BIST10.208,65%1,62
USD32.3684%-0.03
EURO34,7925%0.02
ALTIN2.394,72%-0.09

ADI “RAMAZAN” OLAN AY GELDİ

Günay Ertan Akgün

Abone OlGoogle News
11 Mart 2024 14:44

İbadetlerin “kültür”, kültürlerin de “ibadet” olarak zannedildiği ve yaşanıldığı bir inanç dünyasında imanî tartışmalar yaşanılıyor, “din” üzerinden sektörler oluşturuluyor. Bu süreçlerden bir tanesi de hiç şüphesiz ki ramazan ayında yaşanılan ve tekrarlanıp “moda” haline gelen rutinlerdir.

“Onbir ayın sultanı” olarak bellediğimiz Ramazan ayı gelmeden önce bu aya hazırlık olarak adlandırılan ve adeta staj dönemini de andıran / andırması gereken Recep ve Şaban ayları gerçekten de özüne – şanına ve ruhuna uygun bir şekilde mi yaşandı, yaşattırıldı mı? Recep ve Şaban ayları içerisinde ta ki Ramazan ayının başlayacağı güne kadar vur patlasın – çal oynasın hayatı yaşanılırken Ramazan ayı başlayınca bunları bir tarafa bırakıyor, bir aylık bir arınma – ibadet süreci yaşamaya çalışıyor bayramdan sonra da hiç bu ayı yaşamamış gibi kaldığımız yerden aynı şekilde devam ediyoruz. Böyle yapmakla kendinizi mi kandırıyorsunuz yoksa Allah’ımı, yemiyor beyler, gerçekten de yemiyor!...

Ramazan ayı, hangi yönüyle bakarsanız bakın mübarek ve eşsiz bir aydır. Bu ay; teravihlerin kılındığı – mukabelelerde Kuran tilavetlerinin okunduğu ibadetlerin had safhada yaşandığı “iman mevsimi” dir, sağlıktır, sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın zirvede yaşanıldığı, birlik ve beraberliğin tavan yaptığı, akraba – dost – hısım ve tanışların bir arada kaynaştığı, bir yıl boyunca akıllara gelmeyen iş – dost ve arkadaş çevrelerinin iftar ve sahur programlarında hatırlandığı, ayın tamamlanmasıyla birlikte bayram coşkusuyla hasta - ölü ve dirilerin hatırlandığı / hatırlanacağı bir aydır ve olması gereken de budur. Ancak;

1 – Aylardır, yıllardır küs olduğunuz, bir şekilde aranıza husumetlerin – kırgınlıkların girmesine vesile olan sudan sebepleri unutmayıp “devlet meselesi” haline getirmeye devam eder “Müslüman, Müslümana üç günden fazla küs olamaz, konuşmamazlık yapamaz!” imanî gerçeğini unutup bu ayı fırsat bilemezsek tuttuğumuz / tutacağımız oruçları yeniden gözden geçirip imanınızı yeniden terazi kefesine koyup tartınız.

2 – Bir yıl içerisinde elde edinilen ve zekât nisabına ulaşan mal, ziynet eşyası ve paralarınıza zekât düşer. Üzerinden bir yıl geçmese de zekâtlar genelde Ramazan ayı içerisinde ve hatta bayramdan bir hafta öncesine kadar verilir, verilmesi Eftal kabul edilir. Bunun yapılmasının nedeni ramazan ayındaki sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı daha iyi yaşamak ve yaşatmaktır. Ayrıca bu aya has bir de fazla derecede sadaka ve fitre vermek de bu dayanışma – kaynaşmayı daha çok arttırır. Her ne hikmetse bundan uzaklaşmaya başladık. Gerekçe olarak da yüksek enflasyonu, hayat pahalılığını gösteriyoruz. Sabahtan akşama kadar kafelerden, AVM’lerden çıkmıyorsunuz ama söz konusu sadaka – yardım olunca kalbinize – cebinize neden akrep giriyor, girmektedir. “Bir sadakanın bin musibeti def ettiği” ni, fakirin cebinizde olan paraya hakkı olduğunu, zekâtın insafınıza kalan bir ödeme şekli olmadığı ve zamanında verilmesinin önemli olduğunu ve muhataplarına utandırılmadan – kibir / gösteriş içerisinde verilmemesi gerektiğini, malınızı – paranızı haramlardan temizlediğini ne çabuk da unuttuk!...

Fitre, zekât, sadaka vb. nakdi yardım ve mecburiyetlerinizi yerine getirmediğiniz zaman mallarınızdaki kir ve pislikleri, haram zerreciklerini temizleyememiş olursunuz. Böyle bir durumda aile içi huzursuzluklar, toplumsal infialler, kazancın hayrını görmeme gibi durumlardan dem vurur ve ramazan ayını sosyal yardımlaşma – dayanışma ruhundan uzaklaştırmış olursunuz. Paylaştıkça güzelleşen oruç ve diğer ibadetlerin özüne aykırı hareket ederseniz bu ayın manevi ikliminden yararlanmamış ve boşuna oruç tutmuş olursunuz. Aç kalmakla; ancak kendinize ve vücudunuza eziyet etmekten başka bir şey yapmamış olursunuz. Yiğitlik; aç kalmakta değil, aç kalarak diğer ibadetleri de bir arada yapmakla olur.

3 – Oruç; Sahur ile iftar arasında madden – manen ya da fikren ve bedenen aç kalmak, bir şeyler yiyip içmemektir. Bir taraftan midenizi aç susuz bırakırken diğer bir taraftan da beyniniz içerisinde kırk tane tilki dolaştırırsanız günün sonunda sadece aç kalmak kârınız olur. Ayrıca “oruç tut, sıhhat bul!” gerçeğini sadece minare mahyalarında değil manevi olarak da yaşamak istiyorsanız iftara kadar aç durup iftarda tıka basa yer ve midenizi teneke hurdalığına çevirirseniz, tuttuğunuz o oruç size sağlık olarak değil eziyet olarak geri döner ve Allah korusun önü alınamayacak arızalara sebebiyet verirsiniz. Bunun içindir ki iftar vaktinde abartacak kadar yemek yeme yerine ara ara atıştırarak yemek yememizde fayda vardır. Böyle bir durumda hem Afrika’daki açları ve hem de Gazze’deki Müslümanları da aklımıza getirmemiz, hatırlamamız lazım. Böyle bir ayda sadece kendinizi düşünerek hareket ederseniz, tuttuğunuz oruçları yeniden gözden geçirmeniz, imanınızı, insanlığınızı da sorgulamanız gerekir.

4 – Ramazan; Gösteriş, israf ve caka satma ayı değildir. İftar ve sahur sofraları sosyal medya adreslerinde şöhret olmak ve fazla tık almak için paylaşılmaz, paylaşılmamalıdır. Onları oralarda görenlerin canı çeker, alamaz, yiyemez ve “kul hakkı” na girersiniz. Bunları unutmamanız gerekir. “Kaş yaparken göz çıkarmak”, kitabın neresinde yazıyor. “Onbir ayın sultanı” diye baş tacı ettiğimiz – etmeye çalıştığımız bu ayı özüne – ruhuna ve maneviyatına uygun bir şekilde yaşamamız, yaşatmamız gerekmez mi?!...

Mağdur – mazlum, fakir gurebanın, ezilmiş, ses çıkartmayan / çıkartamayan sessiz çoğunluğun sesi olan ramazan ayımızı huzur – huşu içerisinde yaşamamız ve her günümüzü de bayram tadında geçirmemiz dileğiyle hayırlı ramazanlar!...

Günay Ertan Akgün

Akit TV köşe yazarı