Geriye bakılarak yürünmez
Günay Ertan Akgün
Siyaset tarihimizin önemli figürlerinden laf cambazlığıyla bilinen – tanınan merhum Süleyman DEMİREL’in bir sözü vardı, hatırlayalım; “Dün dündür, bugün bugündür!”. Geriye bakarak yürümeye çalışırsanız; ya tökezler ya da yürüyeceğiniz hedefe geç varırsınız.
Bir türlü kurumsallaşamayan – demokrasi kültürünü farklı anlayış ve uygulamalarla bezeyen Türk siyasetinin “sağ” kanadı bırakınız koşmayı artık yürümeye mecali kalmadı. Sağ siyasetimizde o kadar bölünmüş – parçalanmışlık yaşandı ki artık kurulan her yeni parti sanki bir önceki partinin içinden çıkmamış gibi ondan medet umuluyor, sımsıkı bir şekilde “kurtarıcı” olarak görülüyor, yazık!...
Kırgınlık – kızgınlık – küskünlük – umduğunu bulamamaktan kaynaklı siyasi parçalanmışlıktaki yelpazeye baktığımız zaman denenmişi denemek bugüne kadar kime ne fayda sağlamış ki yeni kurulan parti nüvelerine faydalı olacak. Hani bir söz vardı; “Bizde eskiden sizler gibiydik, topraktan geldik toprağa gideceğiz!” Bu gerçeği bile bile yeni maceralara atılmanın, tabela değiştirip parti kurmanın ne anlamı var ki?!...
Sol kesim siyasette iradeli – temkinli ve inatlı bir şekilde dik duruş var. 100 yıllık CHP’den kaç tane parti çıktı. Geriye dönüp bakın ya da kırgınlıkla parti kuran kaç tane siyasi figürleri var. Bunlara da bakın ama var olan bir şey varsa o da; ne geçmişten ders çıkartabiliyor ve ne de kurumsallaşmış – kemik gibi sağlamlaşmış bir sağ siyasete sahip olabiliyoruz.
İktidar olup başa gelenler ya bir ya da en fazla iki dönem siyasette kalabiliyor veya pılıyı pırtıyı topladıkları gibi tarihin dehlizlerinde kaybolup gidiyorlar, esameleri bile okunmadığı gibi bahsedildiği zaman da burun kıvrılıyor. Son 22 yıllık siyasî hayatımıza damga vuran AK Parti, başında ERDOĞAN gibi Rizeli – Kasımpaşalı inatçı biri olmasaydı bu kadar süre iktidarda kalabilir miydi, düşünüp bulun!...
Siyasette adamakıllı bir yol haritası çizmemiz, geleceğe dair vizyon - misyon belirlememiz ve bunların doğrultusuna göre de ilerleme kaydetmemiz gerekiyor. Aksi takdirde yapılan yanlış ve hataları bahane ederek kurtlar sofrasına dönen ve çakalların cirit atarak nemalanmaya çalıştığı bir coğrafyada hüküm sürmeye çalışmak ve devletinizi her türlü tehdit – tehlikelere karşı korumak büyük bir cesaret ve feraset ister. Bunun yolu da millet ve devletiyle barışık / muktedir olan iktidardan – geçmişe sünger çekerek geleceği belirlemekten geçer, geçecektir.
Geçmişe – geriye dönerek yol ilerlemeye çalışmayalım. Geçmişe saplanılarak geleceğe dönük belirlenen her politika ya da hamle, hödük kalmaya – başarısız olmaya mahkûmdur. Bir nebzecik de olsa DEMİREL’e kulak verip dinleyelim. O değil miydi; “Altı kere gittiysem yedi kere gelmesini de bildim” diyen!... Evet, sürekli ileriyi hedef olarak belleyelim, bizi geriden takip eden sadece gölgemiz olsun, değil mi?!...
Geçmişten ders alarak geleceğe dönük politikalar belirlemek, nesli ve toplumu hem çevresine ve hem de ülkesine faydalı hâle getirecek kurumsal tedbirlere imza atmak, devletin eğitim – ulaşım – savunma – sağlık gibi belli başlı kurumlarını hükümetlere ya da güncel ittifaklara göre değil alınacak olan radikal kararlarla toplumun beklentilerine göre şekillendirerek dizayn etmek, parti içi disiplin ve politikaları kırgınlık – kızgınlık – küskünlüğü (3K)’yı bahane ederek sırt çevirmemek, devletin bekasını kendi mevki – makam ve koltuğundan üstün görerek hareket etmek herhalde her kişi ve bireyin olmazsa olmazları arasında yer almalıdır.
“Ahlâk gelişimi” üzerinde çalışmaları olan ve 1952 yılında aramızdan ayrılan Amerikalı filozof – toplum bilimci ve eğitimci John DEWEY’in “Bugünün çocuklarını dünün yöntemleri ile eğitirsek, yarınlarından çalarız.” Sözüyle mevzumuzu kapayalım.
Yani işin özü şu;
Tökezlemek istemiyorsak geriye bakmadan, takılıp kalmadan var gücümüzle yürüyelim ve hatta emin ve hızlı adımlarla koşalım, yorulursak da nefes alıp kaldığımız yerden devam edelim!...