BIST10.258,77%0,49
USD32.3559%-0.07
EURO34,7901%0.01
ALTIN2.394,00%-0.12

SİYASETTE “HİTABET” VE “İLETİŞİM DİLİ”

Günay Ertan Akgün

Abone OlGoogle News
13 Mart 2024 09:38

Karşınızdaki insanı – toplumu; Bilgi, beceri, tecrübe, giyim – kuşam, ikna gücü, oturuş – kalkış ya da duruşunuz, hitabet ve iletişim kurmaya çalıştığınız dille etkiler, gönül dünyasına dokunur ve ardınıza sürüklersiniz. Bunun tam tersini yapmaya çalıştığınız zaman da sizi bekleyen koskocaman bir son vardır ve onun adına da “hüsran” denilir. Bir nevi “etme - bulma dünyası!...”

Türk siyaseti, oldum olası “tek adam” anlayışı üzerinden liderler çıkartmaya çalışmış, bunların ölümüyle birlikte temsil ettiği hareket ya da genel başkanlığını yaptığı partiler de silinerek tarih sahnesindeki yerlerini almışlardır. Kurumsal hâle gelemeyip liderler etrafında şekillenen partilerin paylaştığı ortak kader; “parti mezarlığına gömülmek” ten başka bir şey olmamıştır.

Lider, daha “hareket” halinde iken etrafında topladığı etkili ve yetkili kadrosuyla partileşmeye doğru gittikten sonra bir de iktidar olunca keyfine diyecek olmuyor. Partilerin “kurucu kadrolar” ı genellikle tecrübe ve donanım açısından işinin zirvesinde olanlardan oluşuyor ancak bunların birçoğu da karşısındaki etkilemek açısından “hitabet” denilen doğru – düzgün – yalın konuşma ve etkileme açılarından dili “dil” gibi kullananlardan oluşmazsa işte o zaman – güncel tabirle – “algı” oluşturamaz, kendinizi tanıtmaktan ve derdinizi anlatmaktan aciz olursunuz. Daha doğru bir ifadeyle, siyasette kadronun önemli olması kadar o kadroyu taşıyacak kişilerin de hitabetinin düzgün olması gerekir. Burada espri “beni bir sen anladın, sen de yanlış anladın!” şeklinde olmamalıdır.

Ülkemiz siyasetinin çok renkliliğe şahit olduğu son kırk yılı incelediğimiz zaman karşımıza gerçekten de hitabeti ve iletişim dilini çok iyi kullananların sayısının çok da az olduğu görülecektir. İsmiyle müsemma olan ve kendine has üslup – giyim / kuşam ve vücut dilleriyle aklımıza gelen liderlerin bazıları; Turgut ÖZAL, Süleyman DEMİREL, Necmettin ERBAKAN, Bülent ECEVİT ve son devrin lideri Recep Tayyip ERDOĞAN gelmektedir. İsimleri aklımıza gelmeyenlerle birlikte adı geçen bu kişilerin hem hitabet ve hem de iletişim dili tarihine geçecek tarihe – siyaset dünyasına mal olmuş çok sayıda icraat ve lafları bulunmaktadır.

ÖZAL’ın “tonton amca” lığı, DEMİREL’in meşhur şapkası ve cambaza taş çıkartacak derecedeki sözleri, ERBAKAN’ın mercimek hikayesi, ECEVİT’in meşhur tikli halleri – mavi renkli gömlek düşkünlüğü, keza ERDOĞAN’ın BM tarihine altın harflerle yazılacak olan “dünya beşten büyüktür” sözü ve bu liderler etrafında toplanan parti kurmaylarının hitabet ve tarihe düşülen notları (siyasi anlamda bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde imza attıkları gaf ve yanlışları) gerçekten de bir taraftan kayda değer olmuş, diğer bir taraftan da – “söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı” misali – partilerinin kapatılmasına sebep olmuştur.

Hitabet ve halka açık meydanlarda kullanılan iletişim dilinin önemini anlatmak için çok sayıda makale ve kitap yazsanız, defalarca konferans – sempozyum düzenleyip sabahtan akşama kadar internetteki sosyal medya adreslerinde çok sayıda tıklanma rekoru kırsanız da artık tarih affetmiyor ve sizi bir yerlere not edip günü geldiğinde karşınıza çıkartıyor ve böyle bir durum karşısında “aaaaa” deyip apışıp kalıyorsunuz. Bunun içindir ki “kırk düşün bir söyle” gerçeğini kulağınıza küpe etmeniz gerekir. Hele hele yükseldikçe pantolonunuzdaki yamaların daha çok görülmesini istemiyorsanız attığınız her adıma daha çok dikkat etmeniz gerekir, gerekiyor da!...

Belediye başkan – meclis üyeleriyle milletvekili adayları, hem destek ve hem de oy istedikleri seçmenlerle iletişim kurarken çok dikkat etmeleri gerekir. Üstten bakan, hakaret eden, etten koruma duvarı ören, yalan yanlış bilgi ve beyanlarda bulunan - tamamen “algı operasyonları” na girişen ve bunlardan medet uman, “çamur at, tutmasa da izi kalır!” kör olası mantığını geçerli akçe sayan, muhalif düşüncede olan ve eleştiri maksatlı soru yöneltenlere karşı olur olmaz küfür ve sövmeyi âdet haline getiren, milletin baş tacı ettiği değerleri “yok” hükmünde sayanlar bırakınız siyasi olarak başarılı olmayı sizler ancak ve ancak gündelik hayatta rezil olur ve tarih sahnesinden de silinmiş olursunuz.

Eskiden iktidar ve muhalefet, birbirlerine karşı her türlü atıp tutmayı yapar miting ve seçim meydanlarında vaatlerde bulunur ama günün sonunda TV ekranlarına çıkıp konuşurlardı. Millet gönlünde taht kuran eski siyasilerin kendi aralarındaki bu tutumu bugün görememenizin vermiş olduğu eziklik ve halkta bulamadığı karşılığın sonucu olarak “iletişimsizlik hastalığı” ortaya çıkarmıştır. Teknolojik imkanların artması ve dilediğinize anında ulaşmanın vermiş olduğu kolaylık beraberinde çoklu iletişimsizliği getirmiş olsa da artık gönüllere dokunma siyasetini ön plana çıkartabilmeli ve “önce insan” diyebilmeliyiz.

Yerel seçimlere az bir süre kaldığı ve gelecekte modern şehirciliğe adım atacağımız şu son günlerimizde peşine takıldıklarımızın kim olduğunu ve gerçekten de görevlerine layık olup – olmadıklarını daha yakından takip etmeli ve kaderimizi oylayacağımızı da unutmamalıyız.

Günay Ertan Akgün

Akit TV köşe yazarı