BIST10.249,30%0,40
USD32.3269%-0.16
EURO34,7545%-0.09
ALTIN2.392,24%-0.19

AŞKI “VATAN” OLANIN

Günay Ertan Akgün

Abone OlGoogle News
29 Ocak 2024 10:16

Türk, bir yere yerleştiği zaman oraya “ülke” der, “memleket” der, “vatan” der ama daha çok “vatan” üzerinde durur. Daha doğrusu yapmacık olmayan, kelime anlamıyla kudsiyeti daha ağır basan “vatan” ve onun aşkı – sevdası üzerinde yoğunlaşır.

Türk, Müslüman olduktan sonra “vatan aşkı” nın imandan ve onu korumanın da anasının ak sütü gibi helal olduğunu bilir. Hatta dört şey uğruna ölüp şehadet şerbeti içmenin caiz ve meşru müdafaa olduğunu dimağlara öyle bir kazır ki bunları tartışma konusu bile yapmaz, yapmamıştır. Neydi bunlar, hatırlayalım; Toprak (vatan), din, can ve namus. Vatan üzerindeki her şey değerlidir, kutsaldır. Farklı bir coğrafyayı “vatan” belleyip orada “sığıntı” gibi yaşamanın ne demek olduğunu son 20 – 30 yıldır yaşayanlara bir sorun bakalım, sizlere neler anlatacak. Vatan, din, mal ve namus uğruna feda edilemeyecek can, “et yığını” olmaktan başka ne işe yarar ki?!..

Derdi “vatan” olanın, “vatan” kadar derdi olur ama o vatana aşkla – şevkle bağlı olduğunuz zaman o dertler vız gelir tırıs gider. Bu inanç, iman ve bağlılık çok şükür ki bizler de vardır. Bu dertten dolayı yazdığım yazıların çok “ağır” olduğunu söyleyenler var. Ben onlarca – yüzlerce köyden kovulsam da doğruları yazmaya devam edeceğim. Durduk yerde de kimsenin “vatan aşkı” nı sorgulayacak, tartacak da değilim. Herkesin sevda boyutu – derecesi farklı olsa da bu aşk – bu sevda, ara ara kendini gösteriyor, belirgin bir şekilde de ortaya koyuyor. Biz, papyonlularla – kimse alınganlık göstermesin, küçümsemiyorum - çöpçülerin vatan aşkını da gayet iyi biliyoruz. O kadar eskilere – geçmişe gitmeye gerek yok; Gezi olayları, 15 Temmuz gibi kara lekelerin yaşanıldığı bir coğrafyada “vatan aşkı” gayet iyi test edilmiş, sınıfı geçenler ile kalanlar da kendilerini belli etmişti.

Bu günlerde haber sitelerinde yayınlanan bir araştırma dikkatimi çekmiş. Bunu sizlerle paylaşıp üzerinden hasbihal edelim, ki bundan sonra ilerleyen süreçte yeni hainlikleri izlemeyip gelecek nesle nasıl bir coğrafyayı emanet olarak bırakacağımız “vatan” ın da ne olduğu anlaşılmış olsun. Buyurun araştırma ne diyor, hep birlikte ona bakalım;

“Amerikan analitik ve danışmanlık şirketi Gallup tarafından dikkat çeken bir araştırma yayınlandı. Hangi ülkenin ne kadar vatansever olduğuna dair yapılan araştırmada Türkiye 12. sırada çıktı.

Araştırma sonuçlarına göre Türkiye, yüzde 73’lük “evet” oranı ile dünyanın en vatansever ülkeleri arasında 12. sıraya yerleşti. Ancak, “ülkeniz için savaşır mısınız?” sorusuna yüzde 27 oranında “hayır” cevabının verilmesi dikkat çekti.

Araştırmada “en vatansever ülke” unvanını alan Fas olurken liste şu şekilde sıralandı:

Fas, Fiji, Pakistan, Vietnam, Bangladeş, Azerbaycan, Papua Yeni Gine, Afganistan, Gürcistan, Hindistan, Türkiye.

Konuyla ilgili eğitimcilerden dikkat çeken açıklamalar geldi. Prof. Dr. Cihat Yaşaroğlu, Prof. Dr. A. Salim Ulaş, Doç. Dr. Kasım Takım ve eğitimci – yazar – sosyolog Adnan Kalkan önemli açıklamalarda bulundu.

