BIST10.358,46%0.26
USD40.1747%0,22
EURO47,0262 %0.06
ALTIN4.335,04 %1.20

BAKAN OLMAK İSTİYORUM

Günay Ertan Akgün

Abone OlGoogle News
07 Şubat 2025 11:04

Son zamanlarda hem yeni tip başkanlık sistemi, hem AK Parti iktidarı, hem yüksek faiz – yüksek enflasyon gibi ekonomik gelişmeler ve hem de gündemdeki bazı güncel konular üzerinden yazdığımız yazılardan dolayı bizleri farklı adlarla suçlayan ve “aşırı tenkitçi” olarak adlandıranlar var. Yalnız bunu yapanların çoğunluğunun hemfikir olduğu bir konu “yazdıklarımız, söylediklerimizin doğru” olduğu noktasında birleşmiş olmalarıdır. Biz yine doğru bildiğimiz yoldan şaşmayacak, yapıcı olan eleştiri ve önerilerimizi de sunmaya devam edeceğiz.

Başlığı görünce beni mevki – makam – koltuk heveslisi – taliplisi – isteklisi biri zanneder ve böyle bir beklenti içerisine girdiğimi de düşünüyor olabilirsiniz ama değilim. “Bizi bilen bilir, bilmeyen de kendisi gibi bilir” cihetinden hareket ederek hiçbir zaman böyle bir hedef ve gayem olmadığını, “kapıkulu” olamayacağımı da gayet iyi bilirler ancak söz konusu vatan ve devletimiz olduğu zaman hiçbir görevden de imtina etmem, etmeyiz de!...

2018’den bu yana yürürlükte olan “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” yle birlikte bakanlık makamının etki – fors – ağırlık ve temsiliyet gibi birçok özellikten yoksun olduğunu gördük. Hele hele bakanların “memur” gibi dışarıdan atanması ve bazılarının da kendi sektörlerinden seçilerek göreve getirilmeleri, “bakanlık müşavirliği” görevinin kaldırılarak yerlerine bakan yardımcılarının tayin edilmesi, milletvekili olanların “bakan” olduktan sonra milletvekilliklerinindüşürülmesi gibi tamamen “Türk tipi demokrasi” anlayışı ve yapısına ters düştüğünü de görünce artık bakanlığın ve bu makamların cazibesini yitirmiş olduğunu, halk üstünde de maddi – manevi bir etki bırakmadığını da tecrübe etmiş olduk. Eskiden böyle miydi; bakanların bir ağırlığı vardı, en azından dışarıdan bir memur gibi atanmıyor ve vakarlı duruşlarıyla sanki “tırnaklarımla kazıya kazıya bu günlere kadar geldim!” der gibi bir halleri vardı, şahittik, biliyoruz!...

Yazının başlığından da anlaşılacağı üzere “bakan olmak istiyorum” derken, aslında ben “bakanları şu şekilde görmek istiyorum” beklentisini temenniden öteye götürmek istiyorum. Ben yazıp siz okurken haklılık payımızı karşılıklı ölçelim;

İktidarların devlete karşı olan aslî görevlerinden biri de “devamlılık esasına halel getirmemek” olmalıdır. Bunu da adına “bürokrat” dediği üst düzey insanlarla ve “bakan” larla yapar. Bu kişiler tercih edilirken cemaat / tarikat referansı değil ehliyet – liyakat – sadakat – temsiliyet hakkı gibi birçok unsuru bir arada gösteren, hata etmeyen, temkinli konuşan, her türlü tedbiri temsil ettiği görev ve devlet adına aldırabilen – sorumluluk almaktan kaçınmayan, menfaat ilişkilerini değil devlet ve milletin geleceğini koruyan /beka ve varlığı ön planda tutan, devlet adamlığına yakışır hareket eden, karizmasına değil kariyerine bakılan özellik ve donanımlar göz önünde bulundurulmalıdır. Böyleleri göreve getirilmeli ve sorumlulukları çerçevesinde yaptıkları hata – kusur ve işledikleri suç gibi olumsuzluklar karşısında da gereği yapılmalıdır. İşte bu gereklerden bir tanesi ve hatta en önemlisi de “istifa mekanizması”, bu işlemiyor veyahut işletilemiyorsa da “görevden alma” dır.

Toplum vicdanını yaralayan, devleti karalayarak infiale sebep olan topyekûn ölümlü olay ve kazalarda istifa gibi erdemli bir davranışta bulunmayan her kim olursa olsun, bunun; hem insanî, hem vicdanî, hem hukukî ve hem de resmî kişiliği tartışılmalı, üst düzey makamlar tarafından da “görevden alma” – “tamamen el çektirme” gibi gerekleri de yapılmalıdır.

“Ben dedim, ben yaptım oldu” gibi üst perdeden bakan, jakobenist – baskıcı bir zihniyetle devlet yönetemez, sizin elinize – dilinize – gözünüze bakan vatandaşlarınıza veya halkınıza karşı zulmedemez, despot davranamaz ve hak edene hak ettiğini vermemezlik yapamazsınız. Hele hele devletin “baba” olarak görüldüğü ve adına “vatan” deyip kutsiyet atfettiğimiz Türkiye Cumhuriyeti toprakları içerisinde idarecilerin halka karşı görev ve sorumluluklarını yerine getirmemesi ya da ufak bir pürüz çıkması karşısında topu taca atar gibi dalga geçmesi / tenis topu gibi o köşeden bu köşeye atması ve pişkin bir şekilde milletimizin karşısına çıkması da kabul edilebilir bir tutum, durum ve davranış da değildir. Başkanlık sistemindeki bakanların dışarıdan atanmasının en büyük siyasî sıkıntısı da budur.

