BIST9.915,62%2,05
USD32.509%-0.09
EURO34,7760%-0.56
ALTIN2.438,67%0.10

İletişim, cep telefonları ve sosyal medya bağımlılığı

Günay Ertan Akgün

Abone OlGoogle News
20 Mart 2024 11:46

İnsanoğlu, yaratıldıktan sonra hem kendi cinsleriyle ve hem de karşısında yer alan diğer muhataplarıyla birlikte temas kurabilmek – haberdar olabilmek için sürekli olarak bir “araç” geliştirmiş, zamanın ihtiyaç – imkân ve gereklerine göre de bunları şekillendirmiştir. Gündelik esprilere konu olsa da “minik kuş” - “fısıltı gazetesi” ve “dedikodu” yu bile bunların arasına sokabilmeyi de başaran bu gizemli yaratık, icat ettiği her bir “araç” la bir taraftan hem iletişimi sağlamış ve diğer bir taraftan da yenilerini bulmanın yollarını aramıştır.

Teknolojik imkânların artmasıyla birlikte yerini “iletişim” e bırakan “haberleşme”, dönem ve çağlara göre yeni şekiller alırken bir sonraki “araç”, bir önceki aracın mizah konusu olmasına sebebiyet de vermiştir. İlkel çağlarda “duman” la haberleşen ve sonraki zamanlarda bunu karikatürize edip gülüp geçen insanoğlu aslında başına geleceklerden bihaber yaşadığının farkına varamamıştır. Her “yeni” yi faydalı gören mantık, iletişim sağlanmasıyla ilgili icat edilen araçların sonraki günlerde “iletişimsizlik” anlamında “kopukluk” a sebebiyet vereceğini de düşünmemiştir. “Yaşa, gör!” ü tecrübe etmeden bunun farkına varamamak aslında bir nevi iletişimsizlik de değil midir?!...

Yıllar geçip bireysel ve kitlesel ihtiyaçların sonucu olarak ortaya çıkan haberleşme – iletişim araçlarına yeni birisi eklendikçe koro halinde hep sevinmiş ama bir taraftan da “sosyal çözülme” lerin başlayacağı ve kaş yaparken göz çıkartılacağını da bilememiştik, nereden bilebilirdik ki?!...Bıçağı icat edenin aslında istemeden katiller sürüsüne yardım edeceğini kim düşünebilir?!...

Telefonu ilk olarak 1876 yılında Alexander Graham Bell icat etti. Hatta telefon açıldığı zaman “alo” diye hitap etmemizin arka planında da bu mucidin, sevgilisine adının (Allessandra Lolita Oswaldo) baş harflerinin (ALO) kısaltılmış haliyle seslenmesi gerçeği yatmaktaydı. İster istemez her “alo!” deyişimizde bu sevgililerin ruhunu (!) da okşamış oluyoruz.

Kablo ve merkeze bağlanan santrallerle birbirlerine bağlanan telefonlarla zaman geçtikçe karşımıza kumbaralı – jetonlu ve dijital (kontür yüklenen) kartlarla haberleşmeye başladık. Dedik ya imkânlar nispetinde geliştirilen araçlara telefonlar da eklenmiş ve her geçen bunlara alternatif olarak yeni cihazlar icat edilmeye başlanmıştı. Dedik ya; insanoğlu boş durmuyor…

Sabit ve seyyar araç telefonlarının icadından sonra Martin Cooper adlı bir mühendis 1973 yılında cep telefonunu icat etmiş ve ülkemiz insanı da bu garip cihazla 23 Şubat 1994 günü ilk görüşmesini yaparak tanışmış oldu. Her birimizin cep telefonlarıyla ilgili ayrı bir tanışma hikâyesi olsa da aslında haberleşme ve iletişim anlamında çok faydalı olan bu cihazın dünya ve ülkemizdeki gelişim seyrine ufacık bir göz gezdirelim;

Son 30 yıldır hayatımıza girmiş bulunan önceleri tuşlu, sonra hem tuşlu ve hem de dokunmatik daha sonrasında da tamamen dokunmatik (dijital) olan ve bu haliyle “akıllı” olarak adlandırılan, gelişen teknolojik imkânların ortaya çıkardığı “yapay zekâ” yla donatılan cep telefonlarının gelişimi ve farklı boyutlara bürünmesi baş döndürücü bir hızla devam etmektedir. Cebimize giren bu cihazlar, kol saatleri şeklinde de tasarlanarak neredeyse daha da minimize edilmiş ve taşınması rahat bir hâl almıştır.

