BIST9.877,59 %-0.37
USD36.2065%-0,08
EURO38,0389 %0.05
ALTIN3.375,55 %0.44

“BÜYÜK KONGRE” Mİ YOKSA “BEKLENEN SON” MU?  

Günay Ertan Akgün

Abone OlGoogle News
03 Şubat 2025 11:11

Vesayet – darbe ve muhtıraların etkisinden bir türlü kurtulamayan Türk siyasetinin demokrasi kültürünü sindirmesi zaman alsa ve halen daha tam olarak kurumsal hâle gelemese de parti açma – kapamadaki hız ve maharet her zaman alkışlanmıştır (!). Bu durum, genellikle “sağ kesim” de görünse ve o cenaha karşı bir aba altından sopa gösterme olarak kullanılsa da yine de ders çıkartamıyor ve neredeyse her yıl bir ya da birkaç sağ kökenli partinin ya kurulmasına veyahut da kapatılmasına şahitlik ediyoruz.

Panoramasını basit bir şekilde vermeye çalıştığımız durumun en son örneğini AK Parti yaşamış ve yaşatmıştır. Kurulduktan sonraki ilk seçimlerde aldığı başarı ve çeyrek asra yanaşan iktidarıyla hem göz kamaştırmış ve hem de haklı – haksız/ yerli – yersiz tüm eleştirilerin odağına oturmuştur. İktidarı boyunca kendi içerisinden parti ya da particikler çıkartan AK Parti de sağ kesimi kendi uhdesinde ya da farklı bir çatı altında toplamayı başaramadığı gibi artık onu da bekleyen hazin sonun yakın olduğu ve aynı kaderi paylaşacağı da dillendirilmektedir.

Neden mi;

1 – “Sağ kesim” deki partilerin en büyük sorunu; İdeoloji ve dava adları altında dillendirdikleri söylemlere sahip çıkamıyor, kadın ve gençlik teşkilatlarını cemaat ve tarikat gibi dinî gruplardan ya da dini referans alan oluşumlardan sağlamaya çalışıyorlar. AK Parti de siyasî yola bu turla çıkmış, 2002 – 2012 yılları arasında medet umduğu Fetullahçılarla “menfaat” ve “paylaşım” konuları üzerinden araları açılınca hem sandıklarda oy kaybetmiş ve hem de diğer cemaatlere karşı itibarını da yitirmiştir.Aslında siyaset, “din” referanslı olarak yapıldığı zaman her dönemde böyle kaçınılmaz bir sonla / sorunla karşılaşmış olursunuz. Bu, yola çıktıklarınızı yolda bulduklarınızla değiştirmek gibi algılanmamalıdır. Önceleri “Fetullahçılar”, “Hizmet Hareketi”, “F Tipi Yapılanma” diye anılan bu grup sonrasında da FETÖ’ye dönüştüyse; bunda siyasetin çok büyük bir parmağı vardır. Yadsınamayacak derecede dillendirilen ve AK Parti içerisinde de şikâyet konusu olan bu gerçek, bazılarının içini acıtsa da ne yazık ki durum budur.

2 – Yola çıkılan dava arkadaşları, parti kurucuları ve “görünen yüz” olan ekran figürlerinin bazıları “üç dönem kuralı” na takılmayıp her zaman yerlerini korudular veya kapalı kapılar ardında her türlü işlerini gördüler. Bunlar bir müddet sonra cumhurbaşkanımızın etrafında adeta zırhla kaplı bir tabaka oluşturup REİS’e ulaşan yolları kapadılar. Bu da zamanla hem eleştiri konusu olmuş ve hem de partinin kan kaybına zemin hazırlamıştır. Öyle ya, bir kural varsa buna herkes uyacaktı. Ahmet’e, Mehmet’e göre farklılık olmazdı ama ne yazık ki oldu ve bu da AK Parti içerisinde ciddi manada kırgın, kızgın ve küskünlerin sayısını arttırdı. 2023 milletvekili ve cumhurbaşkanlığı seçimi ile 2024 yerel seçimlerindeki kaybın en büyük nedeni budur. Bu durum düzeltilemezse önümüze gelecek olan ilk sandıkta istemesek de AK Parti gibi bir partinin olamayacağına hep birlikte şahitlik edeceğiz.

3 – “Sağ kesim” in en büyük handikaplarından biri de – AK Parti de bunu yaşadı ve yaşıyor – mevcut liderden başka lider olma potansiyeli yüksek ve hareketi ileriye taşıyacak özelliklere sahip olan insanlar ya geri plana itilmiş veyahut da görmezden gelinerek göz ardı edilmiştir. Bu yüzdendir ki, lider öldükten sonra temsil ettiği – kurduğu parti; ya dağılma sürecine giriyor ya kapanıyor ya da unutulup gidiyor. Son devir siyasete baktığımız zaman ANAP (Anavatan Partisi)’ın, DYP (Doğru Yol Partisi) ve SP (Saadet Partisi)’nin yaşadığı içler acısı durumu AK Parti’nin yaşamayacağı ve aynı kaderi paylaşmayacağının bir garantisi var mıdır? İslâmî ve insanî olarak her nefsin ölümü tadacağı gerçeğine iman ettiğimiz halde her fani gibi bir gün cumhurbaşkanımızın da öleceğini göz önünde bulundurarak AK Parti’nin aynı acı sonu yaşamaması için kim ya da kimler partiyi geleceğe taşıyacak? Bunu bilen, bu konuda bilgisi olan birileri varsa kamuoyuna, en azından AK Parti’ye oy ve gönül verenlere söylenmesi gerekmez mi?!...

