RİZE’DE NELER OLUYOR?
Günay Ertan Akgün
Rizeli ve milliyetçi olmam hasebiyle hem yöre ve hem de vatan aşkımı bilmeyen yok. Bunun içindir ki Rizem ve Türkiyem için canımı – kanımı son damlasına kadar da harcamaktan geri durmam, durmayacağım!...
Çeşitli vesilelerle gittiğim memleketimde yerinde tespit ettiğim, bir şekilde bana ulaşan – ulaştırılan şikâyet – serzeniş ve dileklerini ileten hemşehri ve dostlarım çok sağ olsunlar. Yine Rizemle ilgili birçok konuyu yazmam üzere bana ilettiler. Bu yazımızda da yine Rize ve Rizelilerle ilgili birkaç konuya değineceğim;
1 – Rize Sahil Camii üzerinden yapılan tartışmalar;
Millet ve devletlerin ya da millî devletlerin en belirgin özelliklerinden – kültür abidelerinden biri de hiç şüphesiz ki “tarihî eserler” idir. Bu eserler; yeri geldiğinde cami, yeri geldiğinde mescit, yeri geldiğinde han – hamam – kervansaray ve yeri geldiğinde de mezarlıklardaki bir taş bile olabilir.
Hem millet ve hem de devlet olmada köklü bir geçmişe sahip olan Türklerin hayatlarındaki en önemli eserlerinden biri de hiç şüphesiz ki “camiler” dir. Camiler; hem ibadet yerleri ve hem de kullanım amaçlarıyla birlikte en değerli dinî – sosyal donatı alanlarıdır.
Hem Selçuklu, hem Osmanlı ve hem de 100 yıllık cumhuriyetimiz zamanında yapılan yüzlerce camimiz vardır. Bunların bazıları varlıklarını sürdürüp günümüze kadar gelmişken, bazıları da bakımsızlık – ilgisizlik ve yanlış şehirleşme / çarpık yapılaşmadan dolayı tarih içerisinde enkaza dönmüş ya da yıkılmışlardır. Tarih konusunda çok hassas (!) bir millet olduğumuz için doğup büyüdüğüm Rize de bundan nasibini almıştır;
Rize – Çarşı mahallesinde bulunan ve Rizeli’nin toplanma – uğrak noktası olarak da sayılan Orta Camii yıkılmış ve yaklaşık 200 metre ilerisinde yeni bir cami yapılmış ama “her yeni şey eskiyi aratır” misali eski caminin o otantik – ihtişamlı – estetik – manevi havasını “yeni orta cami” de bulmamız imkânsız oldu. Altları dükkân – işyeri, üstüne de cami demek için bin şahit gerektiren yeni orta camide ne estetik, ne maneviyat, ne ihtişam ve ne de tarihî bir doku ya da koku vardır. Şimdi yine aynı hata yapılarak “dolgu sahasında yapıldığı için tehlike arz etmekte, yıkılacak endişesi baş göstermektedir” bahanesiyle sahil camii yıkılmak istenilmektedir. (Rize Belediyesinin mevcut binasının nerede ve nasıl yapıldığını bilen birisi olarak ve binanın denize olan mesafesiyle sahil camiinin denize olan mesafesini de göz önünde bulundurduğunuz zaman ortaya çıkacak olan tabloyu düşünmenizde fayda vardır.)
1976 yılında inşaatına başlanılıp 1986 yılında ibadete açılan ve 10 yıllık yapım süreci içerisinde nice olaylara şahitlik yapan Rize Sahil Camii’ne sanki 200 yıllık camiymiş gibi müdahale edilmesi yöre insanını – değerli Rizeli hemşehrilerimizi derinden yaralamaktadır. Şunun şurasında yaklaşık 40 yıllık geçmişi olan bir camii yıkmak kolay, yapmak daha zordur. Hele hele var olan bir şeyi korumak daha da zordur. Hâl böyle iken sahil camiini yıkıp yerini beşli çeteden birine peşkeş çekileceğinin söylenmesi ve üstüne üstelik dolgu sahasında yapılmak istenilmesi de olayın farklı ve bir o kadar da düşündürücü boyutunu ortaya koymaktadır.