Pedagojik, sosyal, siyasal ve eğitim açısından değerlendirmelerde bulunan Atatürk Üniversitesi Öğretim üyesi Prof. Dr. A. Salim Ulaş, muhtemel sebepleri sıraladı.

Prof. Dr. Salim Ulaş, ders kitaplarında ve sosyal mecralarda geçmişe saygı duyacak tarzda bilgi aktarılmadığına dikkat çekti. Pedagojik açıdan milli eğitim politikası, tarih dersleri, değer yargıları ve kimlik algısıyla ilgili değerlendirmede bulunan Ulaş, “Gerek ders kitaplarında gerekse sosyal mecralarda, tarihle ilgili bilgi ve aktarımlar, vatanseverlik ve geçmişe saygı duyacak bir tarzdan çok uzaktır. Cumhuriyet öncesi Türk tarihi sanki bize ait değilmiş veya her türlü olumsuz algı ve yargıyı içeren bir mahiyettedir. Metehan’dan Fatih ve Yavuz’a şanlı bir tarihin rol model şahsiyetlerini sadece “sınava hazırlık” kapsamında okuyan öğrenci, bu rol modelleri ne içselleştirir ne de kendine örnek alır ne de onlara benzemeye çalışır.” dedi.

Gençlerin Batı özentiliğine itildiğini kaydeden Ulaş, “vatan” kavramının toprak parçasından öteye götürülemediğine vurgu yaptı. Kimlik bilincinin aşılanamadığı gençlere, Batı’nın “cennet” gibi sunulduğuna dikkat çeken Ulaş, “Genç nesillerin değer yargıları ve kimlik algısı, globalleşme ve teknolojik gelişmelerle birlikte ciddi olarak değişmektedir. Yoğun bir “Batı hayranlığı algı yönetimi” ne maruz kalan gençlerin gözünde, Batı her haliyle kendilerine yaşam konforu sağlayacak bir “cennet” olarak sunulmaktadır. Dolayısı ile kendilerine ait “vatan” kavramı, sadece üzerinde yaşanılan kara parçasından ileri gitmemektedir.” diye konuştu.

Vatanseverlikten uzaklaşmanın sosyal sebeplerine değinen Ulaş, medya ve popüler kültürün etkisine dikkat çekti. Popüler kültürün gençleri kişisel konfora ve benmerkezcilik alanına ittiğini kaydeden Ulaş, “Maalesef yerli ve millilikten uzak medya ve popüler kültür etkisi, haz ve hız endeksli bir gençlik inşa etmeye devam etmektedir. Her türlü manevi değerin, doğruluk, sevgi, saygı, hürmet ve benzeri aslı kodların yerini benmerkezcilik ve kişisel konfor bağımlılığı almaya başlamıştır. Bir an önce değer odaklı, eğitim ve aile sistemine dönüşen çareleri aranmalıdır.” ifadesinde bulundu.

İç ve dış politik durumun vatanseverliğe yansıması olduğunu belirten Ulaş, “siyasi istikrar, hükümet politikaları ve dış ilişkiler, vatandaşların devlete olan güvenini ve dolayısıyla vatanseverlik duygularını etkileyebilir. Bu itibarla, adaletin mülkün de toplumun da temeli olduğu hakikatini asla vazgeçilmez bir temel yasa olarak kabul etmek ve tam anlamıyla hayata geçirmek gerekir.” dedi.

Eğitim sistemi ve küreselleşme ile ilgili değerlendirmede bulunan Ulaş, şu uyarılarda bulundu:

“Eğitim sisteminin yapısı ve öğretilen içerik, öğrencilerin vatanseverlik algısını şekillendirebilir. Tüm sistemin seçme / eleme ve yerleştirme üzerine kurulduğu, rekabetçi ve test üzerine kurulu bir sistemin bu toplumsal yükü kaldıramadığı / kaldıramayacağı aşikârdır. Anlama ve beceri odaklı bir tarzdan uzak kaldıkça, bilgi ve ezbere dayalı bir girdapta dönmeye devam edeceğiz. Çocuklarımız bilgi zengini, tecrübe fakiri bir kalabalık olmaktan ileri gidemeyecek. Bu rekabetçi ortamda da akademik başarı putuna ibadet etmekten, sosyal – duygusal beceri geliştirmeye asla vakit bulamayacağız.