Cep telefonları internet ve uydular üzerinden iletişim sağlayacak şekilde tasarlanmış, 1G – 2G – 3G – 4G ve 5G gibi teknolojilerle donatılarak etkin bir şekilde kullanımı daha da yaygın bir hâle getirilmiştir. Her nimetin bir külfeti olduğu gibi bu cihazı ve getirdiklerinin de birden fazla olumsuz yönü ve külfetleri olmuş, her geçen gün bunlara bir yenisi eklenmiştir.

İsmi “cep telefonu” olarak anılsa da bu iletişim harikası aynı zamanda kirli tuzakçı ve dolandırıcıların kök saldığı bir araç olduğu gibi bazen de bir kumarhane – erotizm sahnelerine alet olan bir platform, bar – pavyon – kahvehane görevi (!) de görmekte ve bu yönleriyle iletişim aracı olmasından ziyade foseptik çukurunu andırmaktadır. Halbuki bu cihazı bu şekilde değil de canlı yayın yapan bir TV – radyo kanalı – müzik platformu olarak kullansak, bir kütüphaneymiş gibi düşünüp değerlendirip istifade etsek, dünyanın bütün ilim ve bilim adamlarının yayın yaptığı bilgi kanalları haline getirsek, milyar sayfalık bir ansiklopedi ve kültür hazinesinin parmaklarımızın ucunda olduğunu hayâl edip buna göre kullansak iyi olmaz mı yoksa şöyle mi düşünelim; “Bülbül güle, karga çöplüğe” götürür.

Çocuklarını susturamayan ebeveynlerin “sakinleştirme aracı” – “sus payı” olarak da gördükleri cep telefonlarını kullanım yaşı neredeyse kundaklardaki (beşiklerdeki) bebek seviyesine kadar inmiş durumda. Bu gidişat hayra alamet değil. Yaydıkları radyasyon ve sürekli bakma – takip etmeden dolayı gözlerdeki bozukluklar ile görme kayıpları, dikkat dağınıklıkları gibi olumsuz etkileri de olan bu cihazları çocukların ellerinden alalım ve onları ve zararlardan koruyalım.Çocuklar bu durumda ama yetişkinlerin de çocuklardan aşağı kalır bir yanı yok, demedi demeyin!...

İnternet sayesinde “akıllı” ve son zamanlarda geliştirilen “yapay zekâ” yla daha da mükemmel hâle getirilen cep telefonlarında yaygın olarak Facebook, Twitter (X), Instagram, tik tok, WhatsApp gibi sosyal medya platformlarının eklenmesi ve buralarda alınan kişisel adres ve oyun siteleriyle birlikte yemek yerken, hacet giderirken, yatarken – kalkarken, sohbet ederken dahi elimizden düşürmediğimiz ve “bağımlı” hâle geldiğimiz cep telefonları bizleri âdeta açık cezaevine hapsetmiş durumda. Bu bağımlılığın sebep olduğu “kalabalık yalnızlık” ile “sosyal çözülme” ler kişilerde panik – korku ve endişe hallerini artıracak ve kof bir nesil oluşturacaktır. Bu da “gelecek” adına iyi bir şey değildir.

Sosyal varlık olan – olması gereken insanoğlunu tutsaklığa doğru sürükleyen aslında adına “cep telefonları” dediğimiz cihazlar değil, bu cihazları yaygın olarak kullandırtıp “bağımlı” hâle getirten adına “internet” dediğimiz uçsuz bucaksız erişim ağı ve bu ağ sayesinde oluşturulan sosyaliteden uzak “sosyal medya platformları” dır. Bu platformların esiri olmaktan vazgeçelim ve çocuklarımızı da bunlardan uzak tutmaya çalışalım.

Birebir – toplu yapılan sohbetleri, akraba – dost ve tanıdık ziyaretlerini arttıralım, gazete – dergi ve kitap okuyalım, konuşalım – görüşelim ve iletişim kuralım !...

Günay Ertan Akgün

Akit TV köşe yazarı