Getirildiği bakanlığa ilgili sektörden seçilen, hatta o sektörle ilgili ticari faaliyetlerde bulunanbir ya da birden fazla bakanın siyasi sorumluluğunun olmaması, bunların oy kaybını düşünmemesi ve bunlara benzer temsil ettiği iktidara yük getirecek, bir sonraki seçimde sandığa gömülmesine sebep olacak davranışlar da kabul edilebilir değildir. Sırf bu yüzden bile başkanlık sisteminin en büyük handikaplarından birini “dışarıdan bakan atanması” oluşturuyor.

Sadece “dışarıdan atanma yolu” yla değil aynı zamanda da eskiden olduğu gibi siyasiler milletvekilliği düşürülmeden de bakan yapılabilmelidir. Bu konuyla ilgili olarak anayasa ya da Meclis’te yapılacak bir değişiklik de bu hatadan dönülmelidir. Seçilen her bir milletvekili “bakan” olmak koşuluyla büyük bir hayal kurar ve bir adım sonrasında bakan olduğu zaman hem koyduğu hedefi gerçekleştirmiş olur ve hem de parti içerisinde siyasi bir rekabet doğmasına sebebiyet verir, aslında bu da tatlı bir rekabetten başka bir şey değildir.

Son birkaç yıldır yapılan hatalar, yaşanılan doğa ama doğal olmayan olayları ve bunların elem verici – yıkıcı acıları üzerinden çevre / şehircilik alanlarındaki aymazlıklar; ihalelerdeki nepotist yaklaşım – kurulan çirkef düzen ve Yenidoğan Çetesi’nin zulümleri gibi sağlık alanındaki sıkıntılar; bir türlü dikiş tutmayan sınav - müfredattaki ikilem ve yozlaşan / millî olmayan eğitim ile okullardaki taciz – tecavüz olayları üzerinden oluşturulan ve eğitime / bilhassa okullara karşı duyulan güvensizlikler; Bolu – Kartalkaya’da meydana gelen ve 78 canımızın yanarak / dumandan boğularak ölümüyle sonuçlanan yangın rezaleti gibi turizm sektöründeki denetim – kontrolsüzlükler ve bütün bunlar üzerinden yapılan yetki tartışmaları – gündem değiştirme ve sulandırma faaliyetleri ve adına ne derseniz deyin bunlara benzer ne kadar hata varsa bunlar bakanların ya da ilgili sorumluların görevlerini yapmamalarının yanı sıra istifa gibi erdemli – onurlu bir davranışı sergilemediklerini de ortaya koyar.

Önümüzdeki günlerde kabinede yapılacak değişikliklerin dillendirildiği ve bunun üzerinden de bakanlık totolarının oynandığına şahit oluyoruz, biz bu tabloya zaten alışmıştık. Belediye başkan ve milletvekili adayları, seçimlerden sonra kurulacak kabinedeki bakanların belirlenmesindeki süreçler hep böyle bir toto – loto oynama zamanı gibi gözümüzün önünden bir film şeridi gibi geçti gitti. Önemli olan kimin bakan olduğundan ziyade hakkıyla o görevi kimin temsil ettiği ya da edebilme yetkisi – gücü ve görüntüsünün olup olmadığıdır. Bir adım sonrasında rezil olmaktansa bir adım öncesinde vezir olmak daha iyi değil midir?!...

Ben öyle bir bakan olmak istiyorum ki; bir hata yaptıysam istifa edebilmeli, yanlış yaptıysam hesabını verebilmeli, devletimin – milletimin – vatanımın tüm menfaatlerini düşünerek adımı geleceğe altın harflerle yazdırabilmeliyim. Hani nikahlarda da derler ya; hastalıkta – sağlıkta, iyi günde – kötü günde, üzüntüde – sevinçte, sadece iyi gün dostu değil her zaman dost olduğumu gösterebilmeli, işte bunları da düşünebilmeli ve buna göre de “ben buyum!” diyebilmeliyim. Korku – sindirme – makam hastalığı gibi siyasetle ve insanlıkla bağdaşmayan hasletler içinizde olduğu sürece ne görevinizde başarılı olabilirsiniz ve ne de geleceğe emin adımlarla yürüyebilirsiniz.

Hani Cahit Sıtkı TARANCI’nın “Memleket İsterim” diye bir şiiri vardı. Biz de onu şu şekilde uyarlayıp mevzumuzu noktalayalım;

“Bir bakan istiyorum;

İstifa edebilen, yalaka ve yağcılığa karşı koyabilen.

Bir bakan istiyorum;

Pişmiş kelle gibi sırıtmayıp, tebessümle yüzlere gülebilen.

Bir bakan istiyorum;

Halkıyla ağlayıp, milletiyle gülebilen.

Bir bakan istiyorum;

Ülkesinin sorunlarına yabancı olmayan, üç maymunu oynamayan.

Bir bakan istiyorum;

Sadece bakmayıp gören olabilen, gönüllere dokunabilen.”

Böyle bir bakan olabilmek, sizce de zor mu?!...

Günay Ertan Akgün

Akit TV köşe yazarı