İkinci olarak küreselleşmenin etkisiyle, geleneksel vatanseverlik anlayışları değişebilir. Gençler, global vatandaşlık kavramıyla daha fazla özdeşleşebilir. Vatanı, ruy – i zemin (yeryüzü) milleti, nev’-i beşer (tüm insanlık) gören zihniyet genç beyinleri esir alabilir. Nitekim anket sonuçlarına göre de almıştır.”

Eğitim sistemi tamamen çökmeden Millî Eğitim Bakanlığı’nın bu gidişe dur demesi gerektiğini belirten Ulaş, “Özetle, teknik ve mesleki eğitimin tamamen ihmal edildiği, hem veli hem de öğrenci hedefinin sadece üniversite okumak olduğu zorlama bir sistemin artık yürümediği aşikârdır. Sistem tamamen çökmeden – ki çöküşün bedeli çok daha ağır olur – sistem yöneticileri, özellikle de Millî Eğitim Bakanlığı, acil tedbir alarak, bu ucube gidişe bir dur demelidir. Mesleki ve teknik ortaokullar derhal açılmalıdır. Balıklar uçmaya, kuşlar yüzmeye zorlanmamalıdır.” dedi.

Hem maddi hem de manevi değerler odaklı bir sisteme geçilmesi vurgusunda bulunan Ulaş, şöyle konuştu:

“Maddi olarak bu kadar kötü bir halde olan sistemin manevi sütunları da çökmeye başlamıştır. Hakiki eğitim, çocuk ve gençleri dünya hayatına hazırladığı gibi ebedi hayatı da asla ihmal etmez. Yapılacak eğitim reformları ile geçici dünya hayatında bir konfor sağlanabilir. Ancak gerçek yurt, ebedi âlem ahiret yurdudur. Dünyada paşa ahirette geda (dilenci) durumuna düşmemek, ebedi hüsrana uğramamak için hem maddi hem manevi değerler odaklı bir sisteme acilen geçilmelidir.”

İnönü Üniversitesi Öğretim üyesi Prof. Dr. Cihat Yaşaroğlu, araştırmanın iki farklı şekilde yorumlanabileceğini söyledi. Eylem ile söylemin farklı olabileceğini belirten Yaşaroğlu, şu ifadelerde bulundu:

“Gallup’un araştırmasında vatanseverlik puanının oldukça yüksek, savaş olması durumunda savaşmam diyenlerin oranının da oldukça düşük olması bulgusunu iki farklı şekilde yorumlayabiliriz.

Öncelikle bu bulgu bize eylem – söylem tartışmasını hatırlatmaktadır. Yani söylemler istenen yönde ama eylem gerektiğinde aynı kararlılığın gösterilmediği şeklinde yorumlanabilir. Tıpkı sigara içmenin zararlarını bilmesine rağmen sigara içmeye devam eden bir kişinin tutumu gibi.

Yukarıda açıklanan durum da bizi ikinci yoruma götürür. Demek ki vatanseverlik değerinin oluşması için verilen bilgi / farkındalık veya eğitim süreci, söylemi güçlendirmekte ancak fiiliyata dökmeye yetmemektedir. Bu noktada eğitim süreci önemli bir araç olarak görülebilir. Savaşın olmasını kimse istemez. Barış halinin devamlılığı arzu edilendir. Ancak savaş da hayatın bir gerçeğidir. Allah göstermesin, bu tür bir gerçekle karşılaşıldığında insanın istenen düzeyde eylemde bulunabilmesi için sadece söylem değil bu bağlamda verilecek değerlerin içselleştirilmesi büyük önem arz etmektedir.”

Vatanseverlik bilincinin eğitim sistemiyle güçlendirilmesi gerektiğini belirten Yaşaroğlu, “Eğitim sistemimiz, üzerinde yaşadığımız toprakların bir vatan olarak benimsenmesi, sahiplenilmesi, yer altı ve yer üstü zenginliklerin farkındalığı için öğrencilere temel kaynak olmalıdır. Söylemlerin eyleme dönüşebilmesi için muharrik güç olmalıdır. Tam bu noktada yeni geliştirilen programların ve programlarda yer alacak değerlerin daha şuurlu bir vatandaşlık bilincine katkı sağlayacağını umuyorum.” ifadelerinde bulundu.

