BIST9.659,31 %1.82
USD39.1857%-0,01
EURO44,7793 %-0.05
ALTIN4.209,70 %0.52

“KÜRESEL VİCDAN” I BEŞLİ ÇETE Mİ BELİRLİYOR?  

Günay Ertan Akgün

Abone OlGoogle News
21 Temmuz 2024 11:48

“Devlet olma” ihtiyacı ortaya çıktıktan sonra aynı – ortak paydalar etrafında birleşen ve bunu da değişik adlarla “ittifak” haline getiren devletlerin oluşturduğu “yapılanmalar”, zaman geçtikçe güç zehirlenmesi – metal yorgunluğu gibi hadiseler yaşamaya başlamış ve bir müddet sonra da kuruluş amaçlarından sapmış – sapıtmış oldular. Demokles’in Kılıcı ve Don Kişot’un yel değirmeni gibi önüne gelene salvolar estirenler artık tartışma konusu olmuş, konumları da tenkit ötesine götürülmüştür. BM, AB ve NATO’nun özünde yaşattıkları – yaşattıkları tam da budur.

Futbol takımlarının as kadrosu gibi uluslararası teşkilat ve yapılanmaların (güç unsurlarının) da bir kurucu – yönetici kadrosu vardır, bu da “olmazsa olmaz” lardandır. Ancak gençlik zamanımızda dinlediğimiz şarkı sözündeki gibi “ben sizin babanızım, ben ne dersem o olur!” ya da “ben yaptım oldu!” tarzındaki tavırlar, yapılanmaların yönetim ve gidişatındaki zafiyetler, tek yanlı – taraflı politikaların belirlenmesi gibi sıkıntıların doğması bir müddet sonra kalıcı politikalar haline geliyor. Bununla ilgili olarak BM gibi bir kuruluşun söylediğimiz gerçeğin dışında kalması gerekirken tam da merkezinde yer alması gerçekten de bizleri derinden düşündürmektedir. AB ve NATO’nun tam aksine olması ve kuruluş amaçlarına göre hareket etmesi gereken BM, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip ERDOĞAN’ın da dediği gibi “beşli çete” nin yönettiği uluslararası mafya haline gelmiş, getirilmiştir.

Barışı korumaktan aciz olan ve savaştan başka sermayesi olmayan, sözüm ona mazlumların ve mağdurların yanında yer almak, kendi amaç – hedef ve beklentileri doğrultusunda politikalar üretmek, üye devletleri korumak için askeri unsurlar teşkil etmek ve buna benzer bir dizi ilke için bir araya gelen teşkilatların hemen hemen hepsinin hali hazır durumu tartışılmaktan öteye götürülmüş ve tükenmişliklerinden bahsedilir olmuştur.

En büyük sermayeleri ait oldukları kuruluşlara üye olmaktan başka her türlü amaca hizmet eden ve din – ırk eksenli politikalar üreten uluslararası statüye sahip olan kuruluşlar, gerçekten de acınacak duruma gelmişlerdir. Güzelim vatanımızın bu kuruluşların içinde ve kapısındaki hallerini gördükçe bir kez daha hayıflanıyor ve haykırıyorum; “DÜŞÜN YAKAMIZDAN!...”

NATO KAFA – HAÇLI KULÜBÜ AB

NATO’nun; vurdumduymazlığını, tek taraflı davrandığını, çıkarına / kafasına göre politikalar belirlediğini – edebiyat dünyamıza da giren – “NATO kafa, NATO mermer” sözünden de anlayabilirsiniz. Halkın anladığını bir türlü anlamamakta ısrar eden siyasiler, ne yazık ki uluslararası blok güçlerin kapısına esir olmak – yalvarıp yakarmak gibi huylar edinmişlerdir. Bu da Türkiye’nin; uluslararası ilişkiler de gündem belirleme ve güncelliğini koruma konusunda oldukça geride kalmasına – sınıf atlayamamasına sebep olmuştur, olmaktadır.

