BIST9.514,01 %-1.60
USD38.8397%0,01
EURO43,8745 %0.06
ALTIN4.122,67 %0.33

Müteahhit ve Laz müteahhitler

Günay Ertan Akgün

Abone OlGoogle News
22 Şubat 2023 09:26

Musibetleri yaşamadan nasihatlerin değerini bilmeyen bir toplum olduğumuzu defalarca dile getirip bu uğurda sayısı önerilerde de bulunmuştuk, demek ki yaptıklarımız – söylediklerimiz nafileymiş ya da eskilerin deyimiyle beyhude bir çabanın içine girmişiz. Biz “doğru söyleyeni dokuz köyden kovsalar da onuncu köyü aramayı şiar edindik!” gerçeğine inandığımız için asla yolumuzdan dönmedik, siyasi beklentilere girmedik ve bu uğurda kimseye de eyvallah etmedik. Ne zaman ki tehlike çanları kapımızı çalmaya başlıyor ve yıkıcı sonuçlarıyla muhatap oluyorsak; istesek de – istemesek de işte o zaman haklılığımız ortaya çıkıyor, çıkmaktadır. Yazık, hem de çok yazık!...

Adına “vatan”, “memleket”, “ülke” ne derseniz deyin bu aziz / asil coğrafya; basit bir toprak parçası olmadığı gibi kimsenin babasının da malı değildir, olmamıştır. Bu vatanın “kutsal” sayılan toprağı kanla yoğrulmuş, örtüsü şehitler olmuş, alimler – evliyalar tarafından büyük bir ruhaniyetle korunmuş, yedi düvele – türlü entrikalara baş koymuş, “geçilmez” dediği yolları gösteriş budalası - kibir abidelerine dar edilmiş, her düştüğü yerden kalkmayı – sendelediğinde de dik durmayı bilmiş aziz milletiyle her türlü bela ve musibeti “kenetlenme” – “merhamet” duygularıyla def etmeyi de bilmiştir. 06 Şubat 2023 tarih ve 04.17’yle başlayan ve sonrasında da devam eden diğer depremler sonucunda yaşadığımız tablo, izah ettiğimiz bu durumun tezahüründen de başka bir şey değildir. Yine deprem olsa yine de aynı şeyleri ya da güzel duyguları görmeye devam ederiz. Ancak bir daha yaşanmamasını dileyelim!...

Her savaş, seferberlik, yangın, sel – heyelan ve deprem sonucunda yapılaşma ve iskân ihtiyacı ortaya çıkar. Bu, insan var olduğu sürece normal bir barınma gerekliliğinden başka bir şey de değildir. İlkel çağlardaki mağara ne ifade ediyorsa modern çağlardaki konut da aynı şeyi ifade eder; Barınma, barınma, barınma. Barınma ihtiyacı; zamanın ihtiyaçlarına göre değişse ve önem arz etse de zamanla ekonomik göstergeler toplum içerisindeki “sosyal gruplar” ın farklılığını ortaya koyar ve barınma ihtiyacı da satın alma paritelerine göre değişir, değişiklik gösterir. Kısacası; Alacağınız – kafanızı sokacağınız ev, cebinizin kalınlığı ya da şişkinliğiyle, geleceğe yönelik finansman / borçlanma planlarınızla alakalı olur.

Yapıları inşa eden meslek grubu dediğimiz ve daha çok sokak aralarında apartman yapan “yap – satçı” lardan oluşan “müteahhitler”, 1950’li yıllardan sonra ve bilhassa büyükşehirlerde artmaya başladı. “Almancı” diye tarif ettiğimiz gurbetçilerin ülkemizde birikim ya da oradan kazandıkları – eski para birimi – marklarla ülkemizde konut yapmak ve satın almak istemeleri, inşaat sektörüne farklı bir ivme kazandırıp anlamsız bir şekilde nüfus popülasyonunun ve yapı stoğunun artmasına sebep oldu. Modern şehircilikten uzak bir anlayışla sürekli inşaat (bilhassa apartman) yapmak beraberinde ulaşım, otopark ve temiz hava / çevre gibi sorunları da getirtmiş oldu. Başta gecekondularla başlayan çarpık yapılaşmanın üzerine bir de anlamsız – kontrol ve denetimsiz apartman sayıları eklenip “deprem” denilen “acı gerçeklik” le de karşılaşılmayınca sürekli olarak mantar gibi estetikten – sağlamlıktan yoksun binalarla karşılaştık. İşte bu binaların çoğunu daha çok kazanma hırsı uğruna – kimse alınmasın, gücenmesin – benim meslektaşlarım ve hemşehrilerim olan müteahhitler / laz müteahhitler yaptı.