Yapılan araştırmalardan ders çıkarılması gerektiğinde vurgu yapan Harran Üniversitesi Öğretim üyesi Kasım Takım, araştırmanın önemli olduğunu ifade etti. Eğitim programlarının hassasiyetle yeniden düzenlenmesi gerektiğini söyleyen Takım, “yapılan yeni araştırma sonucu oldukça ilginç ve bir hayli ders çıkarılması gereken noktalar barındırıyor. Bu çalışmayı 20 sene önce yapsak vatanım için savaşmam diyen yüzde 23’ten daha mı az çıkardı ya da bu anketi bundan 20 yıl sonra yapsak bu oran yüzde 50’lere yaklaşır mı? Bu iki kritik soru şimdiye kadar uygulanan eğitim politikalarının isabeti ve bundan sonra uygulanacak olan programların yönünü tayin etme noktasında oldukça büyük bir önem arz ediyor.” dedi.

Öğrencilerin birçoğunun yurtdışında okumak istediğini söyleyen Takım, gidenlerin geri gelmediğini kaydetti. Sonuçların alarm seviyesinde olduğunu belirten Takım şunları söyledi:

“Kanaatimce bundan 20 sene önce bu oran çok daha düşük bir seviyede idi. Bundan 20 sene sonrada çok daha yüksek bir seviyeye hızla gidecektir. Çünkü başka veriler bunu destekler nitelikte. Yüksek puanlarla girilen liselerdeki öğrenciler, Türkiye’deki üniversitelerde okumak istemiyor. Aksine bu öğrencilerin en az yüzde 90’ı yurtdışındaki üniversiteleri tercih ediyor. Daha iyi eğitim alacaklarını düşündükleri için gidiyorlar. Olsun gitsinler daha donanımlı olarak gelip memlekete hizmet ederler diyorsanız, ne yazık ki yanılıyorsunuz. Çünkü gidenlerin geri dönme oranı yüzde 5’i geçmiyor.

Bu sonuçlar artık alarm seviyesine gelmiş durumda. Memleketin en kıymetli gençleri olabilecek yavrularımızın Frenklere hizmet ediyor olması yeterince düşündürücü değil mi?”

“Peki bu vahim sonucun nedenleri ne olabilir?” ifadesinde bulunan Takım, küreselizmin milli şuuru yok ettiğini belirtti. Takım, şu ifadelerde bulundu:

“Kendimce bulabildiğim en önemli sebeplerden birisi küreselizmin, milli şuuru yavaş yavaş yok ediyor olmasıdır. Bu sebebe karşı milli ve manevi değerler eğitiminin ne kadar kıymetli bir yer tuttuğu artık tartışılmaz bir noktaya gelmiş bulunmaktadır.”

Gençlerin “Batı değerlerini kurtarıcı olarak gösteren” propagandalara maruz kalmasının çok tehlikeli boyutlara ulaştığını kaydeden Takım, şu ifadelerde bulundu:

“Bir diğer neden ise Batı’nın abartılı bir şekilde tasvir edilmesi ve batı değerlerinin kurtarıcı olarak takdim edilmesidir. Bu gün batıda yapılabilecek ama Türkiye’de yapılamayacak, ne bir deney ne de bir ürün geliştirme aracı kalmamışken. Üstelik yapılan Teknofest’ler bu durumu fiilen ispatlıyorken, özellikle LGS sınavından ilk bine girerek yerleşebilen liselerden mezun olan gençlerin Batı’ya bu kadar çok yönelmeleri; çok ciddi ve tehlikeli bir propagandaya maruz kaldıklarını göstermektedir. Bu noktada TEV gibi vakıfların rolü ve faaliyetlerini yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Vatanı için ölebilecek nesilleri yetiştirmekten hızla uzaklaşıyorsak eğitim politikalarını ve bu politikayı şekillendiren talim ve terbiye kurulu gibi yapıları da baştan aşağıya gözden geçirmemiz gerekmektedir.”

İnancımıza, tarihimize ve kültürümüze uymayan “-izm” lerin gençleri “küreselizm” in kucağına düşürdüğünü belirten Takım, “Bu sonuçların gençlerde ki inanma durumu ile tevafuk ediyor olması da ayrı bir ders niteliği taşıyor. Peygamber Efendimizin (s.a.v.); “Vatan sevgisi imandandır.” hadisi bu sonuçlarda vücut bulmuş durumda. Ateizm, deizm, agnostisizm ve benzeri inançla ilgili tarih ve kültürümüze uymayan “- izm” lere kaptırdığımız gençler bir basamak sonrasında küreselizmin kucağına düşüyor ve vatan sevgisinden hızla uzaklaşıyor olabilir.” dedi.

