BIST10.209,42%0,01
USD32.3382%-0.12
EURO34,9769%0.55
ALTIN2.390,00%-0.28

“Genel” e doğru giden “yerel seçimler”

Günay Ertan Akgün

Abone OlGoogle News
16 Şubat 2024 09:44

Anketler; bir nevi nabız yoklamalarıdır, seçim öncesi hazırlıklar, son rötuşlardır ama yüzde yüz sonuç vermezler. Bazı anketler; “sahibinin sesi” ni yansıtır, böyle bir durumda parayı veren düdüğü çalmış olur. Bunlara da “anket” değil, “kasıtlı yönlendirme” denilir. Nabzın en iyi yoklandığı – anketin en iyi yapıldığı yer, millî iradenin tecellisini yansıtan “sandıklar” dır!...

Her seçim öncesi yapılan kampanya, tanıtım – proje ve organizasyonların tek gayesi; “seçim kazanma” ya yöneliktir. Amaç bu olduktan sonra her yol mubah ve meşru görülür, siyaset de böylelikle “hile sanatı” olmaktan ileri gitmez, gitmemiştir. Zaman geçip kitle iletişim araçlarının boyut – hedef ve imkânları değiştikçe yapılan hileler de farklı bir hâl almakta ve adına “trol” denilen uydurma kişi ve hesaplarla muhatap olmak zorunda kalırsınız. Her nimetin bir külfeti – ederi olduğuna göre bu güzelin de kusuru buymuş demek ki!...

Her geçen gün daha da yaklaşmakta olan 31 Mart 2024 yerel seçimleri – daha önceki seçimlerde de olduğu gibi – aslında bir sonraki genel seçimlerin provası niteliğini taşır, taşıyor. Hep böyle olmadı mı zaten. Yerel seçimlerdeki kazançlar, genel seçimlerin kazanımlarının önünü açmıyor mu, açmadı mı? Somut delil isteyenlere şöyle diyelim; Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip ERDOĞAN’ı “REİS” yapan İBB Başkanlığı değil miydi?!..

31 Mart 2019 yerel seçimlerinde İstanbul başta olmak üzere birçok büyükşehrin kaybedilmesi AK Parti özeli ve Cumhur ittifakı genelinde bir korku ve endişeye sebebiyet vermedi mi? 14 Mayıs 2023 genel seçimlerinde Cumhur ittifakı milletvekili sayısının az olması, Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci tura (28 Mayıs’a) sarkmasına sebep olmadı mı?!..

Yerel seçimlerin kazanılması sadece İstanbul büyükşehir belediyesi (İBB) seçimlerinin kazanılmasından ibaret değildir. İstanbul; elbette ki vizyon, misyon ve siyasî etki bakımından en önemli büyükşehirdir ancak ses Anadolu’dan çıkar, her zaman da oradan çıkmıştır. Anadolu’yu yok sayarsanız, İstanbul’da ikamet eden Anadolulular da sizleri yok sayacaktır. Aziz milletimizin bam teline – şah damarına basmayacak, gönül dünyasına dokunacaksınız.

Kalbe – gönül dünyasına giden yollara diken döşer, kavşak yapar, bariyer koyar, trafik lambaları yerleştirirseniz bunların da sonucuna katlanırsınız. Size oy ve gönül verenleri “çantada keklik”, fener tutulan bıldırcın – tavşan gibi görüp incitirseniz onlar da bunların karşılığını sandıklarda size verir. Biz, bunları söyleyip – yazdıkça “düşman” ilan ediliyoruz. Hani biz dosttuk, ne oldu söylediklerimiz size acı mı geldi, sandığa gömülmektense şimdiden acılara katlansanız daha iyi olmaz mı?!..

Lider ve ittifak bileşenlerinin etrafında etten bir zırh oluşturanlar, seçimler kaybedildiği zaman “suçlu” olarak kendinizi görün ve kaçacak delik arayın. “Bunlar bizi anlamıyor!” deyip seçmenleri “günah keçisi” ilan etmeyin, hedef şaşırtmayın. Yok öyle yağma. Bu dava, bu günlere kadar kolay gelmedi. Ne badireler atlatıldı, ne bedeller ödettirildi, ne canlar verildi, ne terler döküldü. Sizler bunların hesabını verecek kadar asil – aziz ve masum değilsiniz. Eğer başta İBB olmak üzere birçok büyükşehir ve Anadolu’nun kahir ekseriyeti kazanılmasa gerçekten de çok merak ediyorum; “NE YAPACAKSINIZ?!..”