Ne demek; “camiyi yıkmak!...” Bunu CHP iktidarı yapsa kıyameti kopartırdınız. Hangi ara bu kadar kör oldunuz ya da cami yapmakla övünürken bir de üstüne yıkmakla mı övüneceksiniz. Camii, mescit ve Kur’an Kurslarının inşaatlarını halk ve bağışçı iş insanları yapar, bırakın yıkmayı da onlar düşünsün. Sizler de “cami yıkan – yıktıran sağ iktidar” olarak anılmaktan kurtulmuş olursunuz. Bu arada “Rize dolgu alanı” nda cami yapan – yaptıracak olan zihniyet, 30 – 40 yıl sonra o camiinin en azından teknik açıdan yıkılmayacağının da garantisini verebilecek midir, çok merak ediyorum!...
2 – Siyasî yatırımlarla Rize’nin merkezden sonrasının uzaya çıkartılması, Trabzon’a kadar olan kısmının yaya bırakılması;
Yöre ve ülke sanatçılarımızdan biri olan İsmail TÜRÜT; “Rize, siyasetten aldı alacağını” diye bir türkü söylemişti ve bu, sonuna kadar da doğrudur. Ancak siyasetteki yerel Rizeliler, bunu; Rize ve Rizeliler için değil, kendi şahsî ikballeri için kullandı ve kullanmaya da devam ediyorlar. Rahmetli Mesut YILMAZ’ın siyasî yılları zamanında Çayeli’ne yapılan yatırımların daha fazlası Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip ERDOĞAN zamanında Güneysu’da yapıldı, yapılmaya da devam ediliyor.
“Rize, Güneysu’dan ibaret değildir” diye defalarca yazmamıza ve söylememize rağmen yağcılık – yalakalık yapmak için halen daha bu şekilde davranılması aklımıza “diğer ilçeler üvey evlat mıdır ya da Gürcistan’a mı bağlıdır?” serzenişini getiriyor. Beyler, yanlış yapıyorsunuz!... Böyle yaptığınız için CHP, Rize’den 47 yıl sonra bir tane milletvekili çıkardı ama bu gidişle emin olunuz ki yarın seçim olursa AK Parti, Rize’den ancak bir milletvekili alır. Cumhurbaşkanı ERDOĞAN’ın etrafını zırh gibi kuşatıp ona ulaşılmamasını sağlayan tayfa çok yanlış yapıyor, gidişat hayra alamet değildir, demedi demeyin!..
Rize’yle Trabzon’u birbirinden ayıran İyidere ilçesi sınırları içerisindeki Çağlayan Nehri (eski adıyla Kalapatama – Kalapatamos deresi) boyunca yeni yatırımlar – sanayi tesisleri - kamu binaları da yapılabilir. Rize’de sadece Güneysu – Potomya deresi mi var? Rize’ye ve Rizelilere kıyıyorsunuz, yapmayın bunun acısı çok büyük çıkacaktır, demedi demeyin!...
3 – Rize – Artvin Havaalanının atıl bırakılarak kaderine tek edilmesi;
Anadolu’nun birçok şehrinde düz ve havaalanı inşasına uygun olmayan illerimiz var. Bunu ortadan kaldırmak ve hemen hemen her ilimizi havaalanıyla tanıştırmak – uçak yolculuğunu lüks olmaktan çıkartmak için deniz üzerine yeni havalimanları inşa edildi. Bunun için önce Ordu – Giresun ve sonrasında da Rize – Artvin havalimanları deniz doldurularak inşa edildi.