Gençlerimizin değerlerimizden uzaklaştığını kaydeden eğitimci – yazar – sosyolog Adnan Kalkan, medeniyetimizin tehlike altında olduğunu vurguladı. Acilen harekete geçme çağrısında bulunan Kalkan, “Sosyal medyanın başıboşluk, hedefsizlik, hayatının anlam, amaç ve gayesinden uzaklaştıran içerikleri, ailelerin nesil yetiştirme şuurundan uzaklaşması, diğer taraftan seküler, fıtrata aykırı ve milli manevi değerlerimizden uzak eğitim sistemi ve müfredat sonucunda gençlerimiz sürekli ferdi ve toplumsal değerlerinden uzaklaşmaktadırlar. Yapılan araştırmalar aile sisteminin sürekli zayıfladığı, neslimizin ise değerlerimizden ve vatan aidiyetinden uzaklaştığı yönündedir. Bu yozlaşmanın hızla devam etmesi durumunda medeniyetimiz tehlike altında demektir.” ifadesinde bulundu.

Müfredatta aidiyet ve inanç kapsamlı bir düzenlemeye gidilmesi gerektiğini kaydeden Kalkan, şunları söyledi:

“Yıllardır kendi değerlerinden uzak bir müfredatın, aşağılık kompleksi ve öğrenilmiş çaresizlik ile eğiten bir müfredat sonucunda en küçük bir fırsatta kendi vatanını terk etmeye çalışan bir nesil ortaya çıkardı. Aidiyet duygu ve düşüncesinin zayıf olduğu bir nesil, ne devleti ne medeniyeti devam ettiremez. Diğer taraftan yapılan araştırmalar, “eğitim seviyesi yükseldikçe inançsızlığın arttığını” ortaya koyuyor. Yani mevcut müfredat ve eğitim sistemi inançsız ve aidiyetsiz bir nesil yetiştiriyor.”

Yerli ve milli bir müfredatın yeniden yapılandırılması gerektiğini söyleyen Kalkan, “Türkiye’nin 2. Yüzyıla girdiği şu zamanda, kendi yerli ve milli müfredatını yapma aşamasında, hiçbir baskıyı kabul etmeden, aşağılık kompleksine girmeden, diğerlerinin ne dediğine bakmadan vatan, millet, devlet ve ümmet aidiyetinin ve milli ve manevi değerlerin fiilen işlenebileceği bir müfredatı uygulamaya koyması gerekiyor. Etki tepki meselesine girmeden, hiçbir kınamadan çekinmeden, nesli ihya medeniyeti inşa edecek müfredatın ve eğitim sisteminin oluşturulması gerekiyor. Özellikle bu müfredatı yapacak olan daire başkanından eğitimciye kadar herkesi hassasiyetle seçmelidir. Zincir bir yerde koparsa üst makamların iyi niyetinin bir anlamı kalmaz.” ifadelerinde bulundu.” (www.haber7.com/ 28 Ocak 2024)

Gençlere inanıp güvendiğimiz zaman bu vatanı nerelere yükselteceklerini gayet iyi biliyor ve inanıyoruz. Onlarda bilirler ki, bizim vatan aşkımız; anketlerde, araştırmalarda, tartışmalarda değil, Cudi’de – Gabar’da – Kandil’de – Suriye ve Irak’ın kuzeyinde belli olur, oldu da. 15 Temmuz’da çatı katlarından F – 16’lara maymuncuk anahtarı atarak onları durdurmaya – kullanmayı bilmediği tankları kullanmaya ve binlerce ağırlıktaki tankların altlarına yatarak darbeyi durdurmaya çalışmasından da belli oldu, olmaya da devam eder.

Bizim vatan aşkımız; excel tablolarında, anket grafiklerinde, istatistik saçmalıklarında değil, topyekûn savaş zamanlarında teknolojik silahların bile yapmakta aciz kaldığı kürek – tırpan - kazmalarla yurdu savunmada belli olur. İnanmak istemeyen açsın “hasta adam” ın dirilişini okusun!...

Biz Türk’üz, öyle doğduk ve öyle de öleceğiz. Varsa bunu test etmeye çalışan buyursun etsin, hodri meydan!...

Günay Ertan Akgün

Akit TV köşe yazarı