Müteahhitler, “dini” – “dili” – “ırkı” – “rengi” – “inancı” – “siyasi görüşü” ne olursa olsun bir arada yaşamayı ilke edinmiş “kenetli” toplumumuzun ihtiyaçlarına cevap verdi ama bunu yaparken zamanın teknik – teknolojik imkânları kısıtlı / yetersiz ve 1999 depremine kadar “belediye” hazretleriyle muhatap olsalar da “el insaf” dedirten – vicdanlara sövdürten binalar inşa ettiler. Sonrasında o büyük Marmara Depremi’ni yaşadık ama bunlardan bile ders çıkartmadık, depremden sonra yapılan yapıların deprem öncesi yapılan yapılardan bir farkının olmadığını gördük, yazıklar olsun!... 2002 yılından beri Yapı Denetim denilen sistemle tanıştık ama bunu da süzgece çevirdik. Her depremden sonra değiştirilen sistem ve yönetmeliklerle karşı karşıya kaldık. En son 2017 yılında değiştirilip 2018 yılından beri uygulatılan deprem ve denetim yönetmeliği yaralara merhem olacak mı, bunu hep birlikte göreceğiz!...

Deprem, sel, heyelan ve büyük yangınlarda zarar gören – yıkılan – enkaza dönen binaları gördükçe hep aklımıza müteahhitler geliyor, niye?!... Müteahhitlere sıra gelene kadar başka meslek ya da unvan sahipleri yok mu?!.. Madalyonun bir yüzünde müteahhitler / laz müteahhitler varsa diğer bir yüzünde olanları niye görmek istemiyoruz. Toptancı – topyekûn bir anlayışla “suçlu” aramaktan başka bir şey yapmıyoruz. Bu; müteahhitler dışında kalanları aklamaz, suçsuz da ilan etmez. Aslında yaptığımız şey, günah keçisi aramaktan ve vurun abalıya demekten başka bir şey de değildir, işin siyasi kanadında yer alan ve bilhassa belediyelerde olanları niye unutuyoruz. Halbuki müteahhitlere sıra gelene kadar silsile yoluyla tüm kadroyu ifşa etmemiz, sorumlulara ceza vermemiz gerekmez mi?!... Zamanında bunları yapsaydık, şimdi depremlerdeki maddi – manevi kayıpları konuşmaz sadece çok sağlam binaları inşa ettiğimizi ve bunların depremden zarar görmediğinden bahsederdik, bu kadar zor olmamalıydı?!...

“Bu depremler son olsun!”, çok güzel bir ümit bu ama ümitli olmak başlı başına yeterli değildir. Gözyaşı dökmemek adına bir an önce “modern şehircilik” amaçlı ortaya çıkartılan “kentsel dönüşüm” leri “bina dönüşümü” olmaktan çıkarmalı, başta büyükşehirler olmak üzere “çürük yapı stoku” nda yer alan binaları tespit edip “güçlendirme” yapmamalı ve yıkmalıyız. Fay hatlarına yakın olan bölgeler başta olmak üzere zemin bakımından yapılaşmaya uygun olmayan bölgeler derhal imara kapatılmalı, çok katlı bina yapmaktan vazgeçilmeli, acil toplanma merkezleri imar ve inşa edilmeli, otopark ve yollar yeniden dizayn ve inşa edilmeli, hastane – okul- havaalanı gibi ihtiyaç ve sosyal donatı alanları depreme hazır hale getirilmeli, oluşması muhtemel deprem – heyelan – yangın gibi afetlere karşı yeme / içme barınma ihtiyaçları içinçadır – konteyner ve seyyar yapılar imal edilerek stoklarda hazır bulundurulmalı, kan ve ilaç stokları her duruma hazır hale getirilmelidir. Bu tedbirler, her zaman hazır olsun ve varsın deprem de olmasın. Çünkü olduktan sonrasını çok gördük, bir daha görmemek adına!...

Evet, kara gün dostu olmak adına bir kez daha müteahhitleri / laz müteahhitleri karalamayalım. Unutmayalım ki, bir zamanlar bunlar sayesinde başımızı sokacak yuvalarımız oldu. Sorumlu – suçlu olan varsa konumu itibariyle cezalarını çeksinler ama bu meslek grubundan çürük elmalar çıksa ve bunlar özel de kalsalar da “genelleme” yapıp topyekûn bir şekilde bunlara “hurra!” deyip cüzamlı muamelesi yapmayalım, aceleyle verilmiş kararlarla “karalama kampanyası” na girmeyelim.

Ülke içerisinde ve dışarıda çok büyük – göz dolduracak projelere imza atıp sağlam yapılar yapan, binlerce – yüzbinlerce insana ekmek kapısı sağlayan, yüzlerce sektörü besleyen “müteahhitler” in var olduğunu ve bunlar sayesinde “kentsel dönüşüm” lerin de yapılacağını da unutmayalım!...

Günay Ertan Akgün

Akit TV köşe yazarı