BIST10.850,40%-0.68
USD42.2285%0,04
EURO48,8264 %-0.14
ALTIN5.540,67 %1.96
Gündem

İSRAİL’İN AFRİKA BOYNUZU HAMLESİ

.

Abone OlGoogle News
04 Kasım 2025 13:57

 

Sudan’daki katliamın derin perdesinde, İsrail’in Afrika hamlesi ve körfez sermayesinin gölgeleri mevcut.

Dünya bugün bir kez daha acı hakikati yüzümüze çarpıyor; Müslüman coğrafyalarda kan akıyorsa, perde arkasında mutlaka küresel çıkarların, İsrail merkezli politikaların ve bazı Arap yönetimlerinin ikiyüzlü rolünün izi var.

Sudan’da yaşanan katliam, medyanın bir köşesine sıkıştırılmış bir “iç savaş haberi” değildir. Bu, sahada sıkılan kurşunların ötesinde, masada çizilen haritaların, çıkar hesaplarının ve ümmetin sırtından kurulan kirli ortaklıkların bir sonucudur.

Sudan Neden Önemli?

İsrail yıllardır Afrika Boynuzu’nda sessiz ama derin bir yayılma stratejisi uyguluyor. Sudan’da bu planın merkezindedir.

Çünkü,

-Kızıldeniz’in kalbi Sudan’dır. Bu bölgeyi kontrol eden güç,hem Afrika’yı hem Orta Doğu’yu aynı anda denetler.

-Gazze’ye nefes olabilecek Afrika hattının kırılması, İsrail’in en büyük stratejik hedefidir. Sudan’ın istikrarsız kalması, Gazze’ye ulaşabilecek dayanışma kanallarının kesilmesi anlamına gelir.

-Afrika’daki doğal kaynaklar ve askeri lojistik güzergahları, Tel Aviv’in uzun vadeli savunma hattıdır.

İsrail için Sudan haritadaki herhangi bir ülke değil, gelecekteki bölgesel hakimiyetin anahtarıdır. Bu nedenle Sudan’da ateşin hiç sönmemesi, “güvenlik” adı altında yıllardır planlanan bir denklem olarak karşımıza çıkıyor.

Peki Türkiye açısından Sudan neden stratejik?

Sudan, Türkiye için yalnızca bir Afrika ülkesi değil, Kızıldeniz’e açılan kapının en kritik noktasını temsil eder. Bu bölge, Deniz İpek Yolu’nun kalbidir ve ticari gemi rotalarının güvenliği kadar, enerji akışının da merkezindedir.

Türkiye’nin Afrika vizyonu çerçevesinde, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 2000’li yıllarda başlattığı “Afrika Açılımı” sayesinde, Ankara bugün Sahra Altı Afrika’dan Kızıldeniz kıyılarına kadar güçlü bir diplomatik, ekonomik ve insani ağ kurmuştur.

Erdoğan döneminde inşa edilen bu ilişkiler, sadece ticaret değil; savunma, liman yatırımları, tarım, inşaat ve eğitim alanlarında da karşılık bulmuştur.

Sudan, Türkiye’nin Afrika’daki en önemli stratejik ortaklık noktalarından biridir. Kızıldeniz üzerindeki hâkimiyet, Türkiye’nin deniz ticaret yollarında söz sahibi olması anlamına gelir. Bu nedenle Sudan’ın istikrarı, Türkiye’nin hem askeri deniz gücü stratejisi hem de Afrika’daki ekonomik nüfuzu açısından yaşamsal önemdedir.

Türkiye, sabırla ve adım adım ilerleyen diplomatik gücüyle şu anda tabloyu dikkatle izliyor. Ancak tarih göstermiştir ki, Türkiye zamanı geldiğinde sadece masada değil, sahada da olur. Bu gerçek, hem bölgede hem de küresel denklemde kartları yeniden dağıtacak güçtedir.

Sözde Savaşı Kim Besliyor?

Sudan’daki örgütlere verilen destek konusunda en net şekilde karşımıza çıkan ülkelerin başında Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) geliyor. Bu destek sadece ekonomik değil, askeri ekipman, lojistik, finans ve diplomatik koruma hattı şeklinde geniş bir ağ olarak sahada kendini gösteriyor.

Peki neden?

-BAE, İsrail ile kurduğu “stratejik ortaklığı” Afrika’da derinleştiriyor. Normalleşme anlaşmaları sadece fotoğraf karesinden ibaret değildi, bugün sahada silahların sesine dönüşmüş durumda.

-Sudan’da güçlü olan tarafı kontrol eden, Kızıldeniz’in kapısını tutar. BAE, bu kapının güvenliğini kendi ellerinde görmek istiyor.

Bugün Sudan küresel çıkarlarla savaşıyor. Sahadaki çatışmanın görünen yüzü Sudan ordusu ile Hızlı Destek Kuvvetleri arasındaki mücadele gibi anlatılsa da gerçek böyle değil.

Savaşın görünmeyen yüzünde;

-İsrail’in yayılma stratejisi,

-BAE’nin bölgesel hegemonyası,

-Batılı güçlerin enerji ve maden iştahı ve Afrika’nın kaderini sömürge zincirine bağlayan çıkar zinciri, aynı masada oturmuş durumda.

Ve ne yazık ki açlıkla, göçle, tecavüzle, bombardımanlarla yok edilen masum siviller, bu küresel masanın en kolay harcanabilir bedeli haline geldi.

Bugün Sudan’ın yıkılması, Gazze’de İsrail’e açılan stratejik bir koridor demektir. Sudan zayıfladıkça İsrail’in Kızıldeniz hakimiyeti artıyor. İslam dünyası kendi içinde çatıştırılarak, İsrail’in etki alanı genişletiliyor.

İşte bu sebeple Sudan’da akan kan, Gazze’deki sessizliğin bir uzantısıdır. Gazze’deki yıkım, Sudan’daki karanlığın bir yankısıdır. Ve her iki soykırımın da görünmeyen mimarları aynıdır.

Gelelim cevabı en zor soruya; Müslüman dünya neden sessiz?

Çünkü; 

-Gücü elinde tutan bazı Arap yönetimleri, ümmetin değil çıkarlarının tarafında.

-Kardeşlik iddiası, İsrail ile yapılan ticaretin gölgesinde eziliyor.

-Siyasi iktidarlar halkların değil, küresel merkezlerin ajandasını izliyor.

-Ümmet bilinci kırılıyor, kimlik dağılıyor, insan canı diplomatik denklemlerde “yan maliyet” olarak görülüyor.

Sudan’ın çığlığına koşması gerekenler, Sudan’ın karşısında saf tutuyor.

Gazze’nin yanında olması gerekenler, Gazze’yi yargılayanların yanında oturuyor.

Doğu Türkistan, Yemen, Arakan, Libya, Mali, Nijer… neresine baksan aynı düzen, aynı çıkar ağı, aynı sessizlik çemberi.

Müslüman, Müslümana sahip çıkmazsa, başkalarının çıkar haritalarında kaybolmaya mahkumdur.

Bu gerçek değişmedikçe, yanan o ateş başka coğrafyalarda, başka mazlumlara, başka çocukların kalbine düşmeye devam edecek.

Yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.600 karakter kaldı
×

Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir.
Yazılan yorumlar hiçbir şekilde akittv.com.tr’nin görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır.
Yazılanlardan akittv.com.tr sorumlu tutulamaz.

0 Yorumlar
  • Yeniden eskiye
  • Eskiden yeniye
  • Öne Çıkanlar