BIST10.198,52%1,52
USD32.3592%-0.40
EURO34,6405%-0.50
ALTIN2.392,41%-1.25

Ahlak polisi, idam ve İran’ın dini!

ArzuErdoğral

Abone OlGoogle News
06 Aralık 2022 18:55

İran’a yıllar önce medya kuruluşlarının katıldığı bir program için gitmiştim. İlginç bir ortam vardı Tahran’da! Boğucu bir trafikle birlikte yollarda yürüdüğümde başörtüsü zorunluluğu nedeni ile çoğu kadının başlarının üstüne yarım bir şal taktığını, koyu makyajlar yaptığını, kıyafetlerinin de genelde dar seçimler olduğunu gözlemlemiştim. Türkiye’de başörtüsü takanlara nefretle bakanların gözlerini görmüştüm birçoğunda. İran’ın serbestçe çekim yapılamayacak bir yer olduğunu da bizzat deneyimlemiştim. Trafikte dururken telefonumla arabanın camından bir iki kare alayım demeye kalmadan sivil giyimli biri (istihbaratçı) telefonumu elimden aldı. Kendisini çektiğimi sanmış. Allah’tan kıyıdan köşeden yanlışlıkla onu denk getirmemişim. Daha sonra aracı kullanan kişi gazeteci olduğumu anlattı. Bana da “Aman dikkat edin” denildi fotoğraf çekmem konusunda! Program kapsamında düzenlenen toplantıda “Sünni- Şii değil hepimiz kardeşiz” vurgusu yapılmıştı. Maalesef yaşanan tek bir örnekten hareketle bile meselenin bu olmadığını hep görmüştük. Batı birçok ülkeyi mezhepler üzerinden karıştırırken İran-Ermenistan ilişkilerinin boyutu da kardeşlikle açıklanamaz. Yani ilişkiler her zaman çıkarlar üzerine kurulur. Neyse konuyu fazla dağıtmadan dönüş yolunda yaşadığım bir hadise ile bu gezi izlenimini noktalayayım. İran hava yoluna ait eski olduğu için güven vermeyen bir uçakta Türkçe bilen ve aynı programa katıldığımız İranlı erkek bir gazeteci yanıma oturdu. “Yer değiştirebilir miyiz?” diye sordu sessizce. Nedenini sorduğumda, önde oturan kadından çekindiğini söyledi. “Bizi sakallı görünce bir gerekçe bulup bağırıp çağırıyorlar” deyince hayli şaşırmıştım.

İran saçma sapan bir yasakla halkını öyle bir bölmüştü ki kafalarının üzerine şal bile atsalar ki çok haklılar tepkilerini böyle gösteriyorlardı.

İslam’da asla zorlama olmaz.

Böyle bir hareket tarzı ancak zorbalıkla açıklanabilir. Müslümanlıkta bırakın baskıyı farklı inanç kesimlerinin serbestçe ibadet etme hakkına vurgu yapılır hatta ibadet yerlerinin bile korunması emredilir.

Din ve vicdan hürriyetine müdahale edilmez. Elinde bulundurduğu yetkileri kötüye kullanan adalet, hukuk ve insan haklarını hiçe sayan İran yönetiminin uygulamalarından yola çıkılarak İran teokrasi ile yönetiliyor denilebilir.

Ama şunu net bir şekilde ortaya koymak gerekir ki toplumların terimlerin tanımına göre düşünmesi istenmektedir.

Teokrasi, dine dayalı yönetim biçimini tanımlar.

Böyle olunca da teokrasinin karşısına İslamiyet yerleştirilir.

İran’ın ülkesinde hangi inancı uyguladığını bilmiyorum ama bu asla İslamiyet olamaz. Kendileri ne derse desin yaptıklarının İslam dini ile yakından uzaktan ilgisi olmamak ile birlikte yaptıkları insanlık dışı baskılar ile gerçek İslam’a ve Müslümanlara verdikleri zarar aşikardır.

2021 yılında İran’da gerçekleştirilen seçim, İran İslam Cumhuriyeti tarihinin en düşük katılımlı Cumhurbaşkanlığı seçimi oldu. Seçimlere katılım yüzde 48,8 civarında olurken sandığa giden 4 milyon civarındaki seçmenin de boş oy attığı açıklanmıştı. Bunun en büyük nedeni muhalefetin boykot stratejisiydi.

Cumhurbaşkanlığı kendisine adeta altın tabakta sunulan İbrahim Reisi’nin göreve gelmesinden itibaren baskılar arttı. Başörtüsü zorunluluğu daha da katı bir hale getirildi.

İnanılmaz bir gün ilan edildi 12 Temmuz’da!

“Tesettür ve iffet günü”

Hakikaten tesettür ve iffet kavramları içine sıkıştırılan bugünü insan olan herkesin kabul etmemesi gerekir.

Bu aslında adı itibarı ile Müslümanlara yönelik nefret günüdür. Kelimeler, İslam içerisinde de kullanılsa da asla bu şekliyle yer almaz.

Başörtüsünü isteyen örter, istemeyen de örtmez. İffet giyim kuşama göre mi belirleniyor? Nasıl ahlaksızca bir anlayıştır bu. Ayrıca iffet kelimesini sadece kadınlara indirgeme anlayışı toptan bir ret ediş olmalıdır.

Yine İran’da "Ahlak Polisi" neyse! Adaletsizliği mi denetliyor, hukuksuzluğu mu denetliyor?

Yokson olarak ne olduğu iyice görüldü.

İrşad devriyeleri "başörtüsü kurallarına uymadığı gerekçesiyle" 22 yaşındaki Mahsa Amini'yi gözaltına aldı. Sonrasında fenalaşarak hastaneye kaldırılan Amini yaşamını yitirdi.

Ülke genelinde gösteriler başladı. Son olarak ise İran Başsavcısı Muhammed Cafer Muntazeri’nin, zorunlu başörtüsü yasasının gözden geçirildiği ayrıca Ahlak Polisi’nin de kaldırıldığını söylediği aktarılmıştı. İran resmi medyasından yalanlama geldi.

Şimdi ise protestolarla ilgili olarak idama mahkum edilen 6 kişiden bir kısmının cezalarının Yüksek Mahkeme'de onaylandığı ve yakında infaz edileceği bildirildi.

Bu insanlık dışı uygulamaların İslam ile ilgisi olmadığını çok iyi bildikleri halde “İslamofobi”yi derinleştirmek isteyenlere gün doğdu. “Şeriat kurallarını benimseyen İran…” gibi cümleler aslında orada yaşananlara tepki için değil İslam ile alakası olmayan İran’ın uygulamalarını İslam dini gibi göstermek istenmesinden başka bir şey değildir.

Özellikle 28 Şubat’ta laikliğin ve demokrasinin gereğini yerine getirmeyerek başörtüsünü yasaklayanlar ve yasağı destekleyenler bugün şunu çok net görüyor ki, kadınların tercihine karışılmadığında elden hiçbir şey gitmiyor.

İran’da yaşananlara başörtülü, başı açık nasıl hep birlikte tepki gösteriyorsak 28 Şubat’ta da bu birliktelik olmuş olsaydı insanlık adına utanç verici günler olarak hatırlamazdık o süreçleri.

Buradan hareketle özgür ruhlu insanların terimler içine sıkıştırılamayacağını hatırlatabiliriz.

Tekrar üstüne basa basa söylüyorum her ne konu da olursa olsun zorlama, zorbalıktır. Her kim de bunu yapıyorsa zorbadır.

ArzuErdoğral

Akit TV köşe yazarı