BIST10.245,96%0,37
USD32.3829%0.02
EURO34,7799%-0.02
ALTIN2.394,88%-0.08

Demokrasi salıncağı

Günay Ertan Akgün

Abone OlGoogle News
19 Şubat 2024 10:56

Siyaset; İdeoloji, dava ve bağlılık gerektirir. Sırf bundan dolayı da zor ve meşakkatli bir iştir. Seçilme, kader olsa – iki dudak arasından çıkılacak lafa bakılsa da aynı zamanda yeri geldiğinde boyun büküp bir köşe de beklemeyi de bilmektir. Bir gün öncesinde neferi ve emre amade olduğunuzu gururlu – onurlu bir şekilde açıkladığınız partinizi, bir gün sonrasında “adaylığınız açıklanmadı!” diye “çürümüşlük” le suçlayamaz, tehdit edemezsiniz, etmemelisiniz. Hele hele bite kızıp yorganı hatta yorgan fabrikasını da yakamazsınız. Böyle bir durumda istifa mekanizması, en son işletilmesi hatta başvurulmaması gereken bir yol – bir metot olmalıdır.

Demokrasi, siyaset mekanizmasını işleten halk dişlisidir. Burada belirleyici olan unsur “oy” sa şayet, bunun ortaya koyduğu iradeye de saygı duymak zorundasınız. Kalkıp da “oy, her şey demek değildir” derseniz, işte burada sınıfta kalırsınız, kalmışsınız. Bugün “oy” a saygı göstermezseniz, yarın, o saygı göstermediğiniz oylar sizin sandıklara gömülmenize sebep olur. Parti mezarlığındaki mevtaları çoğu bu yüzden ölmüştür. Ortaya koyulan iradeye saygı göstermeyen demokrasi anlayışı, siyasi mekanizmaların (partilerin) hazin sonucunu belirler. Diğer bir ifadeyle, siyaseti kaliteli hâle getiren önemli olgu; demokrasiye duyulan saygıdan geçer.

Dava ve ideolojilerle birlikte kurumsal kimliklerini tamamlayan partiler, seçimlerde oy kayıpları yaşasa ve istedikleri başarıları elde edemezlerse de onlar bunun muhasebe ve hesaplaşmalarını kendi içlerinde yaparlar, yapmak zorundadırlar. Kemikleşmiş seçmeninin oylarını kaybeden, yeni kitleleri ikna edemeyen, hedef kitlelerini başka yerlerden - korku imparatorluğundan medet umarak arayanlar; başarıdan değil başarısızlıklardan dem vururlar. “Ben istedim, siz bize uyacaksınız!” - “gidip tıpış tıpış oy vereceksiniz!” demek, oy veren seçmen kitlesini aşağılamak ve onlara üstten bakmak demokrasi kültürüyle bağdaşmayacağı gibi sandıklardaki kayıpları da hızlandırmış olur, olacaktır.

Türk siyaseti, her seçimle birlikte farklı bir dönemeç ve anlamsız sınavlardan geçiyor. “Gelenin, gideni arattırdığı” figür değişimleri, parti ve yönetimlerinin başarısızlıklarını arttırmaktan başka bir şeye yaramıyor, yaramamıştır. (Bu durumun sirayet ettiği “sağ” daki parçalanmışlıklar da bizleri derinden üzüyor, üzmüştür.) Devlet kurmakla – Atatürk’ün partisi olmakla övünen CHP; son zamanlarda daha çok içten içe kaynayan – fokurdayan bir kazan olmuş, anlamsız pazarlık ve hesaplaşmalar da buna tuz biber ekmiştir. Ağlayanın malı gülene fayda etmediği gibi hançer muhabbetleri de işin tadını tuzunu kaçırtmış. AK Parti içerisindeki 3K (Kırgınlar, kızgınlar, küskünler) benzerliği de bu parti içerisinde de tavan yapmıştır. 31 Mart 2024 seçimlerinden sonraki iç hesaplaşma CHP’yi olağanüstü kongreye ve yeni genel başkanın seçilmesine zorlayacak ve KILIÇDAROĞLU’nun ahı da yeri göğü inletecektir (!). Kısacık sürede nelerin olacağını hep birlikte göreceğiz.

“Parti içi demokrasi” si lafta değil, ortaya konulan uygulamalarda olmalıdır. Nasreddin Hoca gibi eşeğe ters binip arkadan gelen tehlikeleri belki bertaraf edebilirsiniz ama önden gelen tehlikeleri de eşeğin insafına – basiretine bırakamazsınız, bırakmamalısınız. Kızmak – gücenmek, bağırıp çağırmak; parti içi demokrasisi olarak görülemez, görülmemesi gerekir. Her parti içerisinde “alışkanlık” haline gelen bu davranış – gidişat, aslında “tencere dibin kara, seninki benden kara” muhabbetinden başka bir şey değildir. Karşılıklı suçlama yapmak; kimseye bir şey kazandırmaz, kazandırmamıştır. Devekuşu gibi başı kuma gömüp kıçı meydanda bırakmak, deve gibi başkalarının kamburlarını – kusurlarını – eğrilerini görmek, demokrasinin; en aciz, en düşkün ve en berbat halidir ve bu biçare hâl; Türk siyaseti ve demokrasi anlayışını daha da kalitesiz hâle getirmektedir.

Oyuncağı elinden alınan çocuklar gibi parti yönetimlerine kızanlar – sırt çevirenler, hatta ve hatta istifa edenler; aslında dava – ideoloji ve partilerine sahip çıkmadıkları gibi siyaseti de şahsî ikbal uğruna yaptıklarını ortaya koyuyorlar. Bu, çok büyük bir yanlış ve tutumdur. Bir an önce bundan dönülmesi elzemdir.

Kesin aday listelerinin YSK (Yüksek Seçim Kurulu) tarafından 03 Mart 2024’de ilân edilmesiyle birlikte “adaylık süreci” geri dönülemez bir hâl almış ve noktalanmış olacaktır. Bu güne kadar herkes eteğindeki taşları dökecek, akla kara da 01 Nisan sabahına kadar belli olacaktır. Bu tarihten sonra emin olunuz ki tartışmaların büyük bir kısmı ya unutulacak, ya unutulacaktır. Sığ ve anlamsız tartışmalar; kimseye fayda sağlamamıştır, sağlamaz. Ancak siyaset ve demokrasi tarihimizi daha kurumsal hâle getirmek adına millet iradesine – parti gönüldaşlarına daha çok saygı duymak, fikir ve beklentilerine de kulak vermek gerekir.

Unutulmamalıdır ki;

Demokrasi salıncağına binenler, iyi bağlanmazlarsa düşüp ölürler.

Günay Ertan Akgün

Akit TV köşe yazarı