Düşünce doğru ama işletme mantıkları yanlış olan, siyasî rantlara kurban edilen havaalanlarından biri olan Rize – Artvin havalimanı da nasibini aldı. Konulan sefer sayıları (uçuş iniş – kalkış sayıları), yer hizmetleri, havaalanı işletme eksik ve hataları vb. durumlardan dolayı havaalanımız neredeyse kapanma – kapatılma noktasına geldi, getirildi. Bir adama kırk defa deli derseniz adam deli olur. Rize – Artvin Havalimanı da Trabzonluluk ve Trabzonlu bakanlar yüzünden delirmek üzere. “ERDOĞAN Rizeliyse bir bildiği vardır!” diye düşünen hemşehrilerimiz, artık farklı yorumlar yapmaya başladı. Bardağı taşıracak olan son damla da havaalanı olacaktır, demedi demeyin!...
Bu durumu eleştirdiğiniz zaman Rizelileri toptan bir mantıkla muhalif olmak ve “siyasî şov” yapmakla suçlayan Rize milletvekilleri günü geldiği zaman sizler de sandıklarda hak ettiğiniz cevabınızı alacaksınız. Rizeliler artık sormaya başladı;
“Madem boş ve atıl durumda bırakılacaktı, o zaman dolgu üzerinde neden havaalanı inşa ettiniz, siyasî rant uğruna havaalanı yapacağınıza hiç yapmasaydınız daha iyi olmaz mıydı?”
4 – Çay üzerinden yapılan alım – satım politikalarının olumsuz sonuçları;
Çay; başta Rize olmak üzere Doğu Karadeniz Bölgesi’nde yaşayan halkımızın geçim sigortası, teminatıdır. Çay üzerinden birçok siyasî parti, iktidar olmuşken birçoğu da muhalefete düşmüştür. Bu haliyle çayımız kullanmasını bilen için gül, bilmeyen için de diken olmuştur.
1.5 milyon üreticinin direkt ve beş milyon insanın da dolaylı yollardan geçim kaynağı olan çay, “altın” kadar değerli iken politikacıların yanlışları yüzünden “teneke” ye çevrilmiştir. İşin enteresanı da bu politikacıların – ağacı kesen baltanın sapının ağaçtan olması gibi – çoğu yöre insanıdır. Çay üreticisi yeri geldiğinde bu politikacılara cevabını ya sandıklarda ya da miting alanlarında vermiştir. 22 yıldır iktidarda olan ve son kabinesi hariç kabinesi de genelde Karadenizli bakanlardan oluşan AK Parti iktidarı çaya “üvey evlat” muamelesinde bulunuyor. Bu yıl vermiş olduğu taban fiyatının (destekleme fiyatıyla birlikte kilogram fiyatı 19 TL) azlığı ile 2. Sezondaki kota ve kontenjanla ilgili alım politikaları üreticileri canından bıktırmış, özel sektörün acımasızlığına ittirmiştir.
Rize’ye karayoluyla yolculuk yapan hemşehrilerimiz yol üzerindeki konaklama tesislerinde ince belli bir bardak çayın en az 30 TL olması ile büyükşehirlerdeki kafelerde de 50 – 100 TL arasında fiyatının olması karşısında ne yapacaklarını – söyleyeceklerini bilemeyenlerin ahı da herkesi tutacaktır.
Haberiniz olsun; “yarın seçim olursa AK Partiye oy – moy yok!” diyen yöre insanının sesine kulak verin. Aksine hareket ettiğiniz zaman seçmen ya da hemşehrilerimize kabahat aramayın, ayrıca kabahatli arıyorsanız da aynaya bakın!...
