BIST10.217,53%0,09
USD32.3438%-0.10
EURO34,8849%0.28
ALTIN2.392,57%-0.18

FIKRA TADINDA RİZEM

Günay Ertan Akgün

Abone OlGoogle News
14 Şubat 2024 09:17

Kültür; İnsan ve toplumların gündelik yaşantılarını şekillendiren, onları diğerlerine karşı farklı bir havaya büründürüp ayrıcalıklı kılan, gelenek – görenek – örf ve âdetlerin bir araya getirdiği manzumeler bütünüdür, din ve dinî inançlardan sonra yaşamın ayrılmaz bir parçasıdır.

Kültürel farklılıklar; bir taraftan insanların birbirlerini daha iyi tanımasını sağlarken diğer bir taraftan da aynı ortam içerisinde bilinirliği ortaya koyar – arttırmasına sebebiyet verir. Ayrıca bu, gündelik yaşama – tarih sahnesine güzel ayrıntılar ve farklı anekdotlar kaydetmesine sebep olur, olmuştur. Sırf bunun içindir ki, toplumların; birbirleriyle rahat kaynaşabilmeleri – anlaşabilmeleri maksadıyla farklı yörelerden evlilikler üzerinden akrabalıklar kurulur ve kültürel çeşitliliğe de şahitlik etmiş olursunuz.

Ana mayamız Türklük olmak üzere bizim payımıza da Rizeli olmak ve bunun genelinden de Karadeniz kültürünü yaşamak ve yaşatmak düştü. Hani espriyle karışık olarak herkes kendi yöresi üzerinden “ayrıcalık” lı olmayı tartışıyor ya biz de şöyle diyelim; “RİZELİ OLMAK AYRICALIKTIR!”. Böyle bir ayrıcalık bazen bumerang etkisiyle sizi ters köşe yapabildiği gibi bazen de pişmanlık üzerinden olduğunuz ortamda sizleri küçük (!) düşürtebiliyor.

İki günlük bir ziyaret için 09 Şubat’ta Rize’ye gittim. Trabzon Havalimanına indikten sonra yeğenim tarihçi Yasin BAŞ beni havaalanından alıp Rize merkeze götürdü. Anadolu’nun birçok şehrinde olduğu gibi Rize’de de akşam altıdan sonra hayat durmaya başlıyor, tek tük dükkân ve mağazalar açık kalıyor. Gece yarısı aç kalmamak ve bizden birkaç gün öncesinde özel aracıyla giden dostlar ile yöredeki diğer arkadaşlarla sohbet etmek için bir mekânda buluşmaya karar verdik.

Rize’de “belediye blokları” olarak bilinen binalar, TOKİ öncülüğünde yıkılıp yerine daha modern – daha sağlam binalar inşa edildi. Bu yapıların altında mağaza ve dükkanlar, üst katlarında ise konutlar yapıldı. Biz de arkadaş gurubumuzla pastane – kafe olarak hizmet veren bir mekâna girdik. Açlıkla tokluk arası bir durumda olduğumuz için arkadaşlar yiyecek bir şeyler ısmarlamak istedi. Garsonu çağırıp “Arkadaş bakar mısın? Bana tatlı – tuzlu atıştırmalık aperatif bir şeyler getirir misin, ne var?” dedim. Çocukcağız çok yorulmuş olmalı ki, bana - “ekmek bulamazsan pasta ye!” der gibi - “Abi, sana soda getireyim mi?” der. O anda herkes kahkahayı basar ve sonrasındaki günlerde aramızdaki parola şu olur; “Acıktıysan soda iç!”. Durun daha bitmedi, kahkahalardan rahatsız olan garson “ben size bir menü getireyim, buradan bakın!” der. Ben menünün sayfalarını tek tek çevirip karar vermeye çalışırken garson ikinci potu kırmaz mı; “Biz servisi kapattık, aslında sizin kalkmanızı bekliyoruz!”. Saat kaçtı biliyor musunuz; 22.00 dolayları!...