Rusya – Ukrayna sarasındaki anlamsız (!) savaş, Siyonist zulüm altında inleyen Filistin’in geneli ve Gazze’deki katliam, Balkanlar’daki belirsizlikler ile son yaşanılan siyasi gelişmelerden sonra Türkiye, artık Avrupa Birliği kapılarında beklemekten vazgeçmeli ve bir an önce NATO’dan da çıkmalıdır. Çökmekte olan AB ile bitiş sürecinde olan NATO’dan; medet ummak, anlayış beklemek, aynı paraleldeki politikaları yürütmeyi düşünmek – kelimenin tam anlamıyla – tam bir safdillik / enayilik olur.

Hal böyleyken işimize yaramadığı halde neden farklı alternatif arayışına giriyoruz. Avrupa Birliği; önce “ekonomi” yi sonrasında “siyaset” i referans alıp ama aslında “din” i olarak bir araya gelen bir kulüptür, Haçlı Seferleri’nin modernize edilmiş halidir. Ne siyaset ve ne de din olarak milletimize – ülkemize uymayan bu kulüp ile harcadığımız emeklerin tamamı heba olmuştur. Düşünsenize kendi söküğünü dikmeyen bir birlik, sizin hangi yaralarınıza pansuman olacaktır. Örneğin İngiltere’nin bu birlikten ayrılması ve hiçbir şekilde para birimine dahil olmaması gibi NATO için de durum aynıdır.

Hiçbir zaman bize faydası dokunmayan ve ülkemizde meydana gelen her bir darbenin (bilhassa en son yaşadığımız 15 Temmuz 2016 darbesinin) arkasında olan NATO ile 60 yılı aşan bir süredir kapısında bizi köle etmeye çalışan AB, hiçbir işimize yaramamış ve sürekli olarak altımızdaki koltuğu çekmeye ve arkadan hançerlemeye çalışmıştır. Hani “giden yıllar artık gitmiştir, gittiği gibi de bitmiştir!” diyeceğiz ama uluslararası ilişkiler (diplomasi) de işler böyle yürümez, yürümediği de tecrübe edilmiştir.

BM’DEN, NATO’DAN, AB’DEN “BEŞLİ ÇETE” YE; KÜRESEL VİCDAN

Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip ERDOĞAN’ın BM Genel Kurul Toplantısı’nda adeta dillerde pelesenk olan ve uluslararası ilişkilerde kabul gören “Dünya, beşten büyüktür!” sözünden sonra tüm gözler bu “beşli çete” ye çevrilmiştir.

Peki kimdir bu beşli çete?!... Hani kaldırılan her taşın altından çıkan o beş meşhur (!) ülke de kimdir? Çıbanbaşı ABD başta olmak üzere İngiltere, Fransa, Çin ve Rusya. Aslında ABD’nin arkasında “gizli dünya devleti” nin kurucu ve hamisi olarak da bilinen İngiliz Kraliyet Ailesi vardır. Fransa; ABD ve İngiltere ne derse onu yapar, yapmak zorundadır. Rusya, ezeli – ebedi düşmanı ABD’den korkuyor gözükse de aslında arka planda Çin’le birlikte ABD’nin kuyusunu kazmak ve bir kaşık suda boğmak için fırsat kollamaktadır.

Koronavirüs süreci öncesi – sırası ve sonrasında ABD’nin virüs (Kovid – 19) üzerinden Çin’i bitirme gayretinde olmasının diğer bir yanı da Rusya’ya gözdağı vermektir. Doğu Bloku ya da Avrasya bileşkesinde yer alacak bir Rusya ve Çin’i, ABD ve yandaşları hiçbir zaman istemez, istememiştir. Sırf bu yüzden BM’nin etkili – yetkili (veto hakkını ellerinde bulundurma) üyeleri arasında Rusya ve Çin de bulunmaktadır. Bu; “karşımda olacağına, yanımda ol, iplerin elimde olsun!” felsefesinden başka bir şey değildir.