4 – Ömrünü siyasete - insanlığa – ümmete – devlet ve milletimize hizmet etmekle geçiren, yorgun düşüp hasta olan Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’ın - hafif bir şekilde de olsa – sendelemesini bekleyen hem parti, hem siyaset çevresi ve hem de ülkemiz içerisinde o kadar çok tipler var ki sırf bunların ekmeğine yağ sürmemek adına cumhurbaşkanımızın ülke ve parti yönetimi için oluşturacak kadroları geleceğe taşıması lazım. Vefakâr, fedakâr ve cefakârlığıyla bilinen / tanınan cumhurbaşkanımızın bu konuyla ilgili elini taşın altına koyması, AK Parti’nin kaderini belirleyecek ve “büyük kongre” adıyla yapılacak olan dev buluşmanın ana gündemine de bu konuyu taşıması gerekir.

5 – Birileri tarafından bilinçli bir şekilde “ucube” olarak tanıtılmaya – gösterilmeye çalışılan “cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” nin metot, uygulama ve yapılanma olarak elbette ki hataları ve eksiklikleri vardır. İçerisinde “insan faktörü” olan bir yapılanmada hatasızlık ve kusursuzluk aramak da herhalde biz Türklere has bir düşünce tarzı olur. (Halbuki arabesk müziğimizde de sevilen ve çok büyük bir hayran kitlesi olan Orhan GENCEBAY’ın “hatasız kul olmaz, hatamla sev beni!” şarkısını ne çabuk da unuttuk.) Türkiye’ye “Başkanlık” çatısı altında “ikinci” ama “muhteşem” bir yüzyılı yaşatmak istiyorsak; modellemeleri yeniden gözden geçirmemiz, “gelene ağam, gidene paşam!” demememiz, her gelen iktidarın da devlet yönetimi ile sisteminin bozmadığı yeni bir metot geliştirmemiz, siyasi partilerle ilgili kanun – kararname – tüzük ve yönetmelik ne varsa bunları da çağ / gündeme uygun modernize etmemiz gerekir, gerekiyor.

6 – Kaymakam, vali gibi devleti ve kurumlarını temsil eden il – ilçe üst yöneticilerinin temsiliyet ve makamları, AK Parti’nin başkanlarından daha aşağı seviyelerde gösterilmesi halk / yöre insanları nezdinde kabul görmemiş, eleştiri konusu yapılmıştır. Bu makamların beklenilen karşılığı görmemesi ya da makamlardan istenilmesi gereken taleplerin parti yetkilileri tarafından karşılanmasının da kabul edilir bir tarafı yoktur. Bu durum hem iktidar ve hem de devlet ciddiyeti açısından açıklanamayacağı gibi aynı zamanda da itibar görmeyecektir. Böyle bir sonuç, iktidarın “devlet” gibi görülmesine sebep olacaktır. Birkaç dönem üst üste iktidar olan partiler ve bunların temsil ettikleri zümre kahir ekseriyetle devletle hükümeti birbirine karıştırıyor ya da öyle görmek istiyor. İktidarların, devlet devamlılığını sağlayan siyasi unsurlar olduğu gerçeği sürekli olarak göz ardı edilmektedir.

7 – Hiçbir partiye nasip olmayıp AK Parti’nin yaşadığı çeyrek asra varan uzun süreli iktidar boyunca yaşanılan metal yorgunluğu – güç zehirlenmesi ve şımarıklık gibi hadiselere de artık bir son verilmesi gerekir. Hele hele “yapanın yanına kâr bırakılan” devlet makamları ile siyasî gücün ciddiyetiyle bağdaşmayacak hamleler karşısında muhatapların gerekli cezaları da alması sağlanmalı, REİS’in arkasına saklanılarak ya da onun gücüne güvenilerek yapılan her bir yanlış– hamle; hem partiye, hem lidere ve hem de devletin hanesine eksi yazar, yazacaktır.

23 Şubat 2025’de yapılması planlanan AK Parti’nin 8. Büyük Kongresi öncesi ve sonrasında nelerin değişeceğini ya da “aynı tas, aynı hamam” düşüncesiyle bir şeylerin değişmeyeceğini hissedersek bizler de “uyarıcı” görevimizi yapmaya devam edeceğiz, vesselam!..

Günay Ertan Akgün

Akit TV köşe yazarı