BIST10.220,69%0,12
USD32.3438%-0.10
EURO34,8175%0.09
ALTIN2.394,23%-0.11

Uluslararası terörizm ve Türkiye’nin geleceği

Günay Ertan Akgün

Abone OlGoogle News
16 Ocak 2024 10:50

Devletler, kendi iç ilişkileri ile uluslararası ilişkilerini “hukuk” normları üzerine oturturlar. Bunun için de çıkartmış oldukları kanun, kararname, yönetmelik ve uygulamaların uluslararası normlara uygunluğu aranılır, tersi durumlarda da – “yüksek mahkemeler” diye tarif edilen – “hakem kuruluşlar” a müracaat edinilir. Bu genel bilgi sadece kitap üzerinde kalır ve bunlar genellikle “güçlüler” in uymadığı “başvuru kaynakları” haline gelirler.

Hukuk normları - altyapıları üzerine kurulup “güç birliği” olarak bir araya gelen devletler, “blok” lar halinde oluşumlara gider ve üye olmayan diğer devletlerin karşısına da bu şekilde çıkarlar. Aslında kurulurken “birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için” tribün sloganıyla ortaya çıkan bu oluşumlar, daha sonraki günlerde birbirlerine karşı sürekli olarak “güç ve gövde gösterisi” içerisine girmiş ve her seferinde de büyük balık küçük balıkları yemeye kalkışmıştır. Bugün BM, NATO, Avrupa Birliği’nde yaşanılanlar bu gerçekliğin bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır.

Mazlumları – mağdurları korumak, dünyayı daha güvenilir - temiz ve yaşanabilir bir hâle getirmek amacıyla kurulan BM (Birleşmiş Milletler); üyelerine karşı girişilecek bölgesel – evrensel saldırıları önlemek için askerî bir güç olarak oluşturulan NATO (Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü); kıtayı ticarî ve siyasî olarak bir “güç” haline getirip “blok” şeklinde diğer kuruluş ve devletlere karşı “birlik” halinde olduklarını ispatlamaya çalışan AB (Avrupa Birliği)’nin daimi üyeleri, birlik ve oluşumun diğer üyelerine karşı sürekli olarak hep bir aba altından sopa gösteren unsurlar olmuşlardır.

“Veto etme hakları” olduğu için sürekli olarak her şeye muhalefet eden ve bunu âdeta “Demokles’in kılıcı” gibi kullanıp uluslararası mecralarda da göstermekten imtina etmeyen BM’nin beş daimi üyesinin (ABD, Çin, İngiltere, Fransa ve Rusya’nın) yaptıklarına baktığınız zaman söz konusu kuruluşların ne hâle geldiklerini ve miatlarını doldurup işlevselliklerini de kaybettiklerini görürsünüz. Ne acı verici bir tablodur ki, mazlum – mağdur artık sesini çıkartamıyor ve her kapı “pat” diye suratlarına kapanıyor.

Geçmiş sicilleri bozuk, kana doymak bilmeyen, ikili ve çoklu ilişkilerde kendi çıkarlarından başka bir şey düşünmeyen, uluslararası adaleti kendi tekellerinde zanneden ve işlerine gelmeyen her şeyi “terörizm” le ilişkilendirip kafalarına göre adalet dizayn eden ve bununla da yetinmeyip “teröre destek veren ülkeler listesi” hazırlayıp uluslararası arenada “bölge karakolları” kurup istedikleri gibi at koşturanların tek amacı; “terörizm” silahını kullanıp zengin petrol ve yeraltı madenlerine sahip olmaktır. Bu gerçek artık öyle bir ifşa oldu ki maymunlar artık gözlerine açmış, en gariban gözüken siyah Afrika kıtası bile sesini çıkartmaya başlamıştır. Kölelik de bir yere kadar!...

Uluslararası kuruluşlar artık miadını doldurmuş ve işe yaramaz hâle gelmişlerdir. Bu güne kadar yaptıkları ve yapmadıklarıyla birlikte “tartışmalı” olan, her terörizm eyleminin altından çıkan ve “kınama” kararı almaktan başka bir işe yaramayan ve bununla birlikte kendileri kınanan bu kuruluşlar; ya yeniden dizayn edilmeli ya da başta ülkemiz olmak üzere etrafımızdaki diğer devletler de bir an önce bunlardan ayrılarak farklı “güç blokları” kurulmalıdır. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’ın uluslararası ilişkilerde tarihe geçen BM Genel Kurul toplantısında da belirttiği gibi dünyanın beşten büyük olduğunu herkese haykırmamız, duyurmamız gerekir.