En iyi anket; Millet rızasının kazanılması, gönül dünyasının kırılmaması ve bunların sonucunda sandıklara yansıyan sevindirici sonuçlardır. “Biz, şeksiz şüphesiz bu davaya gönül vermiş ve baş koymuş neferleriz!” dedikçe sizler bizleri herhalde yolunacak kaz, keriz ya da enayi zannediyorsunuz. Şahsî ikbal sağlayıp jakobenist tavırlar sergileyeceksiniz diye üstten baktığınız seçmen kitlesi gün gelir o çok güvendiğiniz sandıklara gitmez, sonuçların vebaline de katlanmış olursunuz. Demokrasi zannetmeyin ki “zoraki sandığa gidip oy vermek” – “tıpış tıpış gitmek” de değildir. İsterseniz 31 Mart’ta buna şahit olun, bakın gerçekten de öyle mi olacak?!..

Birkaç öneri ve tavsiyede bulunmaya devam edelim, belki birileri bunlara kulak verir;

AK Parti’nin getirip kendi içerisinde uygulamaya koyduğu “3 dönem kuralı” var. Bu, anti demokratik bir kural olmakla birlikte, parti içerisindeki 3K’nın (kırgınlar, kızgınlar ve küskünlerin) artmasına sebep oldu. Bunun yerine “2 dönem kuralı” getirilir ve başarılı olanlar – birkaç istisna haricinde yapılmış olsa da – başka bölgelere kaydırılabilirdi. Bu yanlış uygulamadan bir an önce vazgeçilmesi gerekiyor. Davaya gönül verenlerin rızalarının tekrar kazanılması adına daha demokratik uygulamaların yapılması elzemdir, hayati bir meseledir.

AK Parti’nin yaptığı ikinci bir hata da “seçilme yaşının 18’e indirilmesi” oldu. Bir inat uğruna politik yatırım olarak şirin gözükmek adına yapılan bu uygulama da yanlıştı. Antropolojik ve sosyolojik olarak gelişimini tamamlayamayan bireylerden başarı beklenmesi hele hele “yasama” gibi kutsal bir görev addedilmesi çok büyük bir hata olmuştur.

Gençlerin kendi geleceklerini tayin ve tespit edebilmeleri ve seçime katılabilmeleri için “18 yaş kuralı” olabilir ama “seçilme yaşı” minimum 30, maksimum 65 olmalıdır. Koronavirüs sürecinde 65 yaş üstü insanları dışarıya çıkartmıyor, basit bir satış işleminde bile “akıl sağlığı raporu” istiyorsunuz da söz konusu seçilme olunca neden tersini yapıyorsunuz? “Yaş haddini aşanlar” a da bir üst limit getirilmeli, gerekirse bunlar ihtiyaç halinde “danışma kurulları” nda görevlendirilmelidirler.

Yerel seçimlerin yaklaştığı şu günlerde bu iki konuya da gerekli hassasiyet gösterilmeli 3K sayısı arttırılmamalıdır.

Derdimiz; Manifesto yayınlamak, kırmak, incitmek, adres şaşırtmak ve insanlara – seçmenlere kötü örnek olmak değildir. Tam tersine “uyarıcı” niteliğinde yazılar yazmak, nasihatlerde bulunmak ve davaya sahip çıkarak “yanlış” a doğru giden yolları “doğru” ya doğru yöneltmektir. Kaybı hissetmek için müneccim olmaya gerek yok, sadece gidişata bakmak yeterli olur. Önceden yaşadığımız seçimler, bu tezimizin en bariz sonucu olmamış mıdır?

“Demedi, deme!” repliğini hatırlatarak “uyarıcı” olmaya, sandıklardan çıkan sonuçları değil sandıklara giden dikenli yolları temizlemeye devam edeceğiz. “Herkes evinin önünü temizlerse şehir temiz olur” mantığından hareket edecek olursak, o zaman görün bakın kaybedenlerden olmayacağız.

Günay Ertan Akgün

Akit TV köşe yazarı