Biz de kalkıp bir çorbacıya gittik ve içtiğimiz çorbayla öğünü geçiştirmiş olduk. Hani genelinde bir Karadenizlinin özelinde de bir Rizelinin sizi güldürmesi için ille de fıkra anlatmasına gerek yok. Hayatı, anlattıkları, mimikleri, davranışları zaten fıkra tadında. Bir ara “ayılana gazoz, bayılana limon!” diye bir reklam filmi vardı, hatırlar mısınız? İşte biz de bundan sonra şöyle diyeceğiz; “Acıkana soda, yemek isteyene servis yok!”

Aziz dostlar, şaka bir yana, siz “siz” olun; Rizeliye, Rizelilerle ve Rize’de birileriyle konuşurken, bir şeyler isterken birden fazla düşünün, bir adım sonrasında hesap etmeden attığınız – atacağınız herhangi bir adım aleyhinize dönebilir, gülünç durumlara düşmenize, karşı taraftaki rakiplere (!) koz vermenize sebep olabilir.

Bitti mi, tabii ki hayır. Devam edelim;

Gezimizin ikinci gününde Trabzon – Maçka’daki Sümela Manastırı’nın tadilat – restorasyon ve dekorasyondan sonraki halini görmek istedik ve yola koyulduk. Tarihe ve tarihi eserlere düşkün bir gazeteci olarak yanınızda bir de Yasin BAŞ gibi bir tarihçi ve matrak arkadaşlarınız olunca gezi farklı bir hâl almış oluyor. Bölgenin girişindeki yanlış otopark uygulamasından tutun da yapılan çalışmanın nasıl çirkef bir hâl aldığından dem vurmaya başladık. Sonrasında da “bizim manastırda ne işimiz var?” demeye ve bunun üzerinden esprili bir şekilde birbirimize hitap etmeye başladık.

Gezi esnasında yanımızda bulunan Rize – İyidere ilçesi Denizgören köyünden kardeşimiz Aziz Allahverdi’ye “bak, seni Allah verdi de bizi kim verdi?” esprisi, “Azizos” – “Yasinos” – “Furkanyan” (bu arkadaşımızın eş durumundan dolayı soyadını vermek istemiyorum) ve bana da yaş itibariyle büyük olduğum için “Baş rahip” hitapları gırla gitti. Gerçekten de kafa dengi ve espriden anlayan insanlarla gezi düzenleyince bu daha zengin bir hâl alıyor ama hiçbir espri “soda” nın yerini tutmadı, tutmuyor.

Sümela gezisinden sonra Rize merkeze gidip hediyelik bir şeyler almak istedik. En iyi hediyenin çay olduğunu düşündük ve pazar günü sahil yolu üzerindeki ÇAYKUR Genel Müdürlüğü binası önünde yer alan çay satış reyonuna gittik (hiçbir şeyden olmasa da sırf bu yüzden bile olsa ÇAYKUR’u tebrik etmek gerekiyor, çok güzel çay çeşitleri ürettiler ve “keşan” adını verdiğimiz yörenin kumaşından yapılan “hediyelik kutular” la güzel bir şekilde bezeyip satışa hazır hâle getirdiler). Alabildiğimiz kadar hediyelik kutu aldık, hesabı ödedik tam çıkıyorken yanımızda bulunan diğer bir arkadaş demesin mi ki; “Siz niye bu kadar hediye aldınız, online satıştan da sipariş verebilirdiniz. Benim nişanlım ÇAYKUR online satış kısmında çalışıyor” alın size ikinci bir soda vakası daha. Biz de bu arkadaşa; “Eee mübarek adam, bunu buraya gelmeden niye söylemedin ki?” dedik, tabii ki yine gülme krizleri. Dedik ya; burası Rize!...

Lafın özü şu ki;

Vatanımızın her bir karış toprağı ayrı bir güzellik, ayrı bir özellikle donatılmamış mıdır, bizi de “biz” yapan bunlar değil midir? Şükürler olsun ki böyle bir vatan üzerinde mübarek havasını nefes diye içimize çekiyor ve var gücümüzle haykırıyoruz;

“Bize her yer Rize değil,

Çünkü hiçbir yer Rize kadar güzel değil!...”

Günay Ertan Akgün

Akit TV köşe yazarı