5 – Rize il merkezindeki çarpık şehirleşme - otopark sıkıntısının halkı ve turistleri canından bıktırması;
Dağlardan denize sarp bir arazinin bitim noktasında, dağ ve yamaçların eteklerinde kurulan Rize şehir merkezi adeta dar bir alanda hapsolmuştur. “REİS” lakaplı Ekrem ORHON’un belediye başkanlıkları döneminde deniz kesiminin doldurularak şehre “merkez” kazandırılmaya çalışılması ve sonraki başkanların bunu “moda” haline getirip Rize’ye farklı bir çehre kazandırmak istemesi artık çözümden çok çözümsüzlükler zincirini beraberinde getirmiş, hatta ve hatta “belediye blokları” diye bilinen mezbelelikler, TOKİ önderliğinde yeniden inşa edilmiş ve Rize’nin çehresi düzeltilmeye çalışılmıştır.
Nisan ve Ekim ayları arasındaki çay sezonundan dolayı bölgeyi adeta demografik olarak dörde beşe katlayan nüfus ile doğa turizmiyle birlikte Rize’ye gelen yerli ve yabancı turistlerin yoğun olması, şehir merkezinde hem ulaşım ve hem de otopark sıkıntısını doğurmuştur, doğurmaya da devam etmektedir. Rize Atatürk Meydanı altındaki (Şeyh Camii – Rize PTT karşısındaki) kapalı otopark ile sahil dolgu alanındaki açık otopark ihtiyaçlara cevap verememektedir.
Sahil dolgu alanlarında yapı inşalarına izin verilmeyip buralarda açık otopark sayılarının arttırılması, şehir merkezinde üstü yeşil alanlar altı da kapalı otoparklar olmak üzere yeni otopark alanlarının inşa edilmesi gerekir. Şehrin trafik keşmekeşine tuz biber eken ve “yayaların geçiş üstünlüğü var” deyip kırmızı ışıkta bile yolu kullanan yayaların da esaslı bir terbiyeden geçmesi gerekiyor. Ayrıca şehir içerisinde olur olmaz yerlerde park eden araç sürücülerine de son uyarımız olsun; “KÖTÜ ÖRNEK OLUYORSUNUZ, BÖYLE ŞEHİR HAYATI OLMAZ!...”
6 – Köylerdeki su ve ulaşım sorununun giderilememesi;
Büyükşehirlere yapılan plansız göç, yerelde istihdamın olmaması ve olanların da kısıtlı kalması, nüfusun artmasıyla birlikte çay arazilerinin parçalara ayrılıp geçim kaynağı olmaktan çıkartılması gibi sorunlardan dolayı köylerimiz, Doğu Karadeniz ve bilhassa Rizelinin kaderini belirleyen ve terk edilmişlikle yüzleşen yerleşim yerleri olmuştur. Bunun acı hatırasını 22 Aralık 2012 tarihinde kanserden kaybettiğimiz yöre sanatçımız Mustafa SIRTLI’nın “BAKTUM AĞLADUM” türküsünde görebilirsiniz.
Eskiden dolmuş minibüslerle bir şekilde ulaşım sağlanılan ve bunlarla birlikte bir çok hatırayı bağrında saklayan köylerimiz, satın alma gücünün artıp herkesin araç sahip olmasıyla birlikte artık buralarda kalmak yerine hızlı bir şekilde terk edilmeye başlanılmıştır. Korona virüs süreci ve EYT’nin çıkmasıyla birlikte büyükşehirlerden köylere doğru bir göç başlamış ve yeni yeni evler inşa edilmiştir. Bu da beraberinde bazı sıkıntıların doğmasına sebep olmuş, başta su gibi hayatî ihtiyaç olmak üzere ulaşım alanlarında da bazı problemlerin meydana gelmesine sebep olmuştur.
Köylerdeki nüfusun kısmen ya da sezonluk olarak artması, bilinçsiz bir şekilde kesilen ormanlık arazilerin çaylıklara çevrilmesi, su kaynaklarının yok edilmesi, kuraklığın getirmiş olduğu olumsuz etki ve etmenlerden dolayı artık birçok köyümüzde susuzluk baş göstermiş ve mevcut su depolarına tankerlerle sular taşınarak susuzluğa çözüm bulunmaya çalışılmıştır. Taşıma suyla değirmeni ne kadar döndürmeyi düşünüyorsunuz? Hani Karadeniz ve Rize; yeşilliğin binbir tonuyla sarmaş dolaş olmuş, dillere destan su kaynaklarıyla anılıyordu. Ne oldu, böyle devam edin!...
