğumuzda, kültür çeşitliliğinin Türklerin hayatında çok önemli bir yer kapladığını görmekteyiz. “Türk” denilince “at üstünde, elinde kılıç tutan savaşçı” yı görmek isteyen ve bir türlü bu mantıktan kurtulamayanlar, asla ve asla bu milleti tanıyamaz ve anlayamazlar.Cennet vatanımız Türkiye coğrafyasının Anadolu ve Trakya topraklarında yerleşik olan halkların kültürlerini incelemeye ve bunlar üzerinde yorumlar yapmaya kalkmamıza ne ömür, ne sayfalar ve ne de “kıt” olan bilgi dağarcığımız yeter. Öyle bir zenginliğe sahip vatanımız var ki, hangi birini anlatalım say say bitmez.Biz bu yazımızda, Doğu Karadeniz Bölgesi’ndeki bilhassa Giresun, Trabzon ve Rize illeriyle özdeşleşen “horon” dan bahsetmeye çalışacağız:Kelime ve oynanan oyun tiplemeleri itibariyle Rumların “zogos” kelimesi ile büyük bir benzerlik gösteren “horon” un nereden geldiği hakkında bazı fikirler ortaya atılmış olsa bile, en fazla kabul gören dayanağı; Rumların, Karadeniz Bölgesi’ndeki Giresun – Trabzon ve Rize gibi doğu sahillerine yerleşmiş ve horonun da - yöresel çalgı olan – kemençe gibi Cenevrelilerden kalmış olmasıdır. Fransa’da “carole” adı ile tanınmış, “halka” şeklinde ve kalabalıkla oynanan oyunla da büyük bir benzerlik gösteren “horon” un kelime kökeni, Fransızca’dan geçtiği söylenilen “Carola” – “harol” ve “horol” a dayandırıldığı da ifade edilmektedir. Böylelikle, horonun kelime kökenine baktığımızda da Rumlar’a değil de Fransızlar’a dayandığı görülmektedir. Rumların “horon” u sahiplenmeye kalkması, boşa çıkmakta ve tarihsel bir gerçekliğe dayanmamaktadır.Horonun oynanma şekline baktığımız zaman, karşımıza; “düz”, “yenlik” ve “sert” olmak üzere üç tip horon oynama şekli çıkmaktadır. Yörede oynanma durumunu göz önünde bulundurduğumuzda ise “Giresun sallaması”, “Trabzon kolbastısı” ve “Rize horonu” da söylediğimiz horon tiplemeleriyle birebir benzerlik göstermektedir. Yöresel figürleri farklılık gösterse bile çalgılar eşliğindeki horonlara baktığımız zaman; kemençe ile oynanan horon farklı, tulum ile oynanan horon farklı, hem kemençe ve hem de tulumun bir arada çalmasıyla oynanan horonun birbirinden farklı olduğunu görmekteyiz.“Horon” un tarihçesi ve oynanma şekillerinden ziyade, son zamanlarda dillere pelesenk olan ve ait olduğu yörede de kullanılmaktan imtina edilmeyen “tepinme” ve “tepişme” kelimeleri üzerinde durmaya çalışacağız:Karadenizli hangi oyun aleti çalarsa çalsın, yerinde duramayıp kalkar ve oyun oynar. Denizin hırçınlığı, zor ve engebeli arazilerin şartlarından mıdır, nedendir pek bilinmeyen / çözülemeyen ve ispatlanamayan bu durum, Karadenizliyi sürekli “oynak” ve “oynamaya hazır” bir tipleme haline getirmiştir. Ancak ifade edilirken “Kalk, horon tepişelim, tepinelim” derseniz o zaman orada bir duraklayacaksınız. Çünkü;Tepişmek; At, eşek gibi hayvanlar için birbirini tepmek, insanlar için ise itişip kalkışmak anlamları için kullanılır.Tepinmek; Ayaklarını hızlı hızlı üst üste yere vurmak, bir şeye öfkesini ya da sevincini belirtecek şekilde davranışlarda bulunmak anlamına gelmektedir.Öyleyse;Horona dahil olan – horon oynayanlar at ve eşek gibi hayvanlar mıdır ki tepişsin, sevinç ya da üzüntüsü olsa bile ayak altlarına birilerini ezecek kadar insanî vasıflarını mı yitirip tepinmiş olsunlar, ikisine de “hayır!” diye cevap verdiğinizi duyar gibi oluyorum. İşin enteresan kısmı da nedir biliyor musunuz; Yöre ve bölgesel yayın yapan radyo – TV kuruluşlarındaki sunucu ve yapımcılar bile, horondan bahsederken tepinme ve tepişme kelimelerini kullanıyorlar, çok yazık!...Horon – diğer folklorik oyunlar gibi – bir çeşit “oyun” türüdür. Oyun da oynanır, tepişilmez – tepinmez. Bu tarz kelime oyunlarına gelmeyelim, kelimeleri ve anlamlarını yerli yerinde kullanmaya özen gösterelim.