BIST10.250,94%0,41
USD32.3752%-0.01
EURO34,7875%0.00
ALTIN2.396,21%-0.03

EĞİTİM VE ÖĞRETMENLERİMİZ

Günay Ertan Akgün

Abone OlGoogle News
01 Mart 2024 11:18

Eskiden “bilgi” ye ulaşmak çok zordu ve sırf bu zorluğa bağlı olarak da çok kıymetliydi, değer verilirdi. Alın teri dökülerek – emek harcanılarak elde edilen bir şeyin kıymeti olmaz mı? Her şeyi çok hızlı bir şekilde tükettiğimiz gibi kıymetli olan şeyleri de tüketmeye başladık, yazık!...

“Bilgi” ye ulaşmanın, onu elde etmenin farklı yol ve metotları vardır. Bunlardan biri de hiç şüphesiz ki “eğitim süzgeçleri” nden geçmektir. Eğer okuma – yazmayı söker, beyin ve zekâ mekanizmalarını çalıştırırsanız; daha donanımlı hâle gelir ve bu da sizi bulunduğunuz çevre ve ortamlarda farklı kılar, ayırt edilmenizi sağlar.

Eğitim; birey ve toplumları daha medeni – kültürlü yapan en önemli sosyal olgu, toplum içerisinde belirleyici bir unsurdur. Anne karnından başlayıp oradan da beşiğe sıçrayan bu olgu - unsur, okul süzgeçlerinden (kademelerinden) geçerek kurumsal hâle gelir ve adına “diploma” denilen etiketle pekiştirilmiş olur. Bir harf öğretilmesini “kölelik” olarak görecek kadar kutsallaştıran bu olgunun (eğitimin) en önemli aktörleri de hiç şüphesiz ki baş tacı edilen – edilmesi gereken “öğretmenler” imizdir.

Öğretmenlik mesleği, yaptığı iş ve eylem itibariyle en kutsal mesleklerden biri olmasının yanı sıra aynı zamanda da son devrin en vefasız mesleği haline geldi, getirildi. Eskiden bu meslek böyle miydi, birazcık bahsedelim;

Bizim zamanımızda öğretmenlerimize karşı saygı – sevgi ve birazcık da korku vardı. Korku; sindirilmeye, aile – okul ve arkadaşlık ortamının beklentilerinin karşılanmamasına bağlı baskılanmaya karşı bir dürtü değil, toplum ve devlet yararına “gelecek” adına yapılan manevi bir yatırımdı. İyi ki korktuk, korkutulduk, manevi dünyamızı şekillendiren heykeltraşlarımıza karşı saygı ve sevgiyle büyüdük, büyütüldük. Kendi adıma zerre pişmanlık duymadım, duymuyorum, duyduysam veyahut bir gün olur duyarsam da kalemim kırılsın, dilim çürüsün!...

Bilgiye ulaşma; internette sörf yapma ve arama motorlarında “bir tık” la bir şeyler öğrenecek kadar “değersiz”, öğretmenlerimiz de pespaye edilecek – zerre değeri olmayacak kadar basit insanlar değillerdir. Öğretmenler, altın gibidir; çamura düşseler de değerlerinden bir şeyler kaybetmezler. Her meslek grubundan çıktığı gibi öğretmenlik mesleğinin içerisinden de bazen çürük elmalar çıkabilir, çıkacaktır ama bu onların değerlerine zerre leke sürmez, sürmemelidir.

Zaman zaman adları değişse ve “asımın nesli” – “zamane gençliği” – “z kuşağı” gibi adlarla anılsa da gençlerimizde dezenformasyona (bilgi kirliliğine), cehalete ve öğretmenlik mesleğine bakış açısına bağlı olarak “eğitim” e karşı bir soğukluk – bıkkınlık – bezginlik görülmektedir. Eğitimi, sadece okullarda alınan diplomalarla eşdeğerde gören bu zümrenin gidişatı hiç de hayra alamet değildir. Kitap okumayı zül görüp sosyal medyadan bir türlü çıkmayan gençlikten ne bekliyorsunuz ki? Aynı şekilde laçka hâle gelen – getirilen bir meslek grubunun (öğretmenlik mesleğine yakışmayan olay ve hareketler içerisinde olanların) yetiştirmeye çalıştığı bir gençlik, armudun dibine düşmesinden başka ne olabilir ki? Niyetimiz; topyekûn bir şekilde bir zümreyi ve meslek grubunu kötülemek değil, tam aksine soruna makul – mantıklı kalıcı çözümler bulmaktır. Amacımız; bağcıyı dövmek değil, üzüm yemektir.

Eğitim; aileden başlayıp mezarda biter. İlim öğrenmeyi beşikten mezara kadar farz kılan bir dinin mensupları olarak yetiştirdiğimiz – övündüğümüz nesle de iyi örnek olmamız gerekir. Sonrasında ahlanıp - vahlanmak, dizimizi dövmektense de uçuruma doğru giden neslimizi bir an önce başta sigara- alkol – uyuşturucu ve uyarıcı madde bağımlılığı olmak üzere sosyal medya bağımlılığından da kurtarmamız, uzaklaştırmamız gerekir. Günün 3/2’sini neredeyse sosyal medyada geçiren gençlere – “ağaç yaşken eğilir” misâli- ta çocukluklarından “kitap okuma alışkanlığı” kazandırılmalı, aile – akraba – dost ve arkadaş çevrelerindeki sohbet ortamlarına katılımları sağlanılmalıdır.

Küçükken dilimize pelesenk olan bir şarkı vardı. Hep birlikte bu şarkıyı hatırlayarak geçmişi yâd edelim, var mısınız;

“Öğretmenim, canım benim, canım benim.

Seni ben pek çok, pek çok severim.

Sen bir ana, sen bir baba, her şey oldun artık bana.

Okut, öğret ve nihayet;

Yurda yararlı bir insan et.”

Günay Ertan Akgün

Akit TV köşe yazarı