7 – Sanayi ve istihdam yatırımlarının çayla sınırlı bırakılması;
Tersine – geriye doğru göçü teşvik edecek olan en büyük etmen, yöresel istihdamın; sezonluk değil, devamlı olmasıdır. Bunun için de bölgede ve şehrimizde yeni istihdam alanlarının açılması, çayın da sadece ekstra bir gelir kaynağı olarak kabul edilmesi gerekir. Çaya endekslenecek bir istihdam kaynağı göçü arttırmaktan başka bir işe yaramaz. Yarasaydı, yöre insanı büyükşehirlere göç etmez, yerlerinde dururdu.
Sarp arazileri olduğu için sanayileşme yatırımlarının yapılamayacağı ve bunun içindir ki hemen hemen her ilçesinden öyle ya da böyle bir dere – nehir geçen Rize’de her ilçede en azından bir fabrikanın yapılması, kamu yapı ve işletmelerinin ilçe nüfuslarına göre planlanması gerekir. Siyasî rantlar, yağcılık ve yalakalık üzerinden istihdam senaryosu yazanları “ödül” değil, “ceza” bekliyor ve uyarmadı, demeyin!...
8 – Rize’ye Trabzon’un bir ilçesiymiş gibi davranılmış olması;
Rizeliyle Trabzonlu, etle tırnak gibidir. Hatta ve hatta Rize’deki bir arkadaşımın tabiriyle “harçıya (sırığa) sarılmış lobiya (fasülye) gibi” dir. Biz, bu konuda; defalarca yazı yazmış, oluşturulan algılar üzerinden “Trabzon’un “T” si, Rize’nin “R” si yan yana geldiğinde “TR” – “Türkiye” olur!” demiştik. “Trabzonluya – Rizeliye dikkat edin!” dedik ama birileri bunu yanlış anlamış olmalı ki Rize ve Rizelileri, Trabzon ve Trabzonlunun bir parçası gibi anlamış. Yok öyle yağma. Hal, hareket ve tavırlarınıza dikkat edin. Yöre insanı artık üst perdeden dillendirerek buna kabinenin çoğunu Trabzonlu bakanlara teslim eden ve iki damadı da Trabzonlu olan Cumhurbaşkanımız ERDOĞAN ile “pelikan grubu” olarak adlandırılan bir grup zırhlı tayfanın sebep olduğu söylenmektedir. Bu tarz durumlardan rahatsızlık duyan yöre insanı, CHP ‘den bir milletvekilini Meclis’e göndererek kendinden beklenileni (!) yaptı. Rizelinin daha fazla sabrını taşırmayın!...
Yöredeki yatırımlar başta olmak üzere siyasî hamleleri, hakkaniyet ve adil bir şekilde ilçelere dağıtın. Geçmişte yapılan hataları tekrarlayarak, geleceğimizin içine etmeyin. Defalarca uyarmamıza ve yazmamıza rağmen bu hataların tekrarı 47 yıl sonra CHP’nin Rize’den bir milletvekili çıkartmasına ve büyükşehirlerdeki Rizelilerin de ya sandıklara gitmemesine veyahut da muhalefet partilerine oy vermesine sebep olmuştur. Önümüzdeki süreçte Rize’nin siyasî hatalardan dolayı muhalefete kurban edilmemesi için bir an önce dediklerimize kulak verilmesini istirham ediyor ve bu maddeler ile bundan başka ne sorunumuz varsa hepsinin de takipçisi olacağımızı da belirtmek istiyorum!...
Netice itibariyle;
“Bize her yer Rize değil,
Çünkü hiçbir yer Rize kadar güzel değil!...”