ABD’nin gazına gelen Avrupa, Ukrayna’yı Rusya’nın kucağına iterek aslında anlamsız bir savaşı başlatmamış, tam aksine aslan kediye boğdurtulmak ve Balkanlar’a yayılacak olan Rusya da bu yolla frenlenmek istenmiştir. İstense bu savaş durdurulamaz mı, güldürmeyin insanı Allah aşkına?!...

Ukrayna konusunda hassas olan Avrupa ve ABD, aynı hassasiyeti Filistin’e karşı göstermemiş ve tam aksine İsrail’e sürekli olarak maddi yardım ile silah sevkiyatında bulunulmuştur. Hani “bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” dedirten iki yüzlü politikaların tam da ortasında kalan Filistin’in yok oluşunun seyredilmesi ve bir Ukrayna kadar bile muhatap bulamaması olmayan vicdanların insafına terk edilmiştir. Sırf bu yüzden olsa bile BM, sınıfta kalmış ve olmayan vicdanı tartışılır olmuştur. Buna kim sebep oluyor; BEŞLİ ÇETE!...

TÜRKİYE NE YAPMALIDIR?

Ülkemiz “komünizm tehlikesi” bahanesiyle Varşova Paktı’nın içerisinde yer almamış, Batı ve NATO’ya uşak edilmiştir. NATO’nun ameleliğinin yapıldığı Türk Ordusu’ndaki bazı kendini bilmez generaller üzerinden yapılan darbe ve yayınlanan muhtıralarda da hedeflenen amaç, bir şekilde Batı’nın kapısında köle olmaktır. Batı’nın battığını göremeyecek kadar zavallılaşanların göremediği ya da görmek istemedikleri tek şey, ülkemiz; kaybedenler kulübünün şansız abonesi olmaktan ileri gidememiştir.

Üyesi olduğumuz BM ve “tam üye” olmak için kapısında dilenci gibi pineklediğimiz AB’nin hal – i pür meali ortada olduğuna göre peki ne yapmamız gerekiyor?

Mazlum, mağdur ve gariplerin kısacası “sessiz çoğunluk” un sesi olan ülkemiz elbette ki üstüne düşeni yapmıştır, yapmaya da devam edecektir.

Son zamanlarda yaşadığımız sıkıntılardan sonra devletimiz ve bundan sonra gelecek olan politikacılar, yönünü - “ışık doğudan yükselir!” misali – doğuya çevirmeli Asya – Orta Doğu ve Afrika’yı da içerisinde alacak şekliyle yeni bir güç yapılanmasına gitmelidir. Diğer bir ifadeyle; geldiğimiz ve ait olduğumuz yere geri dönmeliyiz. Dünya nüfusunun dörtte üçünün yer aldığı bu coğrafya; siyasî – ekonomik – dinî velhasıl her türlü etki ve etmeni de bünyesinde barındırmaktadır. Yeraltı ve yerüstü zenginlikleri sayesinde cennet olması gereken bu coğrafya her ne hikmetse cehenneme de çevrilmiştir. Bir an önce bu cehennemden çıkmalı, isyan bayrağını açmalı ve var gücümüzle etkin – yetkin politikalar belirleyerek nüfus ve nüfuzun yoğun olduğu bloklarda yer almamız gerekiyor.

Geçmişten gelen politik yüklerimiz var. Ülkemizin bu yüklerden bir an önce kurtulması ve radikal tedbirler alması gerekir, hayati önem taşıması açısından da gereklidir.

Küresel beşli çetenin değil Türk vicdanına – Türkiye Cumhuriyeti devletinin sağduyusuna / merhametine güvenen ve sığınan tüm insanlık için harekete geçilmesi gerekiyor. Artık “beşli çete” nin vicdan belirlemesine de, savaş – soykırım ve düzenbazlıklarına son vermesini beklemeye de tahammülümüz – güvenimiz de kalmadı. İnandırıcılığını – misyonunu yitirmiş devlet ve güçlerin hiçbir şeyine ihtiyacımız yoktur.

Ey insanlık;

KALK VE ŞAHLAN, ZAMAN GEÇ OLMADAN!...

Günay Ertan Akgün

Akit TV köşe yazarı