Evet, uluslararası arenada işlevselliğini kaybeden kuruluşların başında bulunan ve kendilerini bunların hamisi zanneden “beş vampir” artık aleni bir şekilde “terör” kartını uygulamaya koymuş, sahaya sürmüştür. Eskiden “kapalı kapılar” ardında yürütülen hain planlara “arka kapı diplomasisi” denilip üstleri kapanılıyor ve ufak bir başkaldırıda bunlar örtbas ediliyordu. Bu sayfa kapandı ve artık güçsüz gözüken devletlerin gözlerini açması, Türkiye gibi bir bölgesel gücün bunlara öncülük yapması, teknolojik imkânlar nispetinde herkesin bölgesel ve evrensel gelişmelerden anında haberdar olması, ortaya dökülen eteklerdeki taşların renklerinin meydana çıkmasıyla birlikte “terörizm kartı” nın ebedi bir şekilde “beş vampir” e yöneltilmesi an meselesidir. Buna da “etme – bulma dünyası” diyorlar.

Milletlerin ve devletlerin başına bela edilen, zenginliklere konmak için icat edilen “Terörizm kartı” kendi mucitlerine - Demokles kılıcını savuran devletlere karşı bumerang etkisiyle yöneltilmediği ve o ülkelerde de kan – gözyaşı ve barut kokuları miras olarak bırakılmadığı sürece; ne Ortadoğu, ne ülkemizin de içinde olduğu Avrasya, ne Afrika ve ne de Orta Asya’ya huzur hâkim olmayacak ve buralar rahat uyumadığı sürece dünya da rahat uyumayacaktır, artık yeter!...

Yıllardır BM ve NATO’nun çilesini çeken, “Barış Gücü” askerleri adı altında dünyanın her yanına askerini gönderen ve arka planında da terörizmle yüzleştirilmek zorunda bırakılan, AB kapısına köle edilen, darbe – muhtıra ve her türlü bela ve musibetlerle yılları heba edilen ve 15 Temmuz gibi bir hain anı bıraktıran, geçmişte sağ – sol oyunlarına alet edilen ve sonrasında da Ermeni terör örgütleri ile PKK – IŞID (DEAŞ) örgütlerinin kanlı eylemleriyle gündem değiştiren başta ABD gibi uluslararası bir kan emici vampir olmak üzere mazlumun – mağdurun karşısında yer alıp kan döktüren, darbe düzenleyip kafasına göre hükümet kurup hükümet yıktıran adı sanı ne olursa olsun hangi devlet varsa mutlak bir şekilde “terörizm” gerçeğiyle tanışıp yüzleşecek ve kendi terör kanlarında boğulacaklardır.

Dünyanın en aciz – güçsüz devletleriyle uğraşma, büyükelçilikler – konsolosluklar üzerinden iç karışıklıklar çıkartıp terör bataklığına saplandırma, mal varlıkları ile zengin madenlerine konma ve kukla hükümetler üzerinden bölgede karakollar kurma – hakimiyet taslama devri bitmek üzere.

Devletimiz; savunma sanayisi üzerinden elde ettiği başarılarla birlikte hem terörizm kartını bertaraf etmek, hem gelecekte bölgesel ve evrensel bir güç olup bunun üzerinden abilik görevini sürdürmek ve hem de mazlumun – mağdurun yanında yer almak istiyorsa, artık ya BM ve NATO’dan ayrılacak ya da bunlar içerisinde elinde bulunan kozları adam gibi kullanmak zorundadır. Ayrıca AB kapısında köle olmaktan da vazgeçip kendine farklı pazarlar ve siyasi güçler bulması da gerekiyor.

Bulunduğumuz coğrafya ve siyasi konumumuz itibariyle “gelecek” adına bir şeyler yapmak ve bölgesel lider olmak istiyorsak, daha çok çalışmalı ve etrafımızda yer alan devletlerle olan ilişkilerimizi daha da güçlendirip diplomasiyi de daha etkin bir şekilde kullanmalıyız.

Unutmayalım ki;

Sahada kaybetmemek adına masada kazanmak istiyorsak; etkin ve geçerli politikalarımız olmalı,gündem olan değil gündem belirleyen devlet haline gelmeli, gelişmeleri palyatif tedbirlerle değil radikal kararlarla almalı ve geleceğimizi de buna göre şekillendirmeliyiz.

Günay Ertan Akgün

Akit